Sivilleşmek, sivil düşünmekle başlar. İktidarların sivil olması, anayasanın sivilleşmesi, kurum ve kuruluşların askeri yönetim tarzından kurtulmasıyla olmuyor. Öncelikle kafaların sivilleşmesi gerekiyor. İsterseniz birazı mizahi olarak bunun nasıl olduğunu anlatayım…
26 Mart Pazartesi günü saat 12.30 ile 13.00 saatleri arasında, yani yarım saat boyunca ülkenin tamamında “30 dakika kitap okuma etkinliği” düzenlenecek. Peki bu etkinlik nasıl uygulanacak, darbe dönemi geleneklerinden de hareketle size ipucu vereyim.
Türk Kütüphaneciler Derneği, vatandaşa okuma alışkanlığı kazandırmak için böyle bir etkinlik tertiplemiş. (Muhtemeldir ki bu derneğimiz resmi mantıkla yapılacağını tahayyül dahi etmemiştir.) Bunun için de 81 il valiliğine yazı yazmış, destek istemiş. Yazı valiliklerin evrak kayıtlarından, kütüphanelere sevk edilir.
Emri alan kütüphaneler derhal bir komisyon oluşturur. Bunun için valilik emriyle kurumlara yazı yazılır ve her kurumdan “işi olmayan” birisi görevlendirilir. Görev alanların bir kısmı hayatında bir tek kitap okumamıştır ya olsun. Çünkü “tiz komisyon toplana” diye devletlû bir emir gelmiştir.
Komisyon toplanır, hem de vali yardımcısının başkanlığında ve gayet ciddi olarak. Komisyonda 30 dakika kitap okuma etkinliğinden alınlarının akıyla nasıl çıkacaklarını konuşurlar. Komisyonun amacı, etkinliğin “kalabalık” olmasıdır, gerisi önemli değildir. Elbette öğrencileri getirmek en kolayıdır. Birkaç sınıf geldi mi, alın size kalabalık, alın size okuma. Sonra muhtarlar çok kolay çağrılır, gerekirse polis nezaretinde.
Yerel basının desteğini unutmayın. Bunun için valiliklerin basın müdürlükleri talimat verdi mi, yerel basın kuzu kuzu uymak zorunda. Hani ellerinde “ilan kılıcı” da var ya…
İlinizde üniversite varsa oraya da yazı yazılarak destek istenebilir.
Komisyon bir sorunun daha üstesinden gelmenin rahatlığıyla “resmi olarak” yapılması gerekenleri belirler ve bunu bir rapor haline getirirler.
Her kurumun ne yapacağını deklare eder, bunu da açık açık yazarlar. Sonra Alimallah birisi “ben anlamadım” diye gıcıklık eder de al başına belayı.
Önce Kültür Müdürlüğü’ne bir görevlendirme verilir; “gerekli yazışmaları yapıla!” diye. Hani yazışma olmazsa bu kadar görevlendirmeyi kim duyuracak?
Komisyon “polis nezaretini” unutmaz. Bunun için Emniyet Müdürlüğü’ne şöyle bir görevlendirme yaparsınız;
“Okuma etkinliğine il merkezindeki mahalle muhtarlarının 5 vatandaşla birlikte katılımının sağlanması ve falanca yerde güvenlik tedbirlerinin alınması” dersiniz, emri alan Emniyet Müdürlüğü tam donanımlı bir şekilde Çevik Kuvvet ekibini görevlendirir.
Anılan gün öncesinde muhtarlara bilgi verilir, “Bak muhtar, asabımı bozma! Yarın saat 11’de 5 mahalle sakiniyle birlikte muhtarlıkta hazır ol, sonra demedi deme!”
Muhtar, Çevik Kuvveti karşısında görünce yaşadığı şoktan henüz kurtulamamışken, 5 kişiyi bulma emriyle de ikinci şok yaşamıştır. Neyse ki ailesi kalabalıktır. Eşini, kayınvalidesini, kayınpederini, büyük oğlunu ve baldızını da hazır ederek bekler.
Sıkıysa hazır etmesin, elbette okuma etkinliğine katılmak mecbur değildir ama sonra polis “bak benim dediğimi yapmadın, sen görürsün” gibi anlamlı bir bakış fırlatırsa ne olacak?
Emniyet Müdürlüğü’nde sorun yok, nasılsa her mahalleden bir muhtar ve 5 saz ekibini okuma etkinliğine getirmeyi başarırlar.
Sıra Milli Eğitimde…
Bu kurumumuza da bir görevlendirme yazılır; “Okuma etkinliğine lise düzeyinde öğrencilerin ve okullarda kütüphane kolu öğrencilerinin ve kütüphanelerde görevli memurların katılımlarının sağlanması”
Emri alan milli eğitim, okullara yazı yazar. Okullar da emri alınca müdür yardımcısına, o da öğretmenlere, öğretmenler de öğrencilere görevlendirme yaparlar…
Ivır zıvır işler için de belediyeye bir görevlendirme yazılır. Masa, sandalye taşınacak, belki hoparlörlerden ilan edilecektir.
Bütün bunlar uzun, upuzun bir hazırlık dönemi gerektirir ve sonunda okuma etkinliğinin yapıldığı alana toplanılır ve “kitap okunacak!” diye önce vatandaş hazır hale getirilir, herkes kitabını açar, “okuuuuuu!” emriyle de okumaya başlarlar…
Ve bir etkinlik daha böylece tamamlanmış olur. Herkes çok sıkıntı çekti, bir dinlenmeyi hak ettiler…
***
Oysa okuma etkinliği böyle bir şey değildir. Emir komuta zinciriyle, zorlamayla, görevlendirmeyle, mecbur tutmayla, sıkı sıkıya tembihlemekle, gözdağı vermekle, eline sopa alıp tehdit etmekle olmaz…
Okumanın nasıl bir şey olduğunu toplumun tüm kesimine kabullendirmek, dikkat çekmek, ilgi uyandırmak, okumayı sevdirmek isteniyorsa bu “resmi kafayla” olmaz. Görevlendirmeyle, talimatlarla, yönergelerle yapılmaz.
Okumak bir sevdadır.
Kitap dostları bir araya gelir, uçuk fikirler ortaya konur ve şehrin her bir yanında, kitaba dikkat çekecek farklı etkinlikler yapılır.
Bütün yapılacak etkinlikler “biz size kitap okuyun dedik be kardeşim!” türü bir yaklaşımla değil, halkın kafasında soru işareti bırakıp, kitabın kapağını açtıracak etkinliklerle olur.
Yoksa da “bir resmi görevi daha tamamladık” diye bir etkinliği daha savmaktan öteye gidemezsiniz…
***
Buradan bütün kitap dostlarına sesleniyorum; gelin bunun resmi mantıkla olmayacağını gösterelim.
Nerede olursanız olun, ne iş yaparsanız yapın ama 26 Mart’ta saat 12.30’da yarım saat süreyle açın en güzel dostunuzun kapağını ve okumaya başlayın.
Bütün dünyaya okumanın güzelliğini gösterin…
Twitimden seçmeler
Eskiden hep birlikte kırlara çıkar Nevruzu kutlardık. Şimdi kutlama bizimki gibi değil, kutlayacaklar da “şuncu mu?” diye tarif ediliyor.
www.twitter.com/naifkarabatak
2 Yorumlar
HOŞ PAYLAŞIM OLMUŞ
ÜYENDE OLDUM CANIM
MUHABBETLE KAL
:))
keşke hepp okusakk..
takipçinizim..
beklerim bende sayfama.
sevgiler..