Dün sabah:
- 'Defne ölmüş' dedi annem..
- 'Şaka yapıyorsun anne ve hiç komik değil' dedim..
- 'Ciddiyim' diye ekledi ( keşke eklemeseydi)
Bu ölümden bir süre önce Halil ile konuşurken Defne'den bahsediyorduk.. Magazin olsun ya da aaa uzun zamandır medya dünyasını eleştirmedik diye değil, öylesine açılmıştı mevzu.. Melez bir kız işte; güzel bir fiziği var.. Hamilelikten kalma kilolarını nasılda hemencecik vermiş.. Özel bir kanalda yayınlanan o dans yarışmasında, birinci olamayacak belki ama facebook veya twitter sakinleri nasılsa eleştirmeye kaldıkları yerden devam ederler onu...
İşte tam bu noktada ip sıkıca bağlandığı yerden koptu ve dans bitti...
Ölüm tekrar ama tekrar gözümüzün içine sokuldu.. Sahi ölecek miyiz biz? Eğer böyle olacaksa ben sıranın en başına geçmek istiyorum, oyun bozanlık istemiyorum, arkamdakiler yerimi kapamazlar.. Ölüm böyle beter bir şey işte; herkes sıranın başına geçme peşinde.. Çünkü 'bu herkes' kendi ölümlerinden çok, sevdiklerini yitirmenin derdinde.. Biz cenazeye açık bir aileyiz aslında; en son dedemi kaybettiğimde bunu daha iyi anlamıştım.. Bir anne tarafımdan alıyor, bir baba tarafımdan... Halil de yabancı değil, bu tarz ölümlere.. Yani; ölüm tanıdık yüzünü göstermekten çekinmeyen bir arsız...
Defne ölümünden 4 saat önce bir dakika sonrasını bile hayal edemezken şimdi aramızda değil.. Oysa aramızda değildi de zaten, küçük de olsa bir konuşma gerçekleştiremedik onunla; ne yer, ne içerdi bilmiyorum.. Astım atakları yaşadığı konusunda da bilgi sahibi değildim.. Ara sıra televizyon programlarına çıkar o kabarık kıvır kıvır saçlarıyla çocukların dilinden anlayan bir abla olurdu.. En son dans yarışmasında rastladım ona 'bu kız çok hareketli, söylenenlere kulak asmaz ise birinci olabilir' dedim ama ...
Bu cümlenin sonu her iki şekilde de bitebilir kız birinci olmadı ya da kız öldü.. İkisinden biri.. Arkadaşı 'bu bir rüya olsun' derken her rüya'nın bir gün bitebilme riskinden bahsediyor olabilir mi? Yani ölüm de kendi adına bir risk.. Öyle ya da böyle öleceğiz işte.. 'Lamı cimi yok' bunun.. Tanrım bu lam ve cim olayı canımı çok sıksa da burada paylaşıyorum.. Ne bileyim yazının sonu nereye gidecek derken bu deyiş geldi aklıma.. 'Ölüme itirazım var hakim bey!' demek istiyorum aslında ne demek 'lamı cimi yok..' Ne demek; itiraz ediyorum..
Öylesine yazdım işte bu yazıyı.. Hani; Defne, çok da umrumda değildi.. Küçük bir oğlan çocuğunun annesi, belki de yolunda gitmeyen bir evliliğin sessiz dişi yanı, evladının ölüm haberini aldıktan sonra oturtulduğu tekerlekli sandalyede 'Nasıl sabredeceğim Allah'ım' diye bağıran bir annenin kızıydı.. Defne, Habertürk yazarlarından Ahmet Hakan'ın da dediği gibi garip soyadlı... Kendi adıma söyleyeyim üzerine antipati beslenilmeyecek küçük bir kız çocuğuydu..
Hürriyet yazarlarından Yılmaz Özdil'in 'Defne' adlı yazısında anlatmak istediği gibi ölümünün üzerinden reyting'e koşan televizyon kanallarının malzemesi olmak istememiş; belki de o evin içinde yaşama tutunmak için büyük çabalar sarf etmişti..
Şimdi; sıranın arkasında bekleyenlere seslenmek lazım, Defne'nin de söylediği gibi 'İyi eğlencelerrr...'