Banner

The Other Boleyn Girl (2008)

Boleyn Kızı


Dönem filmleri sıralandığında son zamanlarda akla gelenlerin başında olan Boleyn Kızı, zengin oyuncu kadrosu yanında öyküsü ile de seyircinin ilgisini çekiyor. Yönetmenliğini Justin Chadwick’in yaptığı, senaryoyu ise Philippa Gregory’nin aynı adlı kitabından uyarlayan Peter Morgan’ın kaleme aldığı ABD ve Birleşik Krallık yapımı film, 115 dakikalık tarihi bir dramı aktarıyor. Senarist Peter Morgan’ı daha önceki “Frost/Nixon”, “The Queen”, “The Last King of Scotland” gibi başarılı filmlerden hatırlamak mümkündür. 35 milyon $ bütçesine karşılık 77 milyon $ hasılat elde eden filmin müzik çalışmalarını ise Paul Cantelon üstleniyor. Başrollerinde Natalie Portman, Scarlett Johansson, Eric Bana, Jim Sturgess, Kristin Scott Thomas, Mark Rylance ve Ana Torrent yer alıyor.

Mary ve Anne Boleyn, yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen çok yakın iki kız kardeştir. İkisi de evlenmek ve kendi yuvalarını kurmanın hayaliyle yaşar. Fakat bu kardeşlerin arasına biri girer: Kral 8. Henry! Krala ve tabi ki kraliyet hayatına duyulan ilgi hiç ummadıkları gibi hayatlarını değiştirir.

Dönem filmlerinin göze çarpan detaylarından müzik, kostüm, saç, mekan ve dekor genel olarak vasatın üstü tasarlanmış. Ağdalı bir dil kullanılmaması da filmin seyirci ile bağını koparmıyor. Işıklandırma ve seçilen renkler ise göz kamaştırıyor. Diğer yandan, (belki de kısa aralıklarla izlediğim için) daha önce yazdığım “Düşes” (*) filmi ile karşılaştırdığımda o filmin ihtişamı burada ne yazık ki bulunmuyor. Öykü tabi ki farklı ama kraliyet ailesinin içinde yer alan kadınların (kıyafet dahil) daha ihtişamlı görünmesi ya da sarayın daha çarpıcı sergilenmesi filme olan ilgiyi arttırabilirdi. Başta Mary ve Anne Boleyn karakterleri olmak üzere hiçbir kadında en ufak bir makyaj ya da özenli bir saç görünmüyor. Tabi dönem filmine göre çok makyaj yapılması itici gelebilirdi lakin bu kadar da yalın durması gösterişi azaltıyor. Kostümler ise kendini tekrarlıyor. Ayrıca kadınların saç uzunluğu da beni benden aldı! Rapunzel misali yerleri süpürecek neredeyse.
Öyküye gelindiğinde ise, ne yazık ki “Düşes” filminde rahatsızlık duyduğum tüm detaylar bu filmde de var. Bu senaryonun başarısızlığı değil, tarihin kadınlara çektirdiği ıstıraptan kaynaklanıyor. Genç kızların kaderlerini babalarının belirlemesi bir yana, kadına bakışın yüzyıllardan beri değişmemesi yürek burkuyor, gururu kırıyor. Diğer yandan, bir kadının iktidarı sahiplenme uğruna çevirdiği entrikalar nasıl bu kadar aşağılayıcı olabilir, insanın inanası gelmiyor. Bir kadının hırsı, erkeğin gözünü nasıl da kör edebiliyor! Rezaletin dibine vurmuşken, ihanetin, aşkın, hırsın en uç noktalarına şahit olabilirsiniz. Bunların hepsi itici olsa da filmi az çok sürükleyici yapıyor. Fakat filmin çok iyi kurgulandığını da belirtmek mümkün değil. Eğer izlemek için “Düşes” ve bu film arasında tercih yapmanız gerekirse, “Düşes”i izlemeniz size daha büyük bir beğeni sunacaktır.

Filmin genelini çok fazla beğenememiş olsam da oyuncu kadrosu bu durumu azaltıyor. Başta Natalie Portman, Scarlett Johansson ve Eric Bana olmak üzere tüm oyuncular çok başarılı bir performans sergiliyor. 1968 Avustralya doğumlu Eric Bana, daha önceden “Black Hawk Down”, “Hulk”, “Troy”, “Munich”, “Star Trek” filmlerinde yer aldı. 1984 doğumlu, Woody Allen’ın son gözdelerinden Scarlett Johansson ise genç yaşına rağmen “The Horse Whisperer”, “The Man Who Wasn’t There”,  “Lost in Translation”, “Girl With a Pearl Earring”, “The Perfect Score”, “The Island”, “Match Point”, “The Black Dahlia”, “The Prestige”, “Vicky Cristina Barcelona” gibi bir çok başarılı ve bilinen filmlerde rol aldı. “Lost in Translation” ile en iyi kadın oyuncu Bafta ödülünü alırken, Altın Küre adayı oldu. “Girl With a Pearl Earning” ile en iyi kadın oyuncu Bafta ve Altın Küre adaylığına nail oldu. “Match Points” ile de en iyi yardımcı kadın oyuncu Altın Küre adayı oldu. Ana karaktere hayat veren Natalie Portman’ın bir çok filmine yer vermiş ve oyunculuğunu hep beğenmiş olmama rağmen, dönem filmlerine çok da uyamadığını itiraf etmem gerekir. Bu onun yetenekli olmadığını asla göstermiyor ama o dönemlerin içine çok fazla yakışmıyor sanki. Gerçi sadece bir tarihi filmini izlemiş olsam da bu düşüncemin değişeceğini pek sanmıyorum.

Yorum Gönder

0 Yorumlar