Ev alma komşu al - Bir milyon kalem

Bir milyon kalem

Blog yazarları topluluğu

18 Haziran 2011 Cumartesi

Ev alma komşu al


Eurovizyon şarkı yarışması hakkında gecikmiş bir yazı diye düşünebilirsiniz ama ben ne Yüksek Sadakat'ın en başından beri sevmediğim silik soluk sıradan ve çakma şarkısından, ne yarı finalde beklediğim ve arzu ettiğim gibi elenmiş olmasından ne de aslında bu yarışmanın bir "ülkeler politikası" olduğu görüşüne gönülden katıldığımdan bahsedicem. Biz birinci olamadık hatta biz yarışamadık bile ancak bizim bayrağımız dalgalandı. Beni düşündüren konu buydu bir süredir. Gurur verici öyle değil mi ? Ama burada milliyetçi duygularımızın kabarmasına hiçbir neden göremiyorum. Çünkü şu bir gerçek. Biz kaybetmiştik. Yarışamadık. Elendik. Sen gurur duymadın mı diye sorarsanız elbette bu tablodan gurur duydum. Azeri kardeşlerimizin sevinci bizim sevincimizdir. Mutlu olduk ancak göğsümüzü kabartan bu şeyin adını yanlış koyuyoruz gibi geldi bana. Nigar sahneye Türk bayrağıyla geldi. Bu tablodan benim çıkardığım sonuç "tüm dünya o sırada dalgalanan bayrağımızı gördü" değil. Bundan daha önemli olan şey şudur bence. Bir ülke tüm dünyanın merakla izlediği bir yarışmada birinci oluyor ve elinde başka bir ülkenin bayrağıyla sahneye çıkıyor. Düşünsenize Fransanın birinci olduğunu ve sanatçıların ellerinde İspanya bayrağıyla sahneye çıkıp sevinçlerini tüm dünyaya gösterdiğini. Sonuç açıklandığı sırada televizyonunu açan bir Alman veya İngiliz veya Fransız, İspanyol, Ermeni, Yunan düşünün. Elinde Türk bayrağını sallayan bir bayan sanatçı görüyor. Türkiye birinci oldu galiba diyor ancak izlemeye devam edince kazananın Azerbaycan olduğunu anlıyor. Böyle dostluklara böyle kardeşliğe böyle komşuluğa alışık olmayan Avrupa'ya ders veriyor adeta. Düşmanlarımızı kıskandıracak bir davranış. Benim gurur duyduğum tarafı buydu o yarışmanın finalinin.


Komşularımızla ne kadar iyi olursak o kadar güçlü oluruz. O kadar güvende oluruz. O kadar mutlu oluruz. Atalarımız boşuna mı "Ev alma komşu al" demişler. Komşuluk ilişkileri bozuldu demek istemiyorum çünkü böyle olumsuz söylemler daha fazla moral bozuyor. Evet eskisi gibi olduğunu söyleyemeyiz. Ancak kalabalık şehirlerden, daracık odalı mahzeni andıran rutubet kokulu apartmanlardan çıkıp Anadolu'ya gidereseniz hala komşuluk ilişkilerinin ne kadar sağlam olduğunu görebilirsiniz. Örnek vereyim bizim tüm komşularımız akrabamız gibiler. Hatta yakın zamana kadar ben onları akrabalarımız sanıyordum. Babama sorardım "Baba ahmet abiler bizim neyimiz oluyor" diye? "Hacı dayı bizim neyimiz olur" diye, "Lütfiye abla, Naim abi, Bahri dayı bizim neyimiz oluyorlar" diye. Babam demekki zamanında anlatamayacağı için uzaktan akrabamız onlar derdi. Aklım yetince bu konuları tekrar konuştuk ve o zaman öğrendim. Meğer onlar bizim uzaktan yakından akrabalarımız değillermiş. Ama "komşularımız" onlardı ve onlar bizim ailemizdi. Birinin düğünü hepimizin düğünü birinin ölümü hepimizin cenazesi acısı üzüntüsüydü. Evde çay demleyip yalnız içmek bizim mahallede ayıp. Mutlaka komşularını davet edeceksin. Öyle kendi başına keyif mi olurmuş. Annem çay suyunu koyar bana seslenir her defasında "Oğlum çay suyunu koydum ben gelene kadar kaynarsa demle ben Cihan yengeyi, Şerife ablayı çağırayım". Yaz akşamları her gün bir başkasının eyvanında oturulur sohbet edilir. Babam bahçeye bir şey eker dikerse hep "Fazla olsun komşulara da dağıtırız" der. Böyledir bizim oralarda komşuluk.

Evet kötü örnekler arttı. Evet komşuluk ilişkileri bazı yörelerde farklılaştı. İnsanlar on yıllık komşularını tanımıyorlar. Sabahın köründe işe gidip gecenin karanlığında gelen bir sürü çalışan var. Herkes ekmeğinin derdinde. onlar da haklı. Bir yığın uykusuz insan geziyor ayakta. Ortalama 5 saat uyuyan bir nesil yaşıyor. Kazalar da hastalıklar da bu yüzden olmuyor mu zaten? Herkes sinir küpü herkes tahammülsüz. Çünkü herkes uykusuz. Uyanın uykusuzuz diyesim geldi. Slogan gibi değil mi ? Neyse bu da konuşulması gereken başka bir konu. Değişen komşuluk ilişkilerinden bahsediyordum. İngiltere'de Joyce Vincent adında 40 yaşındaki bir kadın Londradaki evinde ölü olarak bulunduğunda öleli 3 yıl olmuştu ve televizyon hala açıktı.Yani kadının cesedi 3 yıl tv izlemişti kimse ne aramış ne sormuş ne de yokluğunu farketmişti.Bu olay uç örneklerden biri ama gelecek hakkında kaygı duymamak da elde değil. Bizde böyle olur mu ? Umarım olmaz.

Komşuluk dinimizde de çok önemli bir yere sahip. Peygamber Efendimizin bu konuda bir çok hadis-i Şerifi bulunuyor. Mesela "Ev almadan önce komşunuzu, yola çıkmadan önce arkadaşınızı araştırınız." , "Allah katında arkadaşların en hayırlısı, arkadaşı için en hayırlı olandır. Allah katında komşuların en hayırlısı da komşusu için en hayırlı olanıdır." , “Cibril bana komşu hakkını o kadar çok tavsiye etti ki, neredeyse komşuyu komşuya vâris kılacak zannettim.” gibi daha bir çok hadis-i şerif var.

İyi komşulara sahip olmayabiliriz. Günümüzde iyi komşulara sahibi olmak eskisi kadar kolay değil. Ancak "komşuluk" kavramına her zaman değer vermemiz gerekiyor. Çocuklarımızın yanında komşularımız hakkında olumsuz şeyler konuşmamalıyız. Onların "komşu" kavramıyla ilgili bilinçaltlarına olumsuz öğeler yerleştirirsek ilerde sorun yaşayabilirler. Yalnız kalmaya insanlardan uzaklaşmaya başlayabilirler. Unutmamamız gereken şu " Biz her zaman çocuklarımızın yanında olmayacağız ancak onların yanlarında hep komşuları olacak."

Özetle Komşuluk Ölmedi. Ölmesin.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Lütfen düşüncelerinizle katkıda bulunun.

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Sayfalar