Saksı değilim ben! İç sesinim! - Bir milyon kalem

Bir milyon kalem

Blog yazarları topluluğu

18 Şubat 2012 Cumartesi

Saksı değilim ben! İç sesinim!


Küçükken hep o filmlerdeki gibi maceralar yaşamak istemiştim. Bu cumartesi öğlenleri show da çıkan çocuk filmlerinden. Şey isterdim, bu yan arabalı motorlar vardır ya, o yandaki küçük arabaya köpek falan bindirilir. İşte aynen bi köpeğim olsa, o yan kısma binse, ben de eski uçuş gözlüklerinden taksam ‘goggle’ dedikleri, motorumla maceradan maceraya koşsam.
Çünkü mesela gezmek en büyük macera bence. Ama bilmediğin, görmediğin yerlere gitmek. Doğadaki acayip şeyleri görmek, değişik nehirleri, yamuk yumuk ama ayı gibi kayalıkları, o fotoğraflardaki cennet gibi yerleri. Veya o ‘heavenly roads’ serisindeki yollarda yürümek, bi yerde görmüştüm buzullu, denizli yerlerde garip garip oteller yapıyolar, onlarda kalmak. Ya da paraşütle atlamak, doğa sporları yapmak, yüksekte olmak, alçakta olmak, mağaralara girmek (Belki mağaranın birinden portal falan açılır, garip garip boyutlara gidilir, olabilir yani, gülüyosun ama bunlar olan şeyler.)  sonra değişik hayvanlar görmek, file binmek, zürafaya bakmak, safari yapmak, masaj yaptırmak, Çine gitmek, onların adetlerine bakmak, herşeyi yerinden ustasından öğrenmek.
Bunları yapmak istiyorum ben. Ayrıca o lanet olası Disneyland’ı görmek, hiçbişey anlaşılmayan yemekleri ısmarlamak, yurtdışında ki konserlere, festivallere gitmek, çok içmek, eğlenmek. Ve bunları yanında biriyle, hatta birileriyle, belki ufak bi grup insanla yapmak. Belki 5 kişi falan. Ama süper anlaştığım, aynı benim kadar merakla gezen arkadaşlar. Akşam otelde, çadırda, arabada o günden konuşmak, ‘ne süperdi be’ veya ‘ hell of a day, lan’ diyebilmek, habire başka şeyler merak etmek. E gecenin sonunda da gülüşüp, eğlenip, sevişip uyumak. Sora belki erken kalkmak belki hiç silkemeyip tüm gün uyumak. Dünyadaki en acayip şeylerin yerini bulmak. Çok yüksekteki bi lünaparka, acayip korkunç hikayesi olan biyere ya da amazona kocaman bi timsahı beslemeye gitmek. Kamera görüntüleri almak, ufak neşeli günlükler tutmak, gezi yazısı falan yazarım ben kesin. Gidip süper şeyler görüp yazmamı istemez misin sonuçta? Bayıla bayıla okursunuz lan kesin.
Ama işte o kadar saydığım şey için para lazım, zaman lazım. Biri varken diğeri yok. İşte bu embesil zengin piçlerini hiç anlamıyorum o zaman; hem köpek gibi zamanın var, paran var ama şu kadar dünya güzelliğine merakın yok. Kılın önde gideni bence o. Valla en sonunda bi arkadaşımla plan yaptık leydi gagaya mektup yazıcaz. Ya bizi yanına al ya da maaşa bağla diye, sana bişey olmaz koskoca leydi gagasın, şu gençlerin elinden tut, ablamızsın dicez. En son çare artık.
Of, bide şimdi iş bulup çalışılıcak, işe girince zamanımız kalmıcak gibi. İş insanları olucaz gibi geliyo. İş insanları. Vakitleri yok, mutlu değiller. Çok boktan bi kalıp.E hep korkuttular çünkü; ‘iş ne kadar zor, öyle öğlenlere kadar uyuyamıcaksın, bakalım napıcaksın? İşten gelince çok yorulcaksın, bakalım böyle gezmeye halin kalcak mı??’
Bi bırak amık ya. bi rahat ver.Bi Allahın kulu da delikanlı gibi anlatsın şu işi;
 ‘‘abi iş aslında o kadar da kasış bişey değil. Hatta düşününce baya da hoş bişey. Reklam ajansı istiyosun sen zaten, kreatifsin eyvallah. Reklam yazıcaksın, grup halinde çalışıcaksın, bu. Bak şimdi, gidiyosun ya şimdi, işyerinde süper ortam oluyo. Biz yaptığımız bi bokmuş gibi görünsün diye bütün çalışan insanlar olarak ‘iş çok zor, çalışma ortamı çok zor’ falan diyoruz ama aslında günün yarısında bişey yaptığımız yok. Her çalışan insanın genelde her gün bi kere soliter açacak vakti oluyo. E zaten yanındakilerle de muhabbet ediyorsun, sevmesen bile günler içinde alışıyorsun. Lise gibi düşün. Orda da herkesi sevmezdin dışarıda görüşmezdin ama iki kelam muhabbet edebilirdin bi çok kişiyle. Aynı şey. Orda da herkes yine aynı sınıfta gibi düşün ama herkes başka işler yapıyor. Ortak çalışacağın işler de; projelerde yaptığınız gibi ya da toplaşıp ders çalıştığınız da olanlar gibi, sadece ondan biraz daha ciddiyet var ortamda, bi de daha değişik giyiniyosun. Takılacak arkadaş işini de merak etme, zaten sen süper bi insan olunca etrafına da en azından orda bulabileceğin en süper insanlar geliyo. Bulabildiğin kadar. Aynı lisedeki gibi, yine fark yok. Gerçi senin ajanslarda kafana göre adam bulmak da zor olmaz o kadar merak etme. Hiç gezip eğlenemeyecek miyim diyosun ya,evet eve gelince biraz yorgun oluyosun ama dışarı çıkıp gezip gezip yorulduğun kadar işte. Çok önemli bi iş olucak da, çok mühim biri şirketi ziyarete gelicek de, bi aciliyet gelicek , o zaman herkes soliterleri kapayıp ful işe bakıcak; ohoo, yok öyle bişey,  ayda yılda bir. Bak bütün bunlara, düşününce genelde iş ortamı baya rahat aslında.’’

