Bir anlık aşk - Bir milyon kalem

Bir milyon kalem

Blog yazarları topluluğu

3 Temmuz 2011 Pazar

Bir anlık aşk

Bu güne kadar sizlere başlangıcı olmayan ilişkiler anlattım. Bir bakışmanın içine bir ömrü sığdıran insanlardan bahsettim. Bazen bendim o insan bazen hiç tanımadığım bir başkası. Ben aşkı arama yolculuğunda ilerlemeye devam ederken her şey aşktan uzaklaştırdı. Bu esnada onun en saf halini buldum ve bu saflığı anlatmaya devam etmek istiyorum.
Çok acil bir şekilde bir yerlere gitmem gerekiyordu. Hani bilirsiniz hızlı adımlarla gider etrafınızı umursamazsınız işte öyle bir durumdaydım. Onu ilk gördüğümde metrobüs sırasında bekliyordu. Benden oldukça öndeydi. Aslında etrafım onca insanla çevriliyken, kafamda tonla düşünce varken onu nasıl gördüm bilemiyorum. Bir şey çekti beni  büyük ihtimalle. Beni tuttu ve bütün acil işlerin, düşüncelerin arasından çekti. Aynı şey onu da çekmiş olmalı ki uzunca bir süre boyunca bakıştık. O kadar sert ve keskin bakıyordu ki bir adım geriye attım. 38 kalibrelik bir kurşun gibi beni delip geçeceğini düşündüm. Genellikle bu tür durumlarda karşı tarafı araştıran, ipucu toplayan, yapbozu tamamlayan ben oluyordum ama şimdi retinamdaki her izin incelendiğini hissediyordum.
Benim içimi merak eden insan sayısı çok azdır. Bu sebeple ona olan ilgim daha da artmıştı. Her şeyi unutmuş ve birbirimize kilitlenmiştik. Yanımızdan kaç metrobüs gelip geçti bilemiyorduk. Umursamadım onca acelem olmasına rağmen.
Daha sonra gelen bir metrobüse bindik. O cam kenarına oturdu ben ise hemen koridorun karşı tarafında duruyordum. Öncelikle çok güzel bir kızdı. Siyah saçlarını çenesi hizasında kestirmişti. Gözleri zifiriye yakın bir siyahtı ve hayata kısık gözlerle bakıyordu. Ancak o kadar sertti ki bakışları ancak büyük acılardan geçmiş olanlar böyle bakardı.
Bakışlarında hep "bana ne verebilirsin?" vardı. Melankolik bir umutsuzluk vardı nefes alış verişlerinde. Ona her ne kadar "ben onlar gibi değilim" desem de bana inanmıyordu. Evet, güven sorunu vardı. Demek ki acılarının sebebi zamanında güvendiği birisiydi. "beni rahat bırak" bakışlarının ortaya gördüğümde bakışlarımı kaçırmaya yelteniyor tam bunu yapacakken onun tarafından durduruluyordum.   Ondan gitmedim ben diğer herkes gibi.
6 durak sonra ben inecektim, inmem gerekiyordu. O ise her herhangi bir zamanda inebilirdi. "sana her şeyimi verebilirim" diyordum bakışlarımla "senden hiç bir şey saklamıyorum". Bilmiyorum bana ne kadar inandı ama tüm davranışlarımı sorguladığını biliyordum. "acılarını dindirebilirim sadece gülümsemeni bir kez olsun görebilmek için" diye düşündüğüm sırada yüzünde ufak, bastırılmış bir tebessüm gördüm. Bu aramızdaki bağın kuvvetlendiğini gösteriyordu.
Sonrasında anlatmaya başladı nişanlısının onu nasıl terk ettiğini, önceki erkek arkadaşının onu aldattığını, ihanet eden arkadaşlarını, ailevi sorunlarını. Çok güzeldi, hayatına bir çok erkek girmek istemişti muhakkak. Ben de onlardan birisiydim sonuçta. Hayatında giren herkes çıkarken ondan parçalar almıştı. Şimdi ise kendini eksik ve tamamlanmamış hissediyordu. Belki bu çekiniyordu benden.
Ona karşı hislerim o kadar büyümüştü ki onu almak istiyordum. Alıp deliler gibi sevmek ama bana izin vermiyordu. Bu ona olan sevgimi değiştiremiyordu ama.
Bu tarz durumlarda en kötüsü paylaşılan şeyin kelimelerden büyük olmasıdır. Bir düşünün yanına gidip konuşursan eğer her şey yok olurdu. Yanına gidip söylenebilecek tek söz  "seni seviyorum" olabilirdi ama bu da çare değildi.
İkinci zorluk ise her an inebileceğini bilmekti. En güzel yerinde bitebilecek bir düş düşünün ve bu bitişe hazırlıklı değilsiniz. Duraklar ilerledikçe her durak geçişinde onun inme ihtimali arttı. Aynılarını o da hissediyordu. İçimizde bir ayrılık korkusu büyümeye başlamıştı. Sonra o ayağa kalktı anladım gideceğini. Gözlerimin içine bakarak yanımdan geçti metrobüs Uzunçayır durağına yaklaştığı sırada. İşte o an zaman yavaşladı. bakıştık hayallerimizde, sarıldık birbirimize. Öpüştük, ellerim bedenine son bir kez tavaf etti ama ağlamadık. Hayatın unutulup gittiği bir andı ki "seni seviyorum" kelimesi anlamsızlaşmıştı. Bu yüzden hiç bir şey söylemedik. Otomatik kapı açılırken benim söylediğim kısık sesli "hoşça kal" haricinde. Duydu mu bilemiyorum. 

Metrobüsten indikten sonra dönüp geriye bakmadı, unutmaya çalıştığı bir masal gibi beni bilincinin derinliklerine attı. Bende öyle yapmalı ve hayatıma devam etmeliyim. Ancak onu unutmak istemiyor ve bu hikayeyi yazıyorum. Aşkın bir anlık olabileceğini ve bunun aşk diye adlandırılan şeylerden çok daha büyük olduğunu göstermekti niyetim. Bir amacım daha var aslında. Eğer bu yazıyı okur ve orada kendini tanırsa işte o zaman yaşadıklarımıza kaldığımız yerden devam edebiliriz. Onu tekrardan görme ihtimalim yoka yakın. Yine de bir olasılık yarattım. Bir anı ömre çevirebilmek için... 

1 yorum:

  1. Bazı hikayeler gerçeğe evrilir.

    Bazıları zaten gerçektir, olmuştur ve yazılmıştır.

    Bazıları sırf acıtsın diye öyküler gibi kalır.

    Ama biliyor musunuz? Geçmiş, şimdi ve gelecek aslında bir andır; O da o anı yakaladığımız andır!

    YanıtlaSil

Lütfen düşüncelerinizle katkıda bulunun.

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Sayfalar