‘Düşmez, rahadolun’ diyor bilim âlemi. Kozmik enerjiler, çekim yasaları, etki tepkiler falan filanlarla kanıtlıymış bu durum. Ama tam ikna olmadım ben, e çünkü insan mahlûku dünyanın garip garip sistemleriyle oynayıp, o mükemmelimsi işleyişe çomak sokabiliyor sürekli. Kendini bilmez takılıyoruz biz çünkü. Öyle seviyoruz. İcatlarımız mucitlerimiz sağolsunlar, oturduğumuz yerden ozon tabakasını deldik. Yapmadık mı? Yaptık.
İnançlar konusunda bile böyle şuursuzduk hatta; bir gök tanrı dedik, bir güneş tanrı dedik. Ekmek, su, yün çorap tanrısı dedik bir yere varamadık. Bir ara hepsini bağrımıza basar gibi olduk, hepsi kendi işiyle ilgileniyordu, uzmanlaşma vardı, bi işimiz oldu mu ilgilisine başvuruyorduk falan. Tam bu sistem biraz daha hümanist, doğadan bir tavır takınmışken; Bir anda biri çıktı bu sefer; ‘ben tek tanrıyım, bi ben varım, diğerlerini sktret kanka gel sana bana bak’ dedi. Ve direk sattık o kadar tanrıyı. Hepsini birden, hiç düşünmedik hem de. Baya net satışı koyduk güneş tanrısına, afrodite falan.
Düşününce çok da mantıksız he, o zaman onlara var diyoduk, şimdi başkasına. Mitoloji çok ilginç bir alan, kafamıza göre var yok diyoruz, kabul götürür bir hukuku var, değişik. Hâlbuki bas hepsini bağrına, hepsini sev dimi? Kırma yani kimseyi. Ama işte o satışı koyduğumuz gün lanetlendik bence, hadi bakalım görücez. Ben haklı çıkarsam çok net yapıştırırım cevabı, ben demiştim derim. Yeminle ben zeus’unu, dionisos’unu ayrı ayrı sevdim, gücünü doğasından alan tanrıya sempati duydum hep derim. Haklı çıkmazsam, Zeus falan cehennemde olabilir tabi, ama sıkıntı yok çünkü Einstein, Michael Jackson, Ghandi, ve tabi ki John Lennon, Curt Cobain hatta Elvis Presley falan da orda olacaktır. Yani ne kadar karizmatik, zeki, süper ilginç adam varsa çok muhtemel karşılaşacağız. E biz de napalım Einstein’la teori kasar, Michael Jackson falan dinleriz. Hatta bi dakka ya direk grup kurarız beraber efsane olur. Cennette millet düşünmez, sormaz, anca çimenlerde oturup çekirdek çitlesinler, sıkılıcaklar bariz. Bir dakka grup murup dedik aklım yürüdü, ne diyordum ben. heh çok puştuz diyordum, evet.
E özetle Machievelli’ye biraz hak veriyoruz demek ki bu noktada, kendisi ‘insan çıkarı olursa satar, pis bir mahlûktur’ derken haklıydı belki de. Doğasını, tanrısını satan bugün gelir seni beni satar, satmıyor mu? Satıyor. Al, hepsi tarihte gizli işte. Doğa ana falan da utanıyordur bizden kesin. Gerçi biz yok olursak doğa 50 yılda kendini eski haline getirebiliyormuş, onu öğrendim de ferahladım. Çok sallamıyordur o yüzden, geniş takılıyordur. Biz de tüm enayiliğimizle ozonu yırtalım, buzulu falan eritelim. Yarın öbür gün ay’ı düşürmeyeceğimiz ne malum. Ve düşse mesela nerelere düşer? Lokasyonlar belirlensin, önlemler alınsın.Düşerse nükliycez mi direk, napıcaz?
