Adam…
Beklenmeyen misafirlerin özlemiyle dopdolu günlerden birinde; kapılarını zorlamıştı. Açmayacaktı, delikten baktığı insanı tanımıyordu. Tamamen yabancıydı... İsmini seslendi, benim dedi, İşte o an tanıdık bir şey hissetti masaldaki kız kalbinde. Her gün kağıt üzerinde gördüğü bir ismi mırıldandı dudaklarında sessizce. Masaldaki adam yüzünü de göstermişti yine o gün.
Hafifçe araladığı kız kapıyı...
Şaşkındı, ürkekçe uzattı ellerini. Bu arada kızın savunma içgüdüsünü kullandığı söylemleriyle yılmadı adam, sürekli konuştu... Susmadı adam, kadının suskunluklarına inat... Kapıları açtı sonunda kız korkusunu yenerek. Konuğunu ağırlayacak kadar güçlü hissediyordu kendini artık. Girmeyi başardı adam, ellerini uzattı adam, tuttu kız...
- "hoş geldin" dedi kibarca. Gerçekten de ne hoş geldiğini düşünüyordu o an. Karşısındaki adam gülümsüyordu, sürekli gülüyordu, kız mutlu olduğunu düşündü; bu konuşkan, heyecanlı, sürekli gülen adam içini kıpırdatmıştı. Adamında kendi içinde mutlu olduğuna sevindi.
En güzel şekilde ağırlamak istemişti bu konuğunu, ama bilsin de istiyordu onun günlük yaşantısını. Ortalığı toplamaya lüzum görmedi; bıraktı biraz dağınık kalsın. Adam o halleriyle sevsin istedi kendisini. Ama adam daha büyük hayallerle girmişti o eve; beklediği gibi olmamıştı, daha farklı bir yaşamdı kızda ki, gördüklerini bilmek istemedi. Aslında sevdiği çok şey de bulmuştu onda, sevmediklerinden de fazla. Ama az da olsa sevmediklerinin ağırlığı, sevdiklerine üstünlük tasladılar. Bunlarla başa çıkamayacağını düşündü belki de. Düşünmeyi seçti adam... Düşündükçe kızdı... Kızgınlıkları ile baş başa kalmak istedi, kızgınlıklarını kıza kusmak istedi... Kız kırıldı, incindi ama vazgeçmemişti. Yapabileceği her şeyi yaptı, hatta ilk defa bir şeyin mücadelesini verdiğini hissetti. Kız sadece iyi ağırlamak istemişti, olmadı. Gitmeyi seçti adam günün birinde, engel olmak isteyen kıza inat. Kız çok denedi, gitmesin istedi, ama kaybetti. Çünkü her defasında ret edilmişti.
Dün adamın mesajını gördü, özenle seçmişti kelimeleri adam. Ona melek gibiydin demişti, suçlama demişti, özür dilemişti, başladığı gibi güzel bitmeliydi adam için, gitmeyi seçmişti... Adam için doğru olan bitmesiydi, kız için yanlış... Bitmişti...
Dün adamın başka birini merak ettiğini gördü kız, onu araştırmıştı. Bu bile yeterdi kıza vazgeçmesi için. Adam hiç bilemeyecekti ne çok sevildiğini, bir daha söylemeyecekti kız. Bir daha onunla ilgili dizeler dolaşmayacaktı şu sayfa da. Vazgeçmeyecekti elbet, ama savaşmayacaktı artık. Çünkü anladı ki ne kadar giderse o kadar kaybediyordu kendini... Adamı...
Neden kapısını çaldığını merak etti adamın, keşke daha güçlü olsaydı dedi. Kendisi gibi beklentisiz yaklaşabilseydi. Aynı havayı solumayacakları, aynı evin kapısından giremeyecekleri, aynı toprağı elleyemeyecekleri, öpüşmeyecekleri düşüncesini oluşturmuştu artık adam onda.
Vazgeçmişti başında adam... Sağırdı adam, dilsizdi, kördü, umursamazdı, kabullenemezdi içindekilerle yaşamayı... Üzgündü kız, kızgındı aslında, şu an iyi değildi, ama olacaktı, çünkü artık güçlüydü. İnsanlara güvenini yeniden kazanmıştı, sevgiyi kazanmıştı, Karşısında ki vermediyse o onun düşüncesizliği idi, onun kaybedeceği bir şey yoktu, elinden gelenin en iyisini yapmıştı, belki son bir şey daha kalmıştı, onu da yapınca vicdanı rahat olacaktı.
Kapattı kapıyı giderken adam. Kız arkasından açık bırakmıştı oysaki... Aralıktı kapı, isterse dönsün diye. Döner gibi oldu adam, ama eşikten girecek cesareti bulamadı yeniden, sil baştan yaşadılar ayrılığı.
Kapanan kapıları açmaya cesaretin yoktu adamın, anlamıştı kız, en sevdiği mısralardan bir kaçını tekrarladı... Ama adam duymadı...
- "biliyorum ne sen dönebilirsin artık... Ne de ben kapıyı açabilirim sana."
- "Beni hayatından dışladığın için öfke nöbetlerine kapılıp, bana bile yabancı gelen, hiç tanımadığım bir sesle sana bağırmak. Haykırmak. Ağlamak. Sonra pişmanlıkla affedip tutkuyla sana tekrar sarılmak oldu...
Yabani bir ot gibi ruhumu sarıp sarmalayan öfke ve kıskançlık duygularıyla benliğimden uzaklaşmayı kendime yakıştırmamak, sıkışıp kaldığım bu karanlık dehlizde, kendi kalbimde, yalnızlığımda, sensizliğimde, kendi aşkımla delirmek oldu artık seni sevmek...
Yabani bir ot gibi ruhumu sarıp sarmalayan öfke ve kıskançlık duygularıyla benliğimden uzaklaşmayı kendime yakıştırmamak, sıkışıp kaldığım bu karanlık dehlizde, kendi kalbimde, yalnızlığımda, sensizliğimde, kendi aşkımla delirmek oldu artık seni sevmek...
Şimdi, bu acıya bir son vermesi, kendisini terk etmesi, sonsuzluğa bırakıp gitmesi için
birbirine yalvaran iki yüreğiz artık... "Ayazda İki Yürek" gibiyiz...
Sen benim şizofren aşkımsın... Bense senin kanayan vicdanınım...
Affet beni sevgilim... Verdiğim sözleri tutamadım...
Mademki ancak yokluğumda sevgimi hissedebiliyorsun, öyleyse yokluğumla kal sevgilim...
Madem yokluğumla daha mutlusun, o halde yokluk benim bu aşk için büründüğüm son kimlik olsun..." **
** Cezmi ersöz - şizofren aşka mektup
0 Yorumlar