Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar. - Bir milyon kalem

Bir milyon kalem

Blog yazarları topluluğu

27 Temmuz 2010 Salı

Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar.

Geçen hafta içinde hayatımda çok önemli yerleri olan değerli şahıslara İstanbul turu yaptırma şerefine nail oldum. Bu geziyle bir daha anladım ki; İstanbul, şehirlerin sultanı, kültürün başkenti vesselam. Geziyi anlatacak değilim; İstanbul, her bir Türkiyelinin gurur kaynağı, medar-ı iftiharı ve aynı zamanda parlak yüzlü, pembe tenli, gonca yanaklı, güzel ahlaklı bir yâri olmasa da aşığı illâ ki. 

Gezi unutulmaz günlerle bezeli, hafızaya işlenmiş harika anlarla dolu. Her bir anı ayrı bir tat, her bir dakikası ayrı bir huzur ve rahatlık. Her vakit girdiğimiz camiler ise gezinin yegâne lezzeti ve sanıyorum ki bu kadar methetmemi sağlayan en önemli faktör. Geziye tat veren can damarı, önemli bir detay. 

İnsanlığın da methetmesinin sebebi bu değil mi zaten? O ulu mabetleri çıkarın İstanbul'dan, ne kaldı geriye? Kiliseleri, sinagogları çıkarın ne kaldı İstanbul'da . İstanbul'u İstanbul yapan o mekanlar ve o mekanlarsız İstanbul'u düşünemiyorum. Sahi o mekanlar yokmuş gibi davranan ve aynı zamanda İstanbul'a aşık, her daim İstanbul'a karşı sevgisini belirtenler vardır. Bilir misiniz onları? 

Bu şehrin en sevilesi özelliği her insanın -dili, dini, ırkı- ne olursa olsun rahatça yaşayabileceği bir şehir olması. Bunu da şehrin dört bir yanında beliren cami minarelerine, kilise çan kulelerine ve de birçok mekanlara borçluyuz. Yıllar yılı Moda, Feriköy, Kurtuluş, Adalar ve bir çok İstanbul semtlerinde yaşayan gayrimüslimlerin İstanbul'a kattıklarını çıkarsak, İstanbul'da ne kalır?

Elbette İstanbul'u İstanbul yapan faktörler saymakla bitmez. Ha bir de "Neden geldim İstanbul'a?" dedirten faktörleri de saymakla bitmez. O kadar methettiğimiz bu diyarlar diyarını bu şekilde anarak yazıyı sonlandırmayayım , arzu ederseniz ama yine de İstanbul'u mahvetmek için çaba sarf edenlere rağmen İstanbul'un en ihtişamlı hâliyle dimdik ayakta durduğunu belirteyim. Hele ki son yapılan restorasyonlarla tüm yapıların o kararmış duvarlarından kurtulmasıyla şehir daha da ayağa kalkıyor. 

Bu diyarı diyar yapan sanatkârlardan Necip Fazıl'dan birkaç satırla ve de çok nadide bir ezgiyle veda etmek isterim.

...
Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler!
Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler...

Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu,
Adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu.

Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından
Hala çığlıklar gelir Topkapı sarayından.

Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar;
Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar...

Gecesi sümbül kokan
Türkçesi bülbül kokan,

İstanbul,
İstanbul...

Not: Fotoğraflar kendi objektifimin mahsulüdür. Eğer arzu ederseniz sizlere fotoğraflarımdan şunu, şunu, şunu,bunu ve bunu önerebilirim.

Bâğistan-ı Cinân

3 yorum:

  1. istanbul...
    sevda demek...
    can demek...
    ve istanbul'u karşılksız sevmek gerek.
    her sabah o kentin silüetiyle günaydın diyorum yeni doğan güne sevgili kardeşim.
    emeğine sağlık... değerini bilin o kentin...üsküdar'ın/ortaköyün...
    denizin vede...

    YanıtlaSil
  2. İstabul herkes tarafından farklı antılan güzellikte ir şehir.Tarih kokan yanı her zaman ben de bu şehri özel kılar..Kabalaığı yüzünden de İstanbulda yaşamaktan korkuyorum..Gezmek için de İstanbuldan aha güzel şehir bilmiyorum..

    Faotograflar harika..Elinize sağlık..

    YanıtlaSil
  3. Çok teşekkür ederim. Yazıyı okuyup, güzel yorumlarınızı eksik etmediğiniz için. Ayrıca zaman ayırıp fotoğraflara baktığınız için.

    YanıtlaSil

Lütfen düşüncelerinizle katkıda bulunun.

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Sayfalar