Kalbe giden yol 3... - Bir milyon kalem

Bir milyon kalem

Blog yazarları topluluğu

30 Mart 2011 Çarşamba

Kalbe giden yol 3...

Son iki yazımda aslında amacım bir insanın kalbine giden yolun bir görüntüsünü oluşturmaktı. Bu yolda kapılarla karşılaşabileceğimizi söyleyip, diğer tarafa geçebildiğimiz zaman bambaşka bir dünyaya ulaşabileceğimi anlatmaktı. Bir insanın derinliklerine ulaşmak, dalıp gittiği bir anda neler hissettiğini tahmin etmek güçtür elbette. Ancak arkadaşlıklar, dostluklar, ilişkiler bu şekilde gelişir. Karşımızda ki insanı zaman içerisinde daha fazla tanıyorsak, yine onun kapılarından geçip gizli odalarına girebilmemizden kaynaklanır. Nasıl kimseye söyleyemediğimiz bir gizi dostumuzla paylaştığımız zaman bu bizi daha iyi hissettiriyorsa, sırlarımızı da dış dünyaya açmak aynı şekilde hissettirir. İçimizde taşıdığımız o büyük yükü dışarıya atarız bu şekilde. Başka insanlara ancak bu şekilde güvenebiliriz, ilişkilerde koşulların olmadığı bir dünyadan bahsediyorum ben. Evet, fazlaca ütopik! Koşullar üzerine başka bir yazı yazacağım ilerleyen zamanlarda. Ancak bu yazımın konusu kalbe giden kestirme yollar.

Kestirme yollar denildiğinde aklıma ilk gelen "-mış gibi yapmak"tır. Birisinin dostu olursak eğer bizimle bir noktaya kadar özellerini paylaşır. Eğer onun dostuymuş gibi yaparsak, en başından beri onu anlıyormuş gibi yaparsak çok daha hızlı bir şekilde açarız o kapıları. Elbette karşı taraf gerçek bir dostuna anlatabileceklerinin kısıtlı bir bölümünü anlatır ama yine de kestirme bir yoldur bu. Normalde yılları eskiten bir yolcuğu çok daha kısa bir zamana, daha az emeğe geçebiliriz. İnanın birini anlıyormuş gibi yapmanın bile çağımızda çok önemli bir yeri var. İnsanların içinde şimdiye kadar hiç gün yüzü görmemiş o kadar büyük bir bölüm var ki gerçekten dinliyormuş gibi yapan birisine çok fazla anlatabilir. Hele anlıyormuş gibi yapan birisine neleri anlatabileceğini siz düşünün. Hatta şöyle yapalım ve küçük bir oyun oynayalım. Karşılaştığınız birisi sizi gerçekten anlar ve dinlerse ona neler anlatabilirsiniz bir kurgulayın bakalım. Bu oyunun sonucunda da anlatmaya ne derece ihtiyacınız olduğunu ölçün. Tarihte "-mış gibi yapmak" her zaman en kestirme yol olmuştur. Hele karşımızda ki insan dolma noktasında çok kötü günler yaşıyorsa o kadar fazla şey öğrenebiliriz ki.

Kestirme yollardan bir diğeri aslında biraz geniş bir kapsamda kalıyor. Şöyle düşünün kafanız güzelken, güzel bir müzik varken, canınız da yanıyorsa neler anlatabilir siniz? Alkol olmasına gerek yok aslında. Güzel bir sohbet, güzel bir akşam, dolunayın olduğu romantik bir akşam yemeği yine aynı etkiyi yaratır. Bunlar hep kestirme yollardır. Mesela ortak bir tanıdığınız vasıtasyla karşımızdaki insanın çok özel bilgilerini öğreniriz. Sonra bunları cümle aralarımıza serpiştirerek karşı tarafa "seni anlıyorum, seni tanıyorum" mesajını veririz. İpin ucu çorap söküğü gibi gelir ardından. Daha uç noktalarda "biz birbirimiz için yaratılmışız" derler mesela. Asla anlamam bu kadar güçlü bir cümleyi insanlar nasıl kullanır ama benim anlamamam bir şeyi değiştirmez. "Bizim DNA'larımız bir" deriz mesela eh karşı taraf inandığı sürece yine anlatır bize. Kestirme yolları herkes kullanır, çok da doğaldır. İnsan tembel bir canlıdır ve karanlıktan korkar.