Böyle diyen insanlar olsa etrafımızda ne güzel olurdu hiç korkmazdık o zaman.  Öğrenin artık gözümüz korktuğunda gaza gelmiyoruz biz. Gelmiyoruz ya. Sinir oluyorum. ‘Üniverstede böyle olmıcak, size böyle ders anlatmıcaklar’ e bunu diyosun bana lisede, sonra üniversite okumaya heves mi kalıyo. Bi de üniverstede kızlar teklif ediyomuş iyice sıçtık. E iş konusunda da öyle diyosun, ‘biticeksin, yapamıcaksın, görücez bakalım.’ Al gör işte, hadi buyur.
Ayrıca ben bu kadar şeyi tek başıma yapmak da istemiyorum. Yanımda gülüp eğleneceğim insanlarla gideyim yani. Niye bunun bedeli olarak ömrümce çalışıyorum, deli gibi biriktiriyorum? Bi zamana kadar çalışıp biriktirip sonra bu dediklerimi dizlerinde derman kalmışken yapabilen birisi var mı acaba? Olabiliyo mu bu? Şunu diyebilir mi o insan;
 ‘’Ben normal üniversiteden mezun oldum zamanında, sonra bi işe girdim, biriktirdim, hayvan gibi param oldu kenarda, sonra sevgilimle eve çıktık. Baktık çok süper paramız var, her ihtiyacımızı alıyoruz falan, keyfimiz yerinde, bir gün bi iki arkadaşımızı davet ettik eve. O gece oturduk içtik, arada önümüze dünya haritasını ve interneti aldık. Bildiğimiz duyduğumuz tüm ilginç şeyleri düşünüp bir bir not ettik. Nelerin nerelerde olduğunu ve nasıl gidilebileceğine baktık google maps’ten,  her birimiz görmek isteyeceğimiz, yapmak, içmek, yemek isteyeceğimiz ilginç şeyleri söyledik. Dünya haritasında bi rota çizdik. Ve bavullarımızı hazırladık 1 hafta sonra yola çıktık ve aylarca gezdik, gördük, filme çektik, hayatımızın en güzel zamanını geçirdik. Sonra döndüğümüzde öyle doluyduk ki. Aaaaa! Çok fazla şey görmüştük. Çok fazla şey yapmıştık. Çok eğlenmiştik.
Merak ettiğimiz her şeyi denemiştik. Anlatıcak bir sürü hikaye vardı ve gördüklerimiz yüzünden muhtemelen dünyanın en yaratıcı insanlarına dönüşmüştük. hatta hepsi yetmezmiş gibi, sanki böylesi bişeyi ömrümüzün içine sığdırmış olmak süpersonik bişey değilmiş gibi, belki bütün bunlar kitap ya da film olabilirdi.herkes görürdü, bi de üstüne ünlü olup, yaşadıklarımızı nakte çevirmiş olurduk falan. ben o 5 kişilik gruba 1000 yıl yaşama sistemimi de öğretirdim, hiç ölmezdik de. ooh sonsuza kadar yaşa dur.

Ekstra not: Bu arada bi klasör açtım 'epic dünya turu' diye. Nerde ne bulduysam fotoğraflar, isimler, onlar bunlar, biriktiriyorum. Bi yandan 'yap' diye bi klasörüm var. Böyle garip garip yapılıcak öğrenilicek şeyleri koyuyorum. File binmekten, bıçak atmayı öğrenmeye kadar aklıma ne gelirse birikitiriyorum. Bu arada onlardan bi tanesi 'base jump' diye bişey gugıldan bakarsınız. Bi de şu videoya da bakıyerin, bu da var listemde; http://www.youtube.com/watch?v=uQITWbAaDx0



Daha fazla süperlik için; http://sorbeniustana.blogspot.com/ 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Lütfen düşüncelerinizle katkıda bulunun.

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Sayfalar