Fetih 1453’e dair - Bir milyon kalem

Bir milyon kalem

Blog yazarları topluluğu

21 Şubat 2012 Salı

Fetih 1453’e dair

Henüz vizyona girmeden çok yazıldı, çok çizildi. Eleştirmenlerin bazıları filmi izleme gereği görmeden ya göklere çıkardı, ya yerden yere vurdular. Film vizyona girince de şimdiden izlenme rekorları kırmaya başladı. Dev kadrosu, çok büyük bütçesiyle adından söz ettirecek Fetih 1453, sadece bugün değil, yıllar sonra bile tartışılmaya devam edecek. Filmi önceki akşam izleme şansı bulabildim. Bir cümleyle filmi anlatmamı isteseler, “Muhteşem bir film ama biz İstanbul’u niye fethettik?” diye aklımdaki soruyu sormakla yetinirdim… Soruya geleceğim… Fetih 1453, ülkemizde yapılan en kalabalık oyuncu kadrosuna sahip bir film. Bütçesiyle de adından sıkça söz ettiren Fetih 1453’ün en güzel tarafı, bugüne kadar Türk sinemasında denenmemiş görselliklerin kullanılmasıydı. Yüzüklerin Efendisi’ndeki gibi, Roma savaşlarını konu edinen filmlerdeki gibi görkemli sahneler vardı. İstanbul’un fethedildiği sahneler muhteşem görüntülerle süslenmiş, adeta insanı tarihin içerisine çekecek duygu verilmişti. İlla bir filme aşk katmakta gerekiyordu. Bunu Ulubatlı Hasan üzerinden yapmışlardı ama Fatih Sultan Mehmed’in eşine karşı soğukluğu da çok sırıtmıştı. Böyle bir şey yok. Babasından sevgi görmeyen, kucaklamadığı, sarılmadığı için içerlenen Fatih Sultan Mehmed’in kendi çocuğu Beyazıt’a da aynısını reva görmesi de sırıtmış, fethe giderken kucaklaması bunu kapatamamıştı. Başroldeki oyuncuların performansına diyecek yoktu. Ancak figüranlarda bir sorun olduğu hemen göze çarpıyordu. Duygusal sahnelerin daha çok olmasını umuyordum ama sanki biraz esirgenmiş. Birkaç sahne dışında duygunun doruğa çıkması söz konusu değil. Fatih Sultan Mehmed’in ordusuna namaz kıldırması muhteşem bir görüntüydü ve çok doğal yapılmıştı. Filmin girişindeki Fatih Sultan Mehmet’le Ulubatlı Hasan’ın kılıç döğüşü, görüntü yönünden muhteşem bir film izlemeye başlayacağının göstergesiydi. Fatih Sultan Mehmet’in diyaloglarında tarihe mal olmuş önemli sözlerini eklememeleri bir eksiklik olarak duruyor. Ve bana göre asıl eksiklik, biz İstanbul’u niye fethettik? Peygamberimiz Hazreti Muhammed’in “Konstantiniyye muhakkak feth olunacaktır. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, onu fetheden asker ne güzel askerdir.” mealindeki Hadis-i Şerifinde geçen “Güzel Komutan” olma hayalinin tarih boyunca sürdüğü bilinmektedir. Ancak bu, İstanbul’u fethetmek için tek geçer sebep de değildir. İstanbul’un fethiyle ilgili pek bir bilgisi olmayanın filmi izlediğinde edineceği intiba çok önemlidir aslında. Fatih, “savaşalım da şurayı alalım” zihniyetine sahip birisi değil. Aslında Osmanlı’da hiçbir Padişah’ın “sınırlarımı genişleteyim” düşüncesiyle insanları savaşa götürdüğü pek doğru değil. Bunun birçok sebebi var. Filmde bu sebeplerden en can alıcı olanıyla özellikle irtibatlandırmak çok daha çarpıcı olurdu diye düşünüyorum. Mesela “Bizans’ın Osmanlı şehzadelerini kışkırtması” çok belirgin değildi. Bu kışkırtma, taht kavgalarına neden oluyor, Osmanlı’yı içten içe çökertmeyi hesaplıyordu. Aynı kışkırtma Anadolu Beylikleri için de geçerliydi. Bunun gibi birçok sebebi vardı ama en önemli sebebi ve savaşa gerek duyulması; “Bizans’ın, Avrupa-Hristiyan dünyasını kışkırtıp Haçlı Seferleri'ne zemin hazırlaması”ydı. Yoksa elbette İstanbul fethedilince bundan çok önemli kazanımlar elde edilecek, geleceğe dönük büyük açılımlar yapılacaktı ve oldu da. Ama filmde eksik olan, Fatih Sultan Mehmed’in padişah koltuğuna ikinci kez oturmasıyla İstanbul’u alma hayalinin canlanıyor olmasıydı ve bunun dışında altında yatan sebeplere ucundan kıyısından değinilmemişti. Ve final… Fatih Sultan Mehmed’in üzerinde derin bir etkisi olan ve İstanbul’un fethinde de manevi bir önder konumunda bulunan Akşemseddin karakteri pek oturmamıştı. Sonra İstanbul’a girilirken Akşemseddin’in yaya olarak kapıdan giriş yapması tarihsel gerçeklerle tersti. Bütün bunlara rağmen, film o kadar güzel ki, bazı şeyleri irdelemenizi engelliyor. Filmi izlemenizi hararetle tavsiye etmekten başka da elimden bir şey gelmiyor. Twitimden seçmeler Başbakan, “seçilmişleri atanmışlara kurban etmeyiz” demiş. Bari atanmışları da seçilmişlere kurban etmeyin. Kimse kurban olmasın! www.twitter.com/naifkarabatak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Lütfen düşüncelerinizle katkıda bulunun.

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Sayfalar