Naber Dünya ? - Bir milyon kalem

Bir milyon kalem

Blog yazarları topluluğu

26 Temmuz 2010 Pazartesi

Naber Dünya ?


Yurttan ve dünyadan haberlerle 180 saniye'de devri alem yaptığımız, sevilen yazı dizisi " Naber Dünya?" ile tekrar karşınızdayım."Naber Dünya" bir kaç kez isim değiştirdi,önceleri Niv York Tayms iken zamanla "Hiç Bu Kadarını Bekliyordum" oldu ve şimdi de Naber Dünya ile devam ediyor.Belki de ilerde Devri Alem oluverir kimbilir :)
Neyse bu kısmı uzatmıyorum okuyun hadi iyi eğlenceler :)

(Not : Yukardaki yazı BMK için gerçeği yansıtmıyor olabilir ama o kısmı atmadım olduğu gibi ekledim.Hani nerde diğer yazılar diye arayıp durmamanız rica olunur)

Yandaki ablamız Tayvanlı bir haber spikeri.Peki neden hastanede ve zafer işareti yaparak ben iyiyim rahat olun imajı vermeye çalışıyor.Yok yok doğum yapmadı,canlı yayında ağzına giren sineği çaktırmadan yuttu.Ama astım krizine girip soluğunun kesilmesi gecikmedi ve canlı yayına ara verilip hastaneye kaldırıldı.Buradan anlıyoruz ki ablamız vejeteryan olmadığı gibi kendini etçil Venüs bitkisi sanıyor.Ya da bir önceki hayatında bataklık kurbağası olduğunu düşenen bir budist.Neyse onları bilemeyiz ama bu görüntülerden sonra national geographic'den belgesel teklifi almasına hiç şaşırmam.O değil de bize böyle iğrenç geliyor ama bu ablamızın memleketinde astım krizine girip hastaneye kaldırılana kadar olan kısım gayet normal ve doğal.Ekranları başında çoluk çoçuğuna aylardır tek bir kızarmış çekirge alamayan teyzelerin "olan var olmayan var,boğazında kalasıca.." tarzı beddualarına maruz kalmış olmasına müteakip böyle bir tıbbi müdahalenin gerektiğine olan inancım ise bir hayli yüksek.Oralardaki insanların fakir olmasına dayandıranlar var bu böcek yeme işini ama ben sosyo-ekonomik değil bir de bilimsel bir tahmin yapma gereği duyuyorum.Böceklerle beslenmenin sebebi bu ülkelerin insanlarının fakir olması değil de topraklarının azotça fakir olması olabilir mi? Neyse siz düşünün ben diğer habere geçeyim.Bu arada ablamıza bi Beypazarı verin.Sade olsun.





Büyük umutlarla piyasaya sürülen Iphone 4 ün anten sorunu tüm dünya'da şaşkınlık ve hayal kırıklığı yaratmışken,üst yetkililerce konuya yapılan şaka gibi açıklamalar olayın "insanlık hali" boyutunu bir anda ortadan kaldırdı.Aylardır sık sık gündeme gelen bu anten savaşından haberi olmayanlara bir de ben bilgi vereyim.Efendim bu Iphone 4 zımbırtısının sol alt köşesine dokununca çekim gücü birden sıfıra iniyormuş,hatta değişik noktalara dokununca da bu sorun baş gösterebiliyormuş.Konuşurken birden hat kesiliyor ve yeniden bağlandığınızda arkadaşınıza "pardon ıphoneunmun sol alt köşesine değdim de ondan hat kesildi ee nerde kalmıştık" şeklinde bir açıklama yapmak zorunda kalabiliyormuşsunuz.Konuyla ilgili yoğun şikayetler üzerine açıklama yapma gereği duyan Apple yetkililerinin "E siz de orasından tutmayın canımmm.." şeklinde Avrupa Yakası karakterlerinden Kubilayvari bir açıklama ile cevap vermiş ve bu sinir bozucu açıklama ile bir kez daha tepki almışlardı.Bu tartışma davam ededursun komedi gibi açıklamaların da ardı arkası kesilmiyor.Adeta "Bir Iphone nasıl tutulur" konseptinde basın açıklamaları yapılmaya başlanmış.Benim tavsiyem ıphone 4 ün tutuş klavuzu en azından Türkiye'de Sertap Erener'in parçasından "Yeni bi duruş,yeni dokunuş tek tek keşfetmem lazım..." sloganıyla piyasaya sürülsün.Hatta "Kendime yeni bi ı phone lazım" da olabilir.Ama önce nasıl tutulacağını öğretmek lazım.Kolay gelsin Apple.





