Bazı aşklar ayak direrler; bir balığın avucunuzun içinde çırpınışını izlemek gibi bir şeydir bu.. Olması gereken olmamalı diye direnirsiniz..
Olması gereken olmamalı diye direnirsiniz ama adı üstünde ‘olması gereken’ olmamak zorundadır..
Cihangir, bir kitap evinden hızlıca çıkarken, Moda’ya giden otobüsü kaçırdığının farkındaydı.. O yıl; aynı yerde olmamız bir tesadüf değildi, ben miskin miskin vizeler için gerekli olacağına inandığım Turgut Akıntürk'ün 'Medeni Hukuklar' adlı kitabını o gün rast gele aramamıştım.. Birkaç arkadaşla sözleşilmiş, saatini tutturamayan o arkadaşların 'Üzgünüm gelemeyeceğim' cümlelerine maruz kalınmış ve salak yerine konulmanın moral bozukluğunda girilip çıkılmış kitapevlerinden, eli boş dönülmüş bir otobüs yolculuğu... Siz sevgiliniz için ne dersiniz bilmiyorum; hani öyle çiçek isimleri, ortam adları, şehir sokakları... Onlara hitaben dinlediğiniz şarkılar, okuduğunuz şiirler, yaptığınız resimler, çektiğiniz fotoğraflar... Ben Cihangir'e bunların hiçbiri ile seslenmedim..
Ona aşık da olmadım.. 'Bu benim hayatımın aşkı' diye klasikleşmiş ve mideye oturur tarzda bayağılaşmış cümleleri, onu anlattığım hiçbir seminer ortasında söylemedim..
Onun benim için önemsiz olduğunu düşünüyorsunuz öyle değil mi?
Fakat yanılıyorsunuz..
***
Birgün AIDS olduk.. Bunu öyle sıradan bir şeymiş gibi söylüyorum, ki; bunun farkındayım çünkü ben gönüllüydüm.. Arkadaşların şaşkın bakışları karşısında, bir Cihangir için, hayatın kıçına tekme atmaya değerdi.. Dedemin bana 'Sen açgözlüsün' dediği zamanları anımsadıkça bu yaptığımın bir tür delilik olduğunu kabullenebiliyorum ama sevgi işte, o duyguydu, bizi buraya getiren...
'Bulaşıcı bir hastalığınız var mı? ' diye soranlara 'Evet! HIV virüsü taşıyoruz' diyorduk.. Yüzümüzde anlamsız bir ifade...
'Benim yüzümden... ' diye başlayan cümlelerini, Cihangir'in dilinde kilitlemek...
Ablamın okuduğu lanetler de cabası...
AIDS olmak ne kadar zor bir şeymiş.. Kimsenin yüzünden olmayan bir şey için sürekli suçlu arar vaziyette seminerlerimde gaz maskesiyle dolaşmaya meyilli olan adamlara, bunu anlatmak göreviyle yırtınan Cihangir'i düşündükçe keşke onunla daha çok sevişseymişiz diyorum.. Herkes aşk dedikleri şeyi ekmeği bal'a bandırıp yerken, biz sevgimizin her saniyesine sahip çıkarak yaşasaymışız...
***
Anneme fotoğrafımızı, aptal bir yılbaşı kartının içine, iliştirip gönderdim...
Beklenen telefon o kart eline ulaşır ulaşmaz geldi..
'Hâlâ geç kalmış sayılmazsın' diyen kadına, anneme, yalnızca onu çok sevdiğimi söyledim.. Beni anlamasının mümkün olmayacağını açıklamaya çalışırken o meşgul tonu her zaman olduğu gibi içimde birikenleri dışarıya vurmamı engelledi..
'Çok az zamanımız kaldı anne'
***
Sevginin nasıl bir şey olduğunu biliyor musunuz? Hiçbir zaman 40 yaşında olamayacaksınız.. Sürekli bilimle ilgilenmek yerine göze aldığınız her şeyi onunla birlikte olabilmek için yaptıysanız; hiçbir zaman yıllar sonra çıkacak olan bir kitabı okuyacağınızı hayal bile edemezsiniz.. Yaşlılığınızı göremeyeceksiniz; yüzünüzdeki kırışıklıklar, üzerinize ne kadar yakışacağını tahmin ettiğiniz o yaşlılık hali, hiçbiri olmayacak..
Ben Cihangir'i sevdim, sizinle aramızdaki en büyük fark buydu.. Öldüğünde yanındaydım, elini tuttum ve gözlerinin içine baktım 'Gitmek için çok erkendi'
***
Otobüsün ön camındaki o süse takıldı gözüm Cihangir girişteki sağ koltuğa tutunmuş ayakta durmaya çalışıyordu..
Onu izlemek keyif vericiydi..
Yanımda oturan kadın inmek istediğini söyleyip ona yer vermemi istediğinde Cihangir'in gelip yanıma oturması için dua etmiştim..
Bu çok düşük bir ihtimaldi...
“HIV/ AIDS değil, önyargı ve ayrımcılık öldürür”
hiv/aids ölümcül bir hastalık değildir.
“HIV/ AIDS değil, önyargı ve ayrımcılık öldürür”
hiv/aids ölümcül bir hastalık değildir.