GÜL YÜZLÜ SEVGİLİYE-24 - Bir milyon kalem

Bir milyon kalem

Blog yazarları topluluğu

18 Ağustos 2012 Cumartesi

GÜL YÜZLÜ SEVGİLİYE-24




Selam sana ey gül yüzlü sevgili! Selam sana ey âlemlere rahmet olarak yaratılan kâinatın sultanı sevgili peygamberim.

Mevsimlik bir aşk değil bizim sana olan sevdamız. Biz senin Hz Ali’ (r.a) ın haber verdiği; ne çok uzun ve ne çok kısa olmayıp, uzuna yakın orta boylu halini,  iri kemikli ve iri yapılı halini, güçlü kuvvetli ve yakışıklı halin görmeden sevdik. Kıvırcıkla düz arası saçlı halini, yuvarlak yüzlü kırmızıya çalan yumuşak ve duru beyaz tenli halini görmeden sevdik. Siyah iri gözlerin üstündeki siyah uzun kirpikli halini görmeden sevdik. İri kemikli ve geniş omuzlu göbeğine kadar göğsünde kıl olmayan halini görmeden sevdik. Sakalı sık bir tutam, başı büyük ve hilal kaşlı halini, dişleri sık ve oldukça beyaz halini, yakını görmenin yanında gözleri uzağı da iyi gören ve yakını duymanın yanında uzaktan da sesi iyi duyan halini görmeden sevdik.

Birinci bakış masum bakış, ikinci bakıştan bakan kişinin sorumluluğunu ifade ederek; yürüdüğün zaman sağa sola bakmadan, sanki yokuş aşağı iner gibi rahatlıkla ilerleyen, küçük fakat sık adımlarla yürüyen halini görmeden sevdik. Bir şeye veya bir yere bakmak gerekirse; sağına ve soluna baktığında bütün vücuduyla dönerek bakan halini görmeden sevdik.

Sonuncu peygamber oluşunun nişanesi olarak iki omzunun ortasında bulunan nübüvvet mührünün gereğini yerine getirircesine insanların en cömert ve yardım gönüllüsü, en doğru sözlüsü, en yumuşak huylusu, en arkadaş canlısı halini görmeden bize aktarılanları dinleyerek sevdik.

Kimseye darlık vermemek için insanlar içinde yayılarak ve ayaklarını uzatarak oturduğunuz vaki olmadığını, umumiyetle kıbleye yönelerek oturan, yanına gelen misafirlere sırtındaki abayı sererek oturtan ve misafirine değer verip dikkatle dinleyip sonra söyleyeceklerini sonra söyleyen halinle sevdik.

Biz seni tatlı ve tesirli konuşmanın yanında; gür ve yüksek sesle ve kelimeleri tane tane söyleyen, önemli bölümleri üç defa tekrarlayan ve konuşurken muhatabının yüzüne bakarak ona değer verdiğini gösteren halinle sevdik. Hiç kimseye kötü söz söylemeyen ve konuşanın sözünü bitirmesini bekleyen halinle sevdik.

Hz Hatice’nin ilk eşinden olan üvey oğlunuz Hind(r.a)’a göre ise; daima düşünüp tefekkür eden ve sukutu ihtiyar eden, lazım hâsıl olmadıkça boşa konuşmayan, konuştuğunda açık ve fasih yani dilin bütün kaidelerine uyarak doğru, güzel ve açık şekilde ifadeyi anlam ve ahenk bakımından kusursuz konuşan halinle sevdik. Kahkaha ile gülmek şöyle dursun, çok nadir gülen ve ekseriyetle tebessüm eden halinle sevdik. Kızgın hallerinde de, normal hallerinde de daima hakkı söyler ve doğruyu konuşan halinle sevdik. Konuşulması ve anlatılması gereken şeylere bazen kinaye yoluyla değinen, hatalı olanların hatalarını direk olarak yüzüne vurmayıp ‘bazılarınız şöyle yapıyor yapmasın’ ya da ‘size ne oluyor da şunları şunları yapıyor’ diyen halinle sevdik.

Belirli bir giyim tarzı benimsemeseniz de; sade giyinmeyi seven, ekseriyetle yeşil ve beyaz giyen, bazen de işlemeli kaftan giyen halinizle sevdik. Beyaz teninize ne de güzel yakışırmış atlas kaftan. Hala bulunur mu acaba üzerinde kırmızıçizgiler yer alan ve Hülle-i Hurma adı verilen Yemen kumaşı kumaştan. Velhasıl biz seni elbisesini topuktan aşağı uzatmayan, sarığının uzayan ucunu sırtına omuzlarının arasına sarkıtan halinle sevdik. Son dakikalarında rabbine el dokuması sert bir entari ve hastalığında yatarken üzerine örttüğün yamalı bir örtüyle göç eylediğin halinle sevdik. Sandalet şeklinde takunya şeklinde bağları bağlanarak çöl sıcağında giydiğin ayakkabılarınla sevdik.    

Burun temizleme ve taharet gibi işler hariç her zaman sağ eliyle iş gören, banyo ve tuvalet hariç her yere sağ ayak ile giren, ayakkabı ve elbiselerini giymeye sağ ile başlayıp, sol ile çıkarmaya başlayan halinle sevdik. Bir şey dağıtacağı zaman, dağıtmaya sağdan başlayan ve her işe besmele ile başlayan halinle sevdik.

Günümüzde öyle buhranlı günlerden geçiyoruz ki; bak yine kar yağıyor üzerimize. Karanlık sarıyorken etrafı biz sensizliğin ayazında üşüyoruz yine. Kar beyaz olur bildiğim, lakin siyaha ve siyahın karanlığına boyanıyor sanki insanlık. Yaşayacak öyle bahar, öyle huzur dolu günler varken, ne diye kargaşa, savaş, huzursuzluk peşinde koşarız anlamış değilim.

Biliriz senin ve ashabının çektiği sıkıntı ve ızdırapları çekmeden, hayatın ağır ve çileli imtihanından geçmeden cennet kolayca kazanılacak kadar ucuz değil. Ama dünya saadetini ve sonucunda ahiret saadetini kazanmak değil mi hedef? Öyleyse bir mucize tekrar yaşansa, bin dört yüz önce gerçekleştirdiğin asr-ı saadet tekrar yaşansa olmaz mı?

Ya da en azından kendi hayatlarımızda bunu yaşamayı sağlasak, vicdanlarımız gelse gösterdiğin kuran ahlakını yeniden hakkıyla yaşamaya. Daha vakit var deyip avunurken, hemen şimdi sarılsak kuranın ışığında gösterdiğin yolda yaşamaya, acaba kalan ömrümüz yeter mi bunları yaşamaya… Acaba kötülük dürtüleyen şeytanı memnun edercesine nefsanî duyguların peşinde koşarken insanlık, döner mi güzelliklerin yaşandığı, barışın ve huzurun hâkim olduğu aşamaya…

Bir dua ey resul, bir dua ediver de kalbimin zümrüt tepelerinde yaşanası bir hayatım olsun. Allah azze ve cellenin bizi iki cihanın saadetine eriştirmesi için bir dua…  bir dua ki; yalan yanlış giden hayatımız hakiki kurtuluşa doğru yol bulsun.


Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

1 yorum:

Lütfen düşüncelerinizle katkıda bulunun.

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Sayfalar