Banner

Nereden buldun, anlat!

Sorgu yapan görevli nezaketi elden bırakmıyordu ama artık canına tak etmişti, tam dört saattir bu adamla uğraşıyor, ağzından bir tek cümle almak istiyordu. Ne inat birisine çatmıştı, Aman Allah’ım bu kadar dayanıklı bir insan olabilir miydi?

Oluyormuş demek ki…

Aslında demokrat bir insandı, işkenceye karşı, farklı fikirlere tahammüllüydü ama buna dayanamazdı işte…

Kibarlığı bir yana bıraktı, gerilenerek bir tokat patlattı adama ki, adamın feleği şaştı…

-Konuş lan! diye kükredi birde sorgu yapan görevli…

-Nerden buldun, çabuk anlat?

Adamın konuşacak hali kalmamış, dört saattir süren sorgu, yapılan psikolojik baskılar ve son yediği tokat onu kendinden geçirmişti…

Hani bu ülkede işkence yoktu?

Hani demokratik bir ülke haline gelmiştik?

Hani Avrupa Birliği kriterleri, hani Kopenhag, hani Ankara’nın bilmem neleri…

-Bakıyorum dilin çok uzamış senin, sen nereden aldığını söyle, kafamın tasını da attırma…

-Yalan, iftira ben almadım, alamam zaten…

-Şahitler var, konu görmüş, komşu görmüş, köşedeki bakkal, berideki market, mahallenin terzisi, sokağın delisi.. hepsi aleyhine şahitlik ediyor. Gel inat etme de anlat.

-Anlatacak bir şeyim yok, ben masumum…

-Tamam, sen kaşındın. Getirin bana elektriği de şuna birkaç bin volt gönderme yapalım, iadelisinden, taahhütlüsünden…

-Yapmayın, etmeyin benim suçum yok, çoluk çocuğum var.

-Çoluk çocuğunu şimdi değil, rüşveti yerken düşünecektin.

-Rüşvet yemedim.

-Rüşvet almamışsan nasıl aldın ya, o kadar parayı maaşınla karşılaman mümkün değil. Bak gençsin, yazık sana iyisi mi paşa paşa anlat, kuzu kuzu çık git.

-Olmayan şey anlatılır mı?

-Şahit var diyorum, alırken görmüşler diyorum, aldığın yer söyledi diyorum sen laftan anlamaz mısın be adam!

Sorgu görevlisi iyice zıvanadan çıkmıştı. Darbe dönemlerinden kalma bütün işkenceleri denemeye kararlıydı.

Tamam kendisine tersti ama bu kadar da olmazdı.

Zavallı adam, birazdan yiyeceği yüksek voltlara kendisini hazırlarken, ülkenin ne hale geldiğini düşünüyordu.

Ne yapmıştı, ne suçu vardı ki şimdi bu kadar işkenceye çarptırılıyordu?

Kamuda memurdu…

Kıt kanaat geçinen, harama el atmayan, kimsenin etlisine sütlüsüne karışmayan birisiydi.

Ne vardı yani, onlar da alamaz mıydı?

Hani bazı seçilmişler gibi yedi sülalesini zengin edecek kadar çalmamıştı…

Hani makamını kendi menfaatine kullanmamıştı…

Öyle ihale peşinde koşmamış, işin içine fesatta karıştırmamıştı…

Hayali şirket kurup, ihaleleri kendiside kotarmamıştı…

-Uzat! sesiyle irkildi adam…

İşte yüksek volt geliyordu, “tamam” dese, bütün suçu kabullense affedilir miydi?

Yok, bu defa da yıllarca mahpus damlarında çürüyecekti.

İşlemediği bir suç yüzünden gençliği gidecek, çoluk çocuğu perişan olacaktı…

Kabullenemezdi…

Hem suç işlememişti ki, masumdu o…

Uzattı tabi ellerini, ayaklarını ve daha başka yerlerini…

Yüksek elektrik girdi tüm vücuduna…

Sarsıldı, gerildi, yıkıldı, eridi, bitti…

Bayılmıştı…

Bir süre sonra soğuk suyun etkisiyle kendine geldi…

-Serbestsin, diyordu işkence yapan adam, “serbestsin”…

Şaşırmıştı…

-Ne oldu, masum olduğumu anladınız değil mi? diye söylendi…

-Yok, dedi işkence yapan adam…

-Çivisi çıkan dünyada bir kilo domates, yarım kilo et alan birisine bu kadar işkence yapmak bana ters geldi…

-Almazdım, dedi adam “alamazdım zaten” diye de bastırdı cümlesini…

-Peki, şimdi serbestsin neden aldın, nereden buldun o kadar parayı…

-Eşim hamile de, aşeriyordu, dayanamadım, varımı yoğumu verdim, dedi adam ve oradan sessizce uzaklaştı, sendeleyerek, el yordamıyla yolunu bularak…

***

Domates ve et fiyatları vatandaşı canından bezdirecek kadar var.

Yukarıya aldığım mizahi yazı abartı olsa da, inanın evine et girmeyen, domatesi tek tek alanlar var.

Bakın, bunlar da olabilir diye tarihe not düşeyim dedim, “bu adama neden işkence ediyorlar” diye umarım merak edip, sonunda da bana kızmamışsınızdır…
Naif Karabatak
14 Ekim 2010

Yorum Gönder

0 Yorumlar