Müdür bey dert dinler, bugün “maruzat”! / Çatık kaş... Hükümet dedikleri zat... / Beni Allah tutmuş kim eder azat? / Anlamaz; yazsız, pulsuz dilekçem... / Anlamaz! ruhuma geçti bilekçem!
***
Üstat Necip Fazıl Kısakürek’in bu şiiri kaleme almasından bu yana Türkiye’de çok şey değişti. Devletin asık suratı gitti, yerine vatandaşına daha kibar davranan bir devlet geldi.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, geçtiğimiz günlerde tüm valiliklere bir yazı gönderdi. Bu yazı bütün basında da haber oldu. Yazıda, 29 Nisan’da 81 ilde yapılacak Özürlü Memur Seçme Sınavı (ÖMSS) için, 20 Şubat’ta başvuruların alınacağını belirtiliyordu. Bunun içinde 81 ildeki Halk Eğitim Merkezlerinde ÖMSS için kurs açılması, adayların “ücretsiz” olarak bu kurstan yararlanması isteniyordu. Devlet, hem özürlüler için sınav açıyor, hem de özürlüleri bu sınava hazırlamak istiyordu.
***
Bakalım öyle mi?
Herhangi bir ilimizde, her hangi bir özürlü vatandaşımız da bunu kendisine görev bilerek, bu kursun açılması gerektiğini düşünmüş ve bunun için “birazcık zamanını harcamayı” çok görmemiş…
Görme özürlü vatandaşımız, sabahın erken saatlerinde evinde kahvaltısını ederek yola düşmüş. Hedefinde ise Halk Eğitim Merkezi var. Kapıda müdür beyle görüşmek istediğini söylemiş…
-Konu neydi?
-ÖMSS kurusu için görüşecektim.
-Bizde ÖSS kursu verilmiyor.
-ÖSS değil, ÖMSS kursu.
Neyse ilk engeli aşan özürlü vatandaşımız, müdür beye ulaşmayı başarır. Müdür bey vatandaşımızı dinleyip, derin düşüncelere daldıktan sonra “ben size yardımcı olmak istiyorum” diyerek, vali yardımcısına gitmesini ister…
Özürlü vatandaşımız, müdürün babacan tavrını sevmiş, iş bitiriciliğine hayran kalmıştır. Doğru ya, vali yardımcısı kendisinin üstü, “kursu açın” dediğinde açacaktır. Tekrar yola düşmüş, Halk Eğitimle valiliğin arası nedir ki, el yordamıyla bulunur.
Valiliğe gelmiş. Eskisi gibi kapıda sorgu sual yok. İçeriye girip, asansöre kapağı attın mı, seni dördüncü kata çıkarır. Çıkmış özürlü vatandaşımız. Vali Yardımcısının odasını sormuş, öğrenmiş ve bulmuş. Sekreter hanım “konu neydi?” diye aşina olduğu soruyu sormuş. Konuyu söylemiş, sekreter kızımız pek bir şey anlamamış ama vatandaşa devletin kapısını da kapatmamış. Vali Yardımcısıyla görüşmüş. O da “ben size yardımcı olmak istiyorum” diyerek, Halk Eğitime gitmesini söylemiş.
Halk Eğitime gittiğini, böyle bir kursun olmadığını söylemesi üzerine Vali Yardımcısı, “Yazıyla bizden talep etsin, onay veririz” demiş…
Sevinmiş özürlü vatandaşımız. Tekrar Halk Eğitime gitmiş, tekrar “konu neydi?” engelini aşarak müdüre ulaşmış.
Vali Yardımcısının “bizden talep etsin” emrini iletmiş. Müdür bey yine derin düşüncelere dalmış. Bir elini çenesine götürüp, bir iki sıvazladıktan sonra “ben valilikten talep edemem, ancak onlar açın derse açarım” diyerek haddini bildiğini göstermiş…
“İnsanların bir şey bilmesine gerek yok, hadlerini bilsinler yeter” diye içinden geçirerek, müdür beyin haddini bilmesine hayran kalmış. Tekrar Vali Yardımcısının yanına gitmiş, tekrar “Konu neydi?” sorusuyla karşılaşmış ve tekrar makama ulaşmış. Vali Yardımcısı bu defa Milli Eğitime yönlendirmiş…
Orada da “konu neydi?” faslından sonra şube müdürüne yollamışlar. Şube Müdürüne ulaşana kadar iki defa “konu neydi?” diye “ben sana yardımcı olmak istiyorum” u da üstüne ekleyerek yol göstermişler…
Şansa bak Şube Müdürü toplantıda, ne zaman çıkar belli değil.
Ümidini kesmiş özürlü vatandaşımız; “Devletten hayır yok, özel sektöre başvurayım, sivil inisiyatifin kapısını çalayım” diye düşünmüş.
Önce Kent Konseyi Özürlüler Meclisi’ne gitmiş. Meclis dendiğine bakmayın, adı var, kendi yok. Bereket ki, “konu neydi?” diye soran çıkmış. Söylemiş, başkanın adını ve çalıştığı yeri almış. Uzakmış ama olsun. Sonunda başkanın “müdür” olduğu okula ulaşmış. Kapıda öğrenciler “konu neydi?” öğrendikten sonra müdürün odasına kadar eşlik etmişler. Başkan, çok yardımcı olmuş, zaten “Ben sana yardımcı olmak istiyorum” bile demiş. Önce salon bulmak gerekiyormuş. Sonra ders verecek öğretmen.
Salonu olan bir okula gitmiş, “konu neydi?” faslından sonra “ben sana yardımcı olmak istiyorum” diyerek, bir başka okula, bir başka okula yollamışlar…
Özel dershanelerden kurs öğretmeni talep etmiş. Onlarda da “konu neydi?” sorusundan sonra “ben sana yardımcı olmak istiyorum” dendiği halde aldığı cevaplar pek tatmin edici değilmiş. Çünkü “SSK Primi” sorun oluyormuş.
Ve son bir ümitle tekrar Milli Eğitime giden özürlü vatandaşımız, Şube Müdürün hem salon, hem de öğretmen sorununu çözeceği ümidiyle doluymuş…
“Konu neydi?” engellerinden sonra “ben sana yardımcı olmak istiyorum” denilerek, Halk Eğitime yollanmış.
***
Bu hikâye nerede biter bilmiyorum ama bildiğimse bu kentte özürlülere bakışın hiç değişmediğidir. Belki de bu kentte bürokrasinin azı dişleri halen törpülenmemiştir.
Kendinizi o özürlü vatandaşın yerine koyun. Zaten gözleri görmüyor, hem “Konu neydi?” diye sorup, öğrenen çok, hem “ben sana yardımcı olmak istiyorum” diyen çok ama yardım eden yok!
Bu mu yani? Bu kentte “eğitim alayım” diye didinen birisine reva görülen böyle bir şey mi?
İnsanların bedenlerinin özürlü olması çok sorun değil ama bürokrasinin bakış açısının özürlü olması çok büyük bir sorundur. Bu sorun, insanları devletten soğutma gibi bir hastalığın doğmasına da yol açmaktadır.
Twitimden Seçmeler
Eskiye özlem, hoş anı olmaktan öteye gitmemeli. Eski, bugüne taşındığında, özleminiz nefrete dönüşür.
www.twitter.com/naifkarabatak
0 Yorumlar