Hayat...
Bir kelimeyi söylesen diğerinde takılıp kalıyor dilin. Bir soruyu cevaplasan bir diğer soru beliriyor peşisıra. Bir düşten uyansan bir başkasına dalıyor aklın. Her yaşamın izinde bir başka yaşam gizli...
...
Aynı çıkmazlara açılıyor her seferinde kapın. Görmezden gelsen bile sen, bir kez daha göze alsan da sorgusuz sualsiz yaşamayı dudaklarının kenarında eğreti bir gülümseme, yine aynı noktaya varıyor adımların.Yaşam, yayılıp da taşarak yazgı olan bir karmaşaya dönüşüyor bir anda. Oysa biliyorsun. Sen ne kadar sussan da öznesi sen olan cümleler yazılmaya devam ediliyor. Sana uygun görülen yaşamlar var halihazırda. Hani diyor ya **“hayat, biraz da yalanlarla yetinme sanatıdır” diye bir kitapta...Hayat devam ediyor işte sana sormadan ve sen sadece kendine en uygun yalanı arıyorsun.
Aklının defterinde biriktiriyorsun dile dökemediğin her bir cümleyi. Ne varsa bir bir işleyip de belleğine kendi sığınağını yaratıyorsun kendi içinde. Zaman bir beşik gibi. Alıp da o sınırsız kollarına seni, sallayıp duruyor, uyutup bugününden kaçırıyor. Uyandığında gözlerini siyah beyaz bir geçmişe açıyorsun. Üzerinde bugününün kabullenemediğin izleri...Arada kalmışlığın, hep yarım kalan yaşanmışlığın, üzerinde yapışıp kalmış bir belirsizlik gölgesi...Düşün gerçeğe karıştığı bir zaman diliminde, kimliksiz bir geleceğe varmamak için sen, bugününden kaçıyorsun.
Hayat diyorsun, soranlara, iyi ama adil değil...Çocukluğuna kanıp da açıverdiğin bir kara kutu gibi. Biraz yalan, biraz gerçek. Kurallarını bir türlü öğrenemediğin bir oyun. Bir gün var, bir gün yok. Her eşikte bir acı daha katıyorsun kendine. Her acıda biraz daha büyüyorsun. Her büyümende biraz daha yalnız. Büyümenin yaşı yok öğreniyorsun. Yanıbaşında çocukluğunun masum izleri...Hiçbir şey göründüğü gibi değil, görmek istediğin gibidir aslında. Peki şöyle bir durup da düşünsen, sen ne kadar adilsin hayata karşı? Susuyorsun...
Ah küçüğüm ne farkeder ki hangi zaman, hangi yaşam, hangi mevsim, hangi saat? Her birimizin söylecek kelimeleri var birbirine, yaşamaktan, yaşatmaktan çok....Hem farkında mısın hep uzun cümleler yazılı ezberlerimizde. Oysa kısacık cümlelerde saklı, bitip tükeniveriyor bir çırpıda hayat...
Bir kelimeyi söylesen diğerinde takılıp kalıyor dilin. Bir soruyu cevaplasan bir diğer soru beliriyor peşisıra. Bir düşten uyansan bir başkasına dalıyor aklın. Her yaşamın izinde bir başka yaşam gizli...
...
Aynı çıkmazlara açılıyor her seferinde kapın. Görmezden gelsen bile sen, bir kez daha göze alsan da sorgusuz sualsiz yaşamayı dudaklarının kenarında eğreti bir gülümseme, yine aynı noktaya varıyor adımların.Yaşam, yayılıp da taşarak yazgı olan bir karmaşaya dönüşüyor bir anda. Oysa biliyorsun. Sen ne kadar sussan da öznesi sen olan cümleler yazılmaya devam ediliyor. Sana uygun görülen yaşamlar var halihazırda. Hani diyor ya **“hayat, biraz da yalanlarla yetinme sanatıdır” diye bir kitapta...Hayat devam ediyor işte sana sormadan ve sen sadece kendine en uygun yalanı arıyorsun.
Aklının defterinde biriktiriyorsun dile dökemediğin her bir cümleyi. Ne varsa bir bir işleyip de belleğine kendi sığınağını yaratıyorsun kendi içinde. Zaman bir beşik gibi. Alıp da o sınırsız kollarına seni, sallayıp duruyor, uyutup bugününden kaçırıyor. Uyandığında gözlerini siyah beyaz bir geçmişe açıyorsun. Üzerinde bugününün kabullenemediğin izleri...Arada kalmışlığın, hep yarım kalan yaşanmışlığın, üzerinde yapışıp kalmış bir belirsizlik gölgesi...Düşün gerçeğe karıştığı bir zaman diliminde, kimliksiz bir geleceğe varmamak için sen, bugününden kaçıyorsun.
Hayat diyorsun, soranlara, iyi ama adil değil...Çocukluğuna kanıp da açıverdiğin bir kara kutu gibi. Biraz yalan, biraz gerçek. Kurallarını bir türlü öğrenemediğin bir oyun. Bir gün var, bir gün yok. Her eşikte bir acı daha katıyorsun kendine. Her acıda biraz daha büyüyorsun. Her büyümende biraz daha yalnız. Büyümenin yaşı yok öğreniyorsun. Yanıbaşında çocukluğunun masum izleri...Hiçbir şey göründüğü gibi değil, görmek istediğin gibidir aslında. Peki şöyle bir durup da düşünsen, sen ne kadar adilsin hayata karşı? Susuyorsun...
Ah küçüğüm ne farkeder ki hangi zaman, hangi yaşam, hangi mevsim, hangi saat? Her birimizin söylecek kelimeleri var birbirine, yaşamaktan, yaşatmaktan çok....Hem farkında mısın hep uzun cümleler yazılı ezberlerimizde. Oysa kısacık cümlelerde saklı, bitip tükeniveriyor bir çırpıda hayat...
*Sevgili Berfin, okur musun bilmem. Çok zaman geçti üzerinden. Ama senin yazdıklarının izleri ne aklımdan ne yüreğimden silinmedi. Verebileceğim cevabım yok. Olamaz da...Tek diyebileceğim yaşayıp, yaşatabileceğin kelimelerin olsun her zaman yüreğinde, aklında. Sözde kalmasın...
0 Yorumlar