Sefalet diz boyu..
“Afrika’yı nasıl bilirsiniz?” diye bir soru sorsam, çoğunuz fakirliğim hüküm sürdüğü, kara kıta olarak cevap verir. Evet doğru fakirler, ihtiyaçları çok, yalnızlar.. 5-10 dakika düşünürüz, sonra hayatımıza devam ederiz. Ama ya görürsek oradaki durumu? Canlı olarak değil ama. Televizyon yardımı ile. Geçen gün Stv’deki Ayna programını seyrettiğimde durumun vahimliğine bir kez daha şahit odum.
Rotasını Batı Afrika ülkelerinden olan Liberya’ya çevirmişti Ayna. Bu programı çok seviyorum. Buradaki insanların hiç gitmeyi düşünmediği yerlere de gidiyorlar. Sadece plaj plaj gezip, arada gece kulüplerine uğrayan ve güzel kızlara “Merhaba Televole, merhaba Türkiye” dedirten Acun Firarda’dan bin kat daha iyi, daha kaliteli, daha öğretici ve bilgilendirici..
Dediğim gibi Liberya bir Batı Afrika ülkesi. Her Afrika ülkesinin başına gelen iğrenç “sömürgecilik” onun da başına geldi zamanında. Tam 4 tane. İlk 1500’lerde Portekizliler ayak basıyor bu “kara”ya. Daha sonra İngilizler, Fransızlar ve son olarak Hollandalılar uğruyor. Tarihte, resmi bir sömürgecilik hareketi gözükmüyor ama bunun olduğu yönünde kaynaklar bulunmakta Hem de bir ülke değil. Bütün zenginliğini, yer altı ve yer üstü kaynaklarını sömürüyorlar. Halkı düşünmeden, umursamadan, diğer ülkelere yaptıkları gibi. Liberya bağımsızlığını kazanıyor, kazanmasına ama “beyaz adamın” gözü bir türlü doymak bilmiyor. Oyunlar oynuyor ülke üzerinde ve bunun neticesinde Liberya’da iç savaş çıkıyor. 14 yıl sürüyor bu savaş. Dile kolay, tam ön dört sene! 200 bin kişi ölüyor. Ülkede bulunan yirmi kabile birbirine giriyor ve kadın, çocuk, suçlu, masum demeden öldürmeye başlıyorlar herkesi. 2003’te Birleşmiş Milletlerin duruma el koymasıyla savaş bitiyor. Etraflarına bir bakıyorlar, ülke mahvolmuş. Zaten kötü olan ülkenin durumu, daha da vahim oluyor. İç savaşın bitmesinde 7 sene sonrasını ise size programda gördüklerim sayesinde madde madde yazacağım. Gidip canlı görmüşüm gibi anlatacağım.
***
- İç savaş o kadar zarar vermiş ki bu fakir ülkeye, başkent Monrovia’da neredeyse sağlam bina kalmamış. Etrafta o kadar çok terkedilmiş ve yıkılmış bina var ki, bu kadar insan nerede yaşıyor diye düşünüyorsunuz ister istemez. Çoğu binada mermi izleri var. Savaş sırasında başkentte merminin isabet etmediği bina, elektrik direği yok gibi. Sağlam olan binaların ise fiyatları inanılmaz pahalı. Jeneratör ve kuyu suyu bulunan (aşağıda detaylı anlatacağım elektrik ve su olayını) daireler 1.500-2.000$ dan başlayan fiyatlara kiralanıyor. İnsanların büyük çoğunluğu da maalesef barakalardan bozma evlerde yaşamak zorunda kalıyor.
.
Başkent Monrovia’nın bir görüntüsü. Düşünün işte..
- Ülkede elektrik neredeyse yok. Evet, okuduğunuz gibi aynen. O kadar sık elektrik kesintisi yaşanıyor ve ülkenin çok az bir kesimine elektrik veriliyor ki, burada jeneratörler baş tacı yapılmış. Ülkede en çok jeneratör satılıyor. Böyle bizim bildiğimiz büyüklerinden de değil. Küçüklerinden. Devlet şehrin merkez noktalarından dükkanlara elektrik satıyor. Elektrik sağlamıyor, satıyor. Aslında ülkede su kaynakları oldukça fazla. Atlas Okyanusu’na kıyısı var, nehirleri fazla ama iç savaş yüzünden bir türlü bellerini doğrultamamışlar. Başladıkları baraj yapımı bu yüzden yarım kalmış ve hala bitirilmeyi bekliyor. Şimdi ben su kaynakları fazla dedim ama bu ülkede evlerde su da yok! Bunun nedeni ise altyapının olmaması. Gençler koca koca demirden el arabalarına benzer arabalarla suyun olmadı her yere bidonlarla su taşıyorlar. Elektriğin olmadığı, suyun olmadığı bir yer.. Ne kadar kötü..