Kimse de merak edip araştırmamış. Bilim düşmez dedi tamam da, bilim de oturmasın yani araştırsın, yeni sorular sorulsun. Bak yine benle irtibata geçmen gerekiyor sevgili bilim. Ama ne bir telefon, ne bir faks, ne bişey. Geçen okudum dünyanın fizik kuralları değişiyormuş, yani yer çekimi, o bu. Sabit değilmiş hiçbiri. E yarın bir bakarsın sayko bir kozmetik ürün çıkar, mc donalds köftesini labarotuarda yaratır, petrol çıkartırken dünyanın sismiğiyle oynanır falan, ‘yukarda duruyo, ay aşkım ne şirin’ falan dediğin gök cismi, küt der iner aşağı valla. Az önce baktım, Ay’ın çapı 3460km imiş. Dünyanın 4te biri kadar. 200 ülke olsa, nerden baksan 50-60 ülkeyi ilgilendirir yani. Ayrıca 4buçuk milyar yıllık yaşlı bir küre bu, ve tüy gibi de hafifmiş dünyaya göre. İki seyirir olduğu yerde, çıt eder kopar yörüngeden. Uzaya uçsa gitse yine iyi, oturur valla üstümüze. Sonra yok yenidünya düzeniymiş, illüminatiymiş falan toptan yalan oluruz bak. Hatta büyüklüğü ve ağırlığı falan öylesi bir impact yaratabilir ki dünyaya güm diye vurduğu gibi, direk yarabilir ikiye. Yumurta sarısı gibi güzelim magma akar gider valla.
Bir de düşün o kocamanlığı, hayal et bi. Ben yapamıyorum bazen. Mesela güneşten daha büyük bir şey yok gibi sanki. Hayır biliyorum da kozmozda saçma sapan, ayı gibi gezegenler var ama düşünmeye çalışınca beynim sıkıntıya giriyor. Almıyor kafam. Hele ki ölçeği böyle hızlıca yukarı çekerken börtü böcek falan geliyor aklıma, sistem hepten kitleniyor. Kapayıp açmak zorunda kalıyorum valla.
Herhalde o ilkokul uzay maketleri yüzünden oldu bu. Bir de küçük prens yüzünden olmuş olabilir. Velet duruyor gezenin üstünde, tek kişi ancak sığıyor falan. Onun sayesinde bir gezegene gidildiğini düşününce, herkesin gözüne 10 dk da turlanıp bitecek gibi, kenarında durursan uzaya düşme ihtimalin olan yuvarlak krater geliyor. Ben buna psikolojide ‘küçük prens etkisi’ diyorum. Bozulduk küçük prens. Gezegenleri anlayamadık hiç. Senin yüzünden uzay bi garip.
Bir de aya yerleşicez falan diyorlar, yolculuklar yapılsın şehirler kurulsun falan. Zaten bu aralar Ay hayvan gibi büyük, hiç denk geldiniz mi? Söylüyorum dinlemiyorlar ‘2012 deyiz, ay bir değişti diyorum, bir parlak bir yakın’ falan, tık yok millette. Aya yerleşilmeye kalkılırsa, ben gitmem valla. O iş sakat, çok ciddiyim yani. Bir gider bakarım, şöyle yere bi vururum ayağımla pat pat, bir eğilir sesini dinlerim. Sonra da ‘Ay düşüceeğğğk’ diye bağırır, kaçarım ordan.
Kimse de tutamaz beni, durmam yani. Koşarken kenardan uzaya düşersem, o küçük prense de selamımı yollayıverin. Canına sıçtığımın oğlanı deyin benim için. Beni de kara deliğin birinden alırsınız artık. Kenarına tutunur, ordan bakarım size. Yalnız aman deyim çok bekletmeyin, kara delikten mayalı falan çıkar, bişey der, dil bilmem kem küm ederim, ayıp olur. Dönerken şöfere deyiverin bi zahmet U yapsın, alsın beni.
Uzayda yer çekimi falan da yok, gerilirim ben.
Daha fazla süperlik için; http://sorbeniustana.blogspot.com/
0 Yorumlar