Kestirme yollar demişken en büyüğünü anlatmadan olmaz. Anlattığım ve anlatmadığım bütün seçeneklerde bir miktar çaba vardır ama öyle bir kestirme yol vardır ki hiçbir şey yapmamız gerekmez. Eğer tahmininizi "AŞK"tan yana kullandıysanız doğru bildiniz. Aşk en kısa kestirme yoldur. Bir insan aşık olunca, bütün duvarlar yıkılır, bütün kapılar ardına kadar açılır. Sonra aşık olunan kişi elini kolunu sallayarak gelir ve birisinin en derinliklerine kadar gider. İnsan nereye gittiğini, nerede olduğunu bilmediği için elbette ne yapacağını da bilemez. O çok az insanın girdiği odalarda üzeri tozla kaplanmış defterler vardır ya onları alır ve bir kenara fırlatır. O odaların tozunu almaya çalışmaz mesela insan, yerleri süpürmez. Geçmişte kanamışsa o kişi, onu temizlemeye bile çabalamaz. Girer, girdiği yerleri darmadağın eder ve çıkar. O çıktıktan sonra başka birisi girmeye çalıştığı zaman o hayata, artık kapılar o kadar açık değildir. Duvarlar yükselmiş, tuzaklar kurulmuş, hatta elektrikli teller bile döşenmiş olur. Tabi içeriye girmeye çalışan kişi biraz aşkı biliyorsa yine hepsini geçer. Ben hep şunu düşünürüm derinliklerimizde olan kiri temizleyebilecek birisini istemeyiz biz. Bunun yerine orayı daha da kirletecek insanlar ararız. İnsanların yüreklerinin çöplüğe dönmesindeki neden budur aslında. Yıkılanı tamir etmekle uğraşmayız biz. Onun yerine yenilerin arayışındayızdır. Bir oda kire bulanmışsa eğer orayı kapatır ve yenilerini açmaya çalışırız.

Aslında konu kalbe giden kestirme yollar ise anlatacak daha çok şeyim var elbette. Ancak burada bir insanın derinlerine nasıl ulaşılabileceğini anlatacak değilim. Bunun yöntemlerini bilmediğim için anlatmıyor olabilirim. Biraz biliyor olup yine de anlatacak kadar yetkin hissetmiyor da olabilirim. Veya bir insanın kalbine hangi kestirme yolların gittiğini anlatmak istediğimdendir asıl. Bu yazıyı yazdım çünkü inanların bunları kullanmaları beni rahatsız ediyor. Hatta o kadar rahatsız ediyor ki bütün bu yazıları yazdım ve yazmaya devam edeceğim.

Size bir insanın kalbine en kolay nasıl ulaşabileceğinizi söyleyebilirim ama; kaldırın koşullarınızı. Birisi gerçekten dinleyin, anlıyormuş taklidi yapmayın ve her ne olursa olsun sahici olun. Yalan söylemeyin, olmadığınız birisi gibi görünmeyin ve kaldırın bütün koşullarınızı. Yapması en kolay ama çok az insanın uyguladığı bir yöntemdir bu. Kimseniz o olun ve karşınızdaki de kimse onu öyle kabul edin. Değiştirmeye çalışmayın çünkü yapamazsınız.

Umarım bu kısa yazı dizisi bazı şeyleri değiştirebilir. Ufacık bir sorgulama yaratabildiysem yeterlidir benim için. Fazlasını beklemiyorum çünkü insanların tembel olduğunu ve karanlıktan korkuttuğunu çok iyi biliyorum...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Lütfen düşüncelerinizle katkıda bulunun.

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Sayfalar