Selam sana ey gül yüzlü sevgili! Selam sana ey âlemlere
rahmet olarak yaratılan kâinatın sultanı sevgili peygamberim.
Mevsimlik bir aşk değil bizim sana olan sevdamız. Biz senin
Hz Ali’ (r.a) ın haber verdiği; ne çok uzun ve ne çok kısa olmayıp, uzuna yakın
orta boylu halini, iri kemikli ve iri
yapılı halini, güçlü kuvvetli ve yakışıklı halin görmeden sevdik. Kıvırcıkla
düz arası saçlı halini, yuvarlak yüzlü kırmızıya çalan yumuşak ve duru beyaz tenli
halini görmeden sevdik. Siyah iri gözlerin üstündeki siyah uzun kirpikli halini
görmeden sevdik. İri kemikli ve geniş omuzlu göbeğine kadar göğsünde kıl
olmayan halini görmeden sevdik. Sakalı sık bir tutam, başı büyük ve hilal kaşlı
halini, dişleri sık ve oldukça beyaz halini, yakını görmenin yanında gözleri
uzağı da iyi gören ve yakını duymanın yanında uzaktan da sesi iyi duyan halini
görmeden sevdik.
Birinci bakış masum bakış, ikinci bakıştan bakan kişinin
sorumluluğunu ifade ederek; yürüdüğün zaman sağa sola bakmadan, sanki yokuş aşağı
iner gibi rahatlıkla ilerleyen, küçük fakat sık adımlarla yürüyen halini
görmeden sevdik. Bir şeye veya bir yere bakmak gerekirse; sağına ve soluna
baktığında bütün vücuduyla dönerek bakan halini görmeden sevdik.
Sonuncu peygamber oluşunun nişanesi olarak iki omzunun
ortasında bulunan nübüvvet mührünün gereğini yerine getirircesine insanların en
cömert ve yardım gönüllüsü, en doğru sözlüsü, en yumuşak huylusu, en arkadaş
canlısı halini görmeden bize aktarılanları dinleyerek sevdik.
Kimseye darlık vermemek için insanlar içinde yayılarak ve
ayaklarını uzatarak oturduğunuz vaki olmadığını, umumiyetle kıbleye yönelerek
oturan, yanına gelen misafirlere sırtındaki abayı sererek oturtan ve misafirine
değer verip dikkatle dinleyip sonra söyleyeceklerini sonra söyleyen halinle
sevdik.
Biz seni tatlı ve tesirli konuşmanın yanında; gür ve yüksek
sesle ve kelimeleri tane tane söyleyen, önemli bölümleri üç defa tekrarlayan ve
konuşurken muhatabının yüzüne bakarak ona değer verdiğini gösteren halinle
sevdik. Hiç kimseye kötü söz söylemeyen ve konuşanın sözünü bitirmesini
bekleyen halinle sevdik.
Hz Hatice’nin ilk eşinden olan üvey oğlunuz Hind(r.a)’a göre
ise; daima düşünüp tefekkür eden ve sukutu ihtiyar eden, lazım hâsıl olmadıkça
boşa konuşmayan, konuştuğunda açık ve fasih yani dilin bütün kaidelerine uyarak
doğru, güzel ve açık şekilde ifadeyi anlam ve ahenk bakımından kusursuz konuşan
halinle sevdik. Kahkaha ile gülmek şöyle dursun, çok nadir gülen ve ekseriyetle
tebessüm eden halinle sevdik. Kızgın hallerinde de, normal hallerinde de daima
hakkı söyler ve doğruyu konuşan halinle sevdik. Konuşulması ve anlatılması
gereken şeylere bazen kinaye yoluyla değinen, hatalı olanların hatalarını direk
olarak yüzüne vurmayıp ‘bazılarınız şöyle yapıyor yapmasın’ ya da ‘size ne
oluyor da şunları şunları yapıyor’ diyen halinle sevdik.
Belirli bir giyim tarzı benimsemeseniz de; sade giyinmeyi
seven, ekseriyetle yeşil ve beyaz giyen, bazen de işlemeli kaftan giyen
halinizle sevdik. Beyaz teninize ne de güzel yakışırmış atlas kaftan. Hala
bulunur mu acaba üzerinde kırmızıçizgiler yer alan ve Hülle-i Hurma adı verilen
Yemen kumaşı kumaştan. Velhasıl biz seni elbisesini topuktan aşağı uzatmayan,
sarığının uzayan ucunu sırtına omuzlarının arasına sarkıtan halinle sevdik. Son
dakikalarında rabbine el dokuması sert bir entari ve hastalığında yatarken
üzerine örttüğün yamalı bir örtüyle göç eylediğin halinle sevdik. Sandalet
şeklinde takunya şeklinde bağları bağlanarak çöl sıcağında giydiğin
ayakkabılarınla sevdik.
Burun temizleme ve taharet gibi işler hariç her zaman sağ
eliyle iş gören, banyo ve tuvalet hariç her yere sağ ayak ile giren, ayakkabı
ve elbiselerini giymeye sağ ile başlayıp, sol ile çıkarmaya başlayan halinle
sevdik. Bir şey dağıtacağı zaman, dağıtmaya sağdan başlayan ve her işe besmele
ile başlayan halinle sevdik.
Günümüzde öyle buhranlı günlerden geçiyoruz ki; bak yine kar
yağıyor üzerimize. Karanlık sarıyorken etrafı biz sensizliğin ayazında üşüyoruz
yine. Kar beyaz olur bildiğim, lakin siyaha ve siyahın karanlığına boyanıyor
sanki insanlık. Yaşayacak öyle bahar, öyle huzur dolu günler varken, ne diye
kargaşa, savaş, huzursuzluk peşinde koşarız anlamış değilim.
Biliriz senin ve ashabının çektiği sıkıntı ve ızdırapları
çekmeden, hayatın ağır ve çileli imtihanından geçmeden cennet kolayca
kazanılacak kadar ucuz değil. Ama dünya saadetini ve sonucunda ahiret saadetini
kazanmak değil mi hedef? Öyleyse bir mucize tekrar yaşansa, bin dört yüz önce
gerçekleştirdiğin asr-ı saadet tekrar yaşansa olmaz mı?
Ya da en azından kendi hayatlarımızda bunu yaşamayı
sağlasak, vicdanlarımız gelse gösterdiğin kuran ahlakını yeniden hakkıyla
yaşamaya. Daha vakit var deyip avunurken, hemen şimdi sarılsak kuranın ışığında
gösterdiğin yolda yaşamaya, acaba kalan ömrümüz yeter mi bunları yaşamaya…
Acaba kötülük dürtüleyen şeytanı memnun edercesine nefsanî duyguların peşinde
koşarken insanlık, döner mi güzelliklerin yaşandığı, barışın ve huzurun hâkim
olduğu aşamaya…
Bir dua ey resul, bir dua ediver de kalbimin zümrüt
tepelerinde yaşanası bir hayatım olsun. Allah azze ve cellenin bizi iki cihanın
saadetine eriştirmesi için bir dua… bir
dua ki; yalan yanlış giden hayatımız hakiki kurtuluşa doğru yol bulsun.
Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey
1 Yorumlar