O öyle bir şeydir ki; bazen burada, işte tam burada bir eksiklik hissedersin.
Tarif edemezsin, kalıba sokmaya çalışırsın. "Acaba..." dersin, kalırsın oracıkta.
Olmuyordur.
Tarif edemezsin, kalıba sokmaya çalışırsın. "Acaba..." dersin, kalırsın oracıkta.
Olmuyordur.
Kendinden saklarsın aradığını, bulamadığını, bulmaya çalıştığını...
Sokaktan geçen insanlara bakarsın pencere ardından.
Belki o geçer diye, geçmeyeceğini bile bile.
Geçmeyeceği düşüncesiyle bunalırsın bir an ve açarsın pencereyi doruklarına kadar.
Yüzüne çarpan rüzgarla kendine gelirsin o an.
Kapayınca pencereyi buğulanır cam dışarıyı görmemeni istercesine.
Adını yazarsın buğulanan cama.
Yazdığın ismin aralığından bakarsın, ismin sahibini beklercesine.
Belki o geçer diye, geçmeyeceğini bile bile.
Geçmeyeceği düşüncesiyle bunalırsın bir an ve açarsın pencereyi doruklarına kadar.
Yüzüne çarpan rüzgarla kendine gelirsin o an.
Kapayınca pencereyi buğulanır cam dışarıyı görmemeni istercesine.
Adını yazarsın buğulanan cama.
Yazdığın ismin aralığından bakarsın, ismin sahibini beklercesine.
Kapı çalar: "O mudur gelen?" Telefon çalar: "Yoksa...?" Pişman edersin kapına geleni, telefonun ardındakini...
Anlarsın artık; geçmeyecek sokaktan, gelmeyecek kapıdan, O olmayacak telefondaki...
İşte o an anlarsın, öyle beylik laflar söylemekle olmayacağını.
Ve anlarsın artık kıymet bilmeyen kıymetini.
Halil ibrahim Öztürk
twitter.com/hllbrhmztrk
İşte o an anlarsın, öyle beylik laflar söylemekle olmayacağını.
Ve anlarsın artık kıymet bilmeyen kıymetini.
Halil ibrahim Öztürk
twitter.com/hllbrhmztrk
0 Yorumlar