yumuşacık ellerinle
yere düşmeden daha
tut kar tanelerini
tak saçlarıma
görmez misin?
yaşım beni alıp götürüyor
bir taraftan başkasına
dur! de zamana…
bak güneş
çoktan hükmünü kaybetti, ruhumuzda
gökyüzünü siyaha boyayan da
yakmayı unutunca yıldızları
şahlandı bir tek pera’nın demirden atları
kör kuyuya attığımın kaderi dayanamadı
bu başkaldırıya
direnemedi karanlık
arkamda güneş yandı önce ay ay
sonra
hayat sahnesindeki ışıklar aydınlattı yalnızlığı
peranın demirden atları
dolaştı karanlığı muntazam adımlarla
bense seni konuştum;
döne döne indirdim seni yeryüzüne
havada da olsa, suya da yazılsa
ölümsüzdür benim sözlerim
seni anlattım peraya
yüreği kamaştı şehrin
yandı ışıklar
nafile tarıyor denizfenerleri
karsın sen
yüreğime yağan kar
şehrin sessiz tanıklarından olmamam için
yepyeni bir elbise dik bana,
teninden
anımsat bana kadın olduğumu
seninle süsle beni
unutma!
süssüz bir başa kim bakar?
hadi, fısılda bana hayatı…
Fotoğraf: Özgür Çakır
0 Yorumlar