- Selam olsun, good morning Vietnam..
- Kendimi tutamayacağım artık. Fazlasıyla üzülüyorum ben, aksi taktirde birilerinin canı yanacak çünkü, canımdan can gidiyor adeta. Buradan CHP'ye seslenmek istiyorum. Canım arkadaşım, lütfen toparlan ve kendine gel. Sen bugüne bugün Türkiye'nin en büyük sosyal demokrat partisisin, küçük kelime oyunları yapma be gülüm, malum ana muhalefetsin sen. HAYIRlı işler falan, bu da nesi yahu, hem tamam sen de haklısın, ben de mesaj attım insanlara HAYIRlı işler,HAYIRlı referandumlar şeklinde, ama güldük eğlendik, yeter. Biraz ciddiyet. Yani sen benim barlarda mekanlarda takıldığım ve çok sevdiğim bir arkadaşım olsan bu espriyi ilk yapışında eheueheu derim, gülerim, ama ikinci gün bunu tekrarlarsan bozuşuruz yani, bazı işler yolunda gitmez o günden sonra, sen çağırısın beni ertesi gün “abi gelmiyor musun?” diye, ben de yarım saat sonra cevap atarım “ yok abi eheh” diye. Dost kaybedersin CHP, tekrar ediyorum; güldük eğlendik, yeter, biraz ciddiyet.
- Bir şey itiraf edeyim a dostlar, günün birinde yolda “ben nihilistim” diyen bir amca görürsem eğer, çok gülerim ben. O an kendimi tutamayabilirim. “Amca” derim böyle hafif sırıtarak, “amca, sen neyin kafasını yaşıyorsun” derim yani. Evet bunu derim, zira o an sinirden gülüyorumdur muhakkak, “ya amcacığım bi' toparlan kendine gel” derim ve bunu dememle beraber yüzümdeki yapmacık tebessüm geçer, gerçek kimliğimi ortaya sererim, sonra muhtemelen amca bana “sen kimsin” der, ben de toz olup giderim. Ama sinirlenirim o an, toz olurken içimden hakaret ediyo olurum kesin.
- Ya o değil de şunu fazlasıyla merak ediyorum, RTE'nin parti danışmanları mizahçı mı? Yani kafa mı buluyorlar acaba? Konuşmaları nasıl hazırlıyorlar bunu da merak ediyorum, ki bence “ahahah lan şu cümleyi de eklesek mi acaba” cümlesi kesin geçiyordur bu konuşmalar hazırlanırken sohbet arasında. Demedi demeyin. Tamam, belki Emin Çölaşan gibi belgelerimi masaya serip “şunu iddia ediyorum” diyemem ama, içime doğuyor, var bi' işgüzarlık kesin. Bence bahsi geçen danışmanlar şu şekil geziyorlardır TBMM bahçesinde :
- Eğer birgün kitapçıya giderseniz, ki gidin bence güzel mekan, nezih mekan ; ve o kitapçıda “ 68 kuşağını anlatan kitap var mı” diyen birini/birilerini görürseniz, o an orayı terkedin. Çünkü o birisi/birileri o kitabı okumayacak, en azından Tommis Giritlioğlu yeni bir senaryo yazana kadar.
“Pardon rahatsız ediyorum ama, sizde solcuların okuduklarından var mı? Evet, yakışıklı insanlarmış, ne okurlar merak ediyorum doğrusu. Hı hı evet, yeni aldım, Marks&Spencer'dan, ay çok sağolun !...”
- Bence Kamer Genç fazlasıyla Buena Vista Social Club dinlemiş bir insan. TBMM'ye “lan laiklik noldu lan, yalancı lan bunlar” diye atladı ya bir anda, görmediniz mi? (bkz: Uğur'cum tekrar görelim pozisyonu!..)
- İstiyorum ki Mustafa Kemal gelsin, TBMM kürsüsüne çıksın ve “referandum falan yok, dağılın lan!” desin. Bunu çok istiyorum. İşte o an kameralar Nimet Çubukçu'nun yüzüne odaklansın, zira orada bir tragedya var. Ömrümü yedin Nimet abla, hala daha aklıma gelir o tahta sıralar, tebeşir kokuları..
- Sen ne güzel TRT'liydin be İsmail abi..
- O zaman Radiohead'in “Creep” isimli nadide şarkısı, Deniz Baykal'dan başbakanlık koltuğuna gelsin.. (Açın dinleyin, okuyucuma önerimdir aynı zamanda..)
- Son olarak şunu söylemek istiyorum, Çin yönetimi, başarılı iktisadi politikalarını “Çankırı Havası”na borçludur. Gün gelir de bir ortamda bir arkadaşınızla siyasi münakaşaya girerseniz, açın Ankaralı Namık'tan “Kapıcı İzzet”i ve başlayın oynamaya. Demokrasi budur. Show that..
- Oturum ertelenmiştir.. Şimdi, dağılın lan !..
2 Yorumlar