Mr Say demişki "Türk halkının arabesk yavşaklığından utanıyorum".Kim demiş dedim? Say.Hadi sayalım van tu tri foro "Bilseen uzaaaklardaaaaaa dırıt dırın dırın Kimler ağlıııyooooorrr..." Biz bu Fazıl'ın yaptıklarına hep modern müzik dedik çağdaş falan filan.Hani neden yaptık bunu,çeşitlilik için,Türk müziğinin yelpazesini genişletmek için, bu müzik türüne teşvik etmek adına yaptık bunları.Yoksa elimizde olanları hor görmedik,hatta ingilizce parçalarda aktarılamayan manayı Türkçe şarkılarda türkülerde ne kadar güzel anlatabildiğimizin de bilincindeydik.Fazıl da göz göregöre az dinlenen bir müziğin şımartılmış çocuğu olup çıktı.Biz pohpohladıkça bu önce Türkiye'nin en tanınmış müzisyeni oldu,biz pohpohlamaya devam ettikçe adam müziğin kralı oluverdi(!) sonra baktık Aydın olmuş,Vaaaayy yakışır dedik gazı kesmedik.Gün geldi kendini Zeus sandı.Aydın olmanın gereklerinden midir nedir Türk insanını aşağılamaya,küçük görmeye,hatta bizden utanmaya başladı.Yumurtadan onu biz çıkardık,ama bilemedik yumurtamızın kabuğunu allayıp pullamayı.Seni utandırdığımız için,mahçup ettiğimiz için bilsen ne kadar üzüldük Mr Say.Arabesk müzik hayranı felan değilim ama dinlerim ve en etkileyici parçalarında bu müzik türünden çıktığını düşünürüm.Bu sözü müzikle uğraşmayan biri söylemiş olsa kendi yorumudur der geçerdim ama kendisi bir müzik türü ile uğraşıyorken diğer müzik türlerini hor görmesi kendini beğenmişliğin ta kendisidir demeden duramazdım.Aslında bu şuna benziyor.Nasıl ki Güney Afrika'nın milli çalgıları vuvuzelaya Dünya Kupası boyunca çok saydırdıysak,"Bu da çalgı mı?" ya da "ne saçma müzik" dediysek Fazıl Say da aynen onu söylüyor.Mr Say'a göre arabesk müziği vuvuzela gürültüsü.Öyle görmesi normal çünkü Fazıl Say bizim Afrikaya yabancı olduğumuz kadar yabancı Türkiye'ye.





