Banner

Sigaralarından küllükler dolup taşanlara...

"Yemekler, yemekler" diyor. "Yemekler, neden tütsü kokuyor? Neden sandal ağacı attın ki içine çayımın. Koca ağacı ben nasıl yudumlarım? Tadımı kaçırdın, tadımı kaçırdın..." yine delirmişti. Küçücük bir düzeni vardı oysa elli yıl boyunca çalışıp-dididinip-doğurup-dayak yiyip-ağlayıp-gülüp kurduğu. Yıkmıştım sanki, ama ne vardı canım ortalığı toza, küle bulamakta? Boş kahve bardaklarını, boş çay bardaklarını, boş şarap kadehlerini yıkamadan yerlerine koymakta? Tamam ben de biliyorum, çok kötü oluyor mobilyaların üzerinde bıraktıkları halkalar ama birileri çıkıp söylesin, desin ki nasıl olsa yeniden dolacak, yeniden kirlenecek öyleyse neden yıkanmalı bulaşıklar?


Olmuyordu işte. Her düzeni düzecek birileri mutlaka ortaya çıkıyordu. Değişik söylemlerle, değişik kılıklarla, değişik kan bağlarıyla. ama çıkıyordu. Ona anlatmak istedim, hayatında olduğum sürece hayalini kurduğu düzene kavuşamayacağını. Hayatında olduğum sürece bir yerlerde hep bir parça kırıntı bırakacağımı. Çay bardaklarına ağaçlar, böcekler, dünyalar, kireçler dolduracağımı. Onun ben oldukça adam gibi bir çaya hasret kalacağını. Anlatmadım.


Beni yalnız bırakın. Hüzzam şarkılar dinleyip kızılderili dansı yapmak istiyorum yere düşürdüğüm sigara közlerinin çıkardıkları yangında. Ne var yani odamdaki sinekler yüzünden öleceksem, ne olmuş yani hiçbir zaman beş kuruş bile edemeyeceksem?


Anlamıyordu, anlamıyorlardı. Ne çok insan vardı, bu insanların yazdığı ne çok kitap vardı, ne çok şey vardı ezberlenmesi gereken. Benim tek bir kitabım bile yoktu halbuki. Kutsal bir kitaba bile tahammülüm yoktu. Sesim de yoktu. Öyleyse nedir bu konuşmaklar, susuşmaklar, tanrım, tanrım, tanrım nedir bu vuruşmaklar?


Hayatımda ilk kez gördüğüm biri tarafından tecavüze uğrayacakmışım gibi heyecanlıyım, korkmak değil; heyecanlıyım. sanki birazdan kusacakmışım... Bakın, bakın uzuyor tırnaklarım, demek ki hala canlıyım. Boşver boşver diyorum kendime, kendimdekilere. Boş ya da dolu, vermem gerek bir şekilde. Veremiyorum. Üstüne üstlük katlanıyor veremediklerim. Alacaklılar gibi sarıyor sonra herkes etrafımı. Gibisi fazla, alacakları var. Daha zamanımı alacaklar, aklımı alacaklar, sigaralarımı, çakmaklarımı, uyku haplarımı, kalemlerimi alacaklar. Bir tek ruhum kalacak. Onu vermeyeceğim. Çünkü göremeyecekler. Ruhum görünmez olacak onlar gelince. Onu avcumda küçültüp küçültüp yutacağım.


Tanrım, kabul et işte, er ya da geç bu sesi duyacağım.


Gözlerinde sevimli hayalet casper'in kötü kokular saçan amcasının bakışlarını taşıyan o adamla yüzleşeceğim. Yine benim nezdimde bütün dünyaya kusacak öfkesini. Kaçış yok madem, kaçmayacağım. Ama ne zaman aklıma gelse onun o yeşil bakışları ve sarı dişleri... Altın kolye takan, altın dişli, şişman parmaklı yaratıklar aşkına! Aklımı kaçıracaklar, bulamayacağım!

Yorum Gönder

0 Yorumlar