- Bu ülkede hırsızlık ve tecavüz oldukça fazla görülmekte. Güvenlik yetersiz kaldığı için suç oranı oldukça büyük. Bir polis aylık 90 dolar maaş alıyor. Öğretmen 55-60, işçi ise 40-45 dolar. Durum bu kadar vahim. İnsanlar hırsızlığa karşı çözümü dikenli tellerden aramışlar. 3 katlı bir binanın en üst katında bile dikenli teller var. Burada durup düşünmek gerekiyor. Bu kadar mı diye sormak gerekiyor. Okulların, hastanelerin, evlerin önünde hep bu tellerden var. Bunlardan başka ülkede tecavüz durumu büyük bir kanayan yara. İnsanlara tecavüzün suç olduğunu billboardlarla anlatıyor devlet. Başkent ve diğer şehirlerde HIV/AIDS ve tecavüz için bilgilendirici afişler var. Tecavüze uğrayan kişilerin ücret ödemeden tedavi olabileceği, sağlık desteği alabileceği belirtiliyor. Bir ülke düşünün ki, tecavüzü suç bilmesin. Ve devlet her yere afişler assın, tecavüz etmeyin diye.
Tecavüz afişlerinden yalnızca biri..
- Başkentin pazarlarının koşulları oldukça kötü. Satılan sebzeler sağlıksız koşullarda ve pekte taze değil. Etler sokaklarda satılmakta. Burada terazi de yok! Ya göz kararı tartılıyor her şey ya da küçük kaplar var. Onlar ölçü birimlerine göre yapılmış. Onlarla ölçüm yapılıyor. Pazarda yiyeceklerin yanından dövizcilerde (!?) var. Bu seyyar dövizcilere gidip paranızı Liberya Doları’na çevirebiliyorsunuz.Cep telefonunda başka telefon olmadığı için ihtiyaç duyuyorsunuz. Küçük bir tane kilitli kutusu var kişilerin ve o kutuların içinde yabancı paralar. Kontör de satılıyor bu dövizcilerde.
- Ülkede gazete var mı yok mu bilmiyorum ama benim gördüğüm bir gazete oldukça ilginçti. Bir caddede Daily Talk adında bir gazete yer almakta. Ama bu, bildiğimiz gazetelerden değil? Nasıl mı? Şöyle ki bu gazete kağıda basılmamış, tahtaya yazılmış. Evet, ilkokul tahtalarına benzeyen biraz büyük siyah bir karatahtada köşe yazısı ve haberler bulunmakta. Maksimum beş haber ya vardır, ya yoktur. Bir kişi çıkartıyor (!?) bu gazeteyi. Her gün yenileyip insanlara sunuyor. Gazete gelirini küçük reklamlardan sağlıyor. Tirajı da 10 bin hani. Benim gördüğüm günkü gazetede devlet eleştiriliyordu, İsrail’le elmas antlaşması yapılmalı gibisinden haber ile bir kaza haberi vardı. Oradan geçen insanlar beş dakikalarını ayırıp bu gazeteyi okuyorlar.
Gazetemiz Daily Talk
- Liberya’da dediğim gibi yirmi kabile yaşamakta. Ülkenin %40’ı Hristiyan, %40’ı Müslüman. Diğer %20’lik kısım ise yerel Afrika dinlerine inanmakta. Bu kabilelerden ikisinin insanları Müslüman. Kabile sayısının fazla olması ülkenin iç savaşa sürüklenmesinin küçük nedenlerinden. Aynı Ruanda da yaşanan acı olaylar gibi. Ülke, iç savaştan sonra Afrika’da ilk kez bir kadını başlarına getirtiyor: Ellen Johnson Sirleaf
- Bu ülkede bir Türk okulu bulunmakta: Uluslararası Işık Koleji. Üç Türk öğretmen ile Liberyalı öğretmenler bir arada minik öğrencilere en iyi eğitimi sunmakta. Okulun durumu ülke şartlarına göre oldukça üst düzeyde. Sınıflar düzenli, bilgisayar derslikleri var, eğitim kaliteli.. Bir diğer güzel olay ise öğrencilere öğlen sıcak yemek verilmesi. Bu Liberya’da oldukça önemli bir durum. Okul anaokulu öğrencilerinden 1000, ilkokul öğrencilerinden ise 1200 dolar almakta. İlk açıldığında 18 öğrencisi olan okul, bu senenin sonunda yüz öğrenciye ulaşmayı amaçlıyor. Bunun yanı sıra Türkiye-Liberya arasında bir köprü görevi gören bu okula Liberya Eğitim Bakanı da destek vermekte. Okulda 3 tane de mini Türk öğrenci bulunmakta. Ayşe, Asım ve ismini unuttuğum için Harun dediğim çocuk. Liberya topraklarında büyüyorlar ama Türkçeleri de oldukça güzel. Kısaca, Liberya’da bile Türkler var.
Okulu görmektesiniz. Sarılı öğretmen çok sempatikti.
***
Liberya işte böyle bir ülke.
Elinde imkanları var olanların görmezden geldiği ama olabildiğince sömürmeye devam ettiği fakir bir Afrika ülkesi.
İmkansızlıklar onları hiçbir zaman yıldırmasın der, bu yazıyı bitiririm.
0 Yorumlar