Japonları ve Güney Korelileri hep çok sempatik bulmuşumdur.Geleneklerine bağlılar ve alçakgönüllü olduklarını çekik gözlerin yerleştiği yüzlerine baktığında hemen anlayabiliyorsun.Naoto ve Nabuko - Kan çifti Japonya'nın en göz önündeki iki ismi.Kim mi bunlar? Japonya başbakanı ve eşi.Başbakan Nauto'nun karısı Nabuko,kocasını eleştirdiği bir kitap yazmış.Başbakan okumaktan korktuğunu itiraf etmiş ve bence haklı.Çünkü hala evli olduğu karısının yazmış olduğu bu kitapta sadece evdeki beceriksizliği ve sinir olduğu taraflarını değil aynı zamanda devlet yönetmedeki hatalarını da gözler önüne sermekten çekinmemiş.Kocam gibi bir adam nasıl oldu başbakan oldu diye sormuş kitapta.Çift bir çok kez kamera önünde tartışmış ve bu didişmeleri herkesin bildiği bir şeymiş.Her ne kadar anlaşamayan iki çift olarak bilinse de 40 yıllık evlilikleri ile de ünlüymüş.Yani tatlı kavga.Bence harika bişey bu.Biz henüz bu noktaya gelemedik.Bizim başbakanımızın eşi böyle bir kitap yazsa muhalefet diline dolar ve medenice yaklaşamaz olaya.Ama ilginç bir kitap olurdu eminim.Çorabının tekini bulmaktan aciz,iki yumurta bir tava ile hazırlanabilecek omlet için mutfağın altını üstüne getiren,bir yere giderken elini arkasına bağlayıp önden yalnız yürüyen,çoluk çocuk izlemek istiyor diye aşk-ı memnu izlemek zorunda kalan bir başbakanın olduğunu düşünüpte tebessüm etmemek mümkün mü ? Hee bu arada Japon First Lady'nin yazdığı kitabın adı "Başbakanlığın ülke için ne değiştirecek ki?". "Aslında tam karşılığı Başbakan Olsan Ne Yazar gibi bişey olmalı :)






Her zaman söylemiştirim kurtlu meyveden şaşmayacaksın diye.Nihayet şimdilerde yüksek sesle söylenir oldu bu.İnsanlar bir yandan hormonlu yiyeceklere karşı savaş açarken diğer yandan manavdan aldığı elmannın armudun içindeki kurttan şikayet ediyor.Yahuu o elmanın içinde o kurdun yaşayabilmesi hormonsuz olmayıp organik olduğu doğal olduğu anlamına gelir.Özellikle meyve alırken bunlara dikkat edersek,üretici "temiz olsun ilaçlı olsun" mantığından vazgeçer.Pazardan,manavdan elma alırken de kendiniz seçin.Seçmenize izin vermezse manava şöyle söyleyebilirsiniz."Benim hangi meyveyi yiyeceğime neden sen karar veresin ki?Ben seni,sana vereceğim parayı nerelere harcaman gerektiği konusunda uyarıyor muyum?" Neyse zaten bana kurtlu meyve ver derseniz memnun olacaktır.Hadi afiyet olsun.Ha bir de kurdun dışarı çıkması için ona güzel sözler söyleyin.Tatlı dil elma kurdunu yuvasından çıkarır.Şunu unutmayın hormonlu yiyeceklerde mevcut ilaçlar,o kurttan kat be kat daha iğrenç ve zararlıdır.






Dün izledim bu haberi.Haberin başından beri DNA sözcüğünü duymak için bekledim ama duyamayınca zaman kaybı olduğunu düşündüm.Anlatıyorum hızlıca okuyun ve geçin.İngiltere'de Siyahi bir çiftin sarı saçlı mavi gözlü beyaz bi çocuğu olmuş.Bilim çevreleri bunu konuşuyo diye de haberi süsleyip püslemişler.Lan çoçuk o adamdan mıymış ki diye sormayanın aklından şüphe ederim ben.Bunu öğrenmeden bilim adamlarının bu mucizeyi tartışmalarına da şaşarım.Olamaz mı o anne babadan,ihtimali yok mu sence? Valla benim bildiğime göre bu kadar özelliğin aynı anda tesadüfi oarak bir araya gelmesi zor,ama imkansız değil.Yalnız ben bundan önce bunun basit bir boynuzlanma hikayesi olduğu şüphesini taşıyan mantıklı insanlardan biriyim.Mucizeleri ne kadar seviyoruz.Yani bi gün afrikada bir bataklıkta kundağa sarılı bebek bulsak vaaaayyy su aygırları insan doğurdu diyecez .Hişt akıllı olun :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Lütfen düşüncelerinizle katkıda bulunun.

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Sayfalar