Banner

The Grey


Gri Kurt

Gerilim türünü seven herkese tavsiye edebileceğim Gri Kurt, bu hafta gösterime girenlerde en göze çarpan projedir. 117 dakikalık ABD yapımının yönetmen koltuğunda Joe Carnahan oturuyor. Ian MacKenzie Jeffers’ın “Ghost Walker” adlı eserinden gene Joe Carnahan ve Jeffers senaryoyu uyarlıyorlar. Baş rollerinde Liam Neeson, Frank Grillo, Dermot Mulronet, Dallas Roberts, Joe Anderson ve Nonso Anozie yer alıyorlar. Afişinin projeye çok güzel uyduğunu da belirtmek lazım. 25 milyon $ bütçeye karşılık şimdiden 70 milyon $ hasılat elde edilmiştir.

Alaska’da petrol sondajında çalışmak için görevlendirilen ekibin uçağı düşer; üstelik kurtulmanın neredeyse imkansız olduğu vahşi ve ıssız bir bölgeye. Grubun lideri Ottway, bilgili olduğu kurtlara karşı hem kendini hem de yanındakileri korumak zorunda kalır. Lakin bu hiç de kolay olmayacaktır.

A Good Year”, “American Gangster”, “Body of Lies”, “Robin Hood” gibi projelerin müzik çalışmalarını üstlenen Marc Streitenfeld, gerilimi yüksek Gri Kurt filminde de harikalar yaratıyor. Aslında senaryonun benzerini çok okuduk ve izledik. Belki karakterler ve mekanlar farklı oldu. Bundan dolayı çok merak uyandırmıyor görünebilir. Lakin izlemeye başladıktan sonra senaryodan öte yönetmenliğin, görüntü ve ses teknolojisinin, oyunculukların başarısı hemen seyirciyi kendine bağlıyor. İçinde kar bulunan her filme karşı ufak çapta zaafım olduğu aşikarken, bu filmi seyrederken kardan, soğuktan nefret eder oldum. O kadar etkiledi ve ürküttü ki, neredeyse adamlara dua edecektim. Filmi gerilim olarak sunsalar da buna psikolojik gerilimi de eklemek gerekiyor. Bir insanın doğayla sınavında akli dengesini korumanın zorluğunu çok iyi aktarıyor. Uçak düştükten sonra kazadan kurtulan karakterlerin geçmişlerine yapılan ufak yolculuklarla karakter detaylandırmalarındaki etkiyi de yakalamak mümkündür. Bu açıdan kurgunun hakkını vermek gerekiyor.
Tek manzaranın kar olduğunu ve neredeyse hiç kadın karakterin olmadığını düşünürsek, mekan, dekor, kostüm tasarımlarını oldukça arka plana atmak lazımdı. Fakat The Grey, koşullarına rağmen mekan ve dekorları çok başarılı kullanıyor. Muhteşem bir vahşi orman manzarası (sanki daha önce gerçeğini gördüm de kıyaslama yapıyorum…) ve uçak kazası sonrası gerçekten huzursuz edici enkaz insanı derinden etkiliyor. Bir de sürekli yağan kar ve rüzgar sesi üşümenize sebep oluyor. Gerçeği nasıl olur bilmem ama bana sahneler çok inandırıcı geldi. Belki de gene kar manzarası yüzünden kendimi kaptırdım J

IMDB’den 7.2, Rotten Tomatoes’tan 78, Metacritic’ten de 64 puan alan filme gelen eleştiriler genellikle olumlu yöndedir. Özellikle yaşam mücadelesi en göz alıcı nokta olarak belirtiliyor. Olumsuz eleştiriler de iki yöndedir: Birincisi, Ottway karakterinin kendiyle hesaplaşması/iç konuşmasıdır. Bunun pek de gerekli olmadığı düşünülüyor ki bence haksız değiller. İkinci olumsuz eleştiri ise hayvan severler tarafından geliyor. Kurtaların kötü olarak gösterilmesi, dört tane kurdun da satın alınarak kullanılması boykot edilmiştir.

Oyuncu kadrosuna gelince, 1952 İrlanda doğumlu ünlü oyuncu Liam Neeson, harika bir performans sergiliyor. Çaresizlik içinde mücadelesini sürdürürken ister istemez empati kurmaya çalışıyorsunuz. “Neyse ki sadece film” diyerek karaktere acıma duygunuzu azaltabiliyorsunuz. “Schindler’s List” ile en iyi erkek oyuncu Oscar, Bafta ve Altın Küre adayı, “Michael Collins” ve “Kinsey” ile de en iyi erkek oyuncu Altın Küre adayı olmuştur. Merakla beklediğimiz “The Dark Knight Rises” filminde de kendisini göreceğiz.  “TheWedding Date” ile sinema dünyama giren ve çıkamayan 1963 doğumlu Dermot Mulroney’i çaresiz halde görmek beni çok etkiledi. Özellikle geçmişi ile ilgili bir anıyı anlatırken yüreğim cız etti. Gene de tanıdık bir yüzü değişik bir rolde görmek oyuncuya olan ilgiyi arttırıyor.

Yorum Gönder

0 Yorumlar