Bugün bir kez daha anladım ki; nerede ne yapıyor olursak olalım, kısa bir süreliğine bile olsa kendimizi içimizdeki hayattan soyutlayıp, aklımızın ve yüreğimizin izlerinden bağımsız olamıyoruz. O izler geçmiş zaman kipleriyle dolu hep, dünümüzde, bugünümüzde ve hatta geleceğimizde, yanımızdan hiç ayrılmamacasına birer gölge gibi her an peşimizde. Görünmeyen bir iplikle bağlıyor bizi hayata ve en başta yine kendimize...
Öyle ki; sen kendini ne kadar dışında, dışarıda saysan da o an için, sana söylenmediği halde kulak misafiri olduğun tek bir cümle, uzaklardan duyulup da kulaklarından içine doğru sinsice yol alan bir şarkı sözü, yanından geçip giden herhangi birinin gözlerine öylesine bırakıverdiği tek bir bakış bile yetiyor gölgenin saklandığı yerden çıkıp da, bir bedene bürünüp oturuvermesine yanıbaşına; hep oradaymışcasına, zaten hiç gitmemiş gibi...
Bugün bir kez daha anladım ki bu aynı anda hem bir lütuf hem de bir lanet aslında. O izler olmadan yaşayamadığımız gibi, o izlerle de yaşamayı beceremiyoruz bir türlü, elimize yüzümüze bulaştırıyoruz ne var ne yoksa herşeyi. Ne yazık ki bu lütfu paylaşıp çoğaltmaktan ziyade, biz daha çok lanet kısmında takılıp eksilerek ve eksilterek yaşıyoruz hayatı, en çok da kendimizi...
Görsel: Deviantart
0 Yorumlar