Banner

"Sabah Şeriflerim"


"Sabah Şeriflerim"

Sabah, sahildeki spor alanında spor yaparken bir yandan da denizi, gökyüzünü ve kuşları izliyordum. İzlemeye doyamayacağım ilk üçüm onlar benim.

Bir martı geldi ve denizi kuşbakışı defalarca tavaf etti. Nasıl huzurlu, nasıl dingin sözcüklerle anlatmam mümkün değil. Besbelli denizin dinginliği ve huzuruydu ona yansıyan.

Martı deniz oldu, deniz martı, ben ise hem deniz hem martı.

Martı olup içimdeki okyanusu tavafa koyuldum. Dingin, huzurlu döndüm durdum defalarca göğ(s)ümde.

Gelmişken içimdeki şeytanı da taşlamadan dışarı dönmeyeyim bari deyip şeytanıma doğru uçtum. Baktım uslu uslu seyre dalmış âlemi, şeytanlık falan yaptığı yok, sevilesi bir uslulukta ve teslimiyette.

"Hep böyle uslu ve sevilesi ol, sakın eskisi gibi şeytanlık yapıp hayatımı zehir etme, edersen seni taşlamaktan geri durmam, biliyorsun değil mi." dedim.

"Biliyorum" der gibi yine uslu uslu başını salladı.

"Hayatımı zehir edecek şeytanlıklarına izin yok, ama çocuklarımın şeytanlıkları gibi, hayatıma tat katacak küçük şeytanlıklarına izin var." dedim.

Çocuklarım gibi sevindi. Sevgi sözcüklerimle taşlayıp onu uçtum dışarı.

Alemi seyre dalarak kordondan evime doğru yürümeye başladım. Kordonboyundaki kafelerin bir kısmından içinde bulunanların ruhunu yansıtan müzikler yükseliyordu.

"Elbet bir gün buluşacağız" diyordu Zeki Müren ilk kafeden yükselen müzik eşliğinde. Ruhum hemen müziğe ve sözlere uyarlayıp kendi frekansını, çok sevdiğim ama öte aleme göçmüş olan üstadlara bir kez daha; "Elbet bir gün buluşacağız, sizin kadar büyüyüp bir üstad olabilmek için bu dünyadayım. Bunu başaracağım ve elbet bir gün buluşacağız." dedim gülümseyerek ve onlarla buluşmuş kadar büyük bir keyifle yürüdüm.

Başka bir kafenin önünden geçerken Ceylan’ın "Hamido kurban" dediğini duyar duymaz kulaklarım da ruhum da kendi kendini kapattı ve gerisini ne duyabildim ne de içimde hissedebildim. Daha fazlasını benden uzak tutan kulaklarıma ve ruhuma şükürler ederek yürümeye başladım.

"Böyle güzel bir günde hayata kurban olmak varken elin Hamido’suna kurban olamayacağım be Ceylan, lütfen kusuruma bakma." deyip koşar adımlarla ve arkamdan iten bir güçle uzaklaştım o civardan.

Henüz açık olmayan ve müzik çalmayan bir kaç kafenin önünden geçtikten sonra bir başka kafeden de Hadise’nin "stir me up - kışkırt beni" diyen sesi gümbürdeyen müzik eşliğinde dışarı yayılıyordu.

Günün ve güneşin ışıltısı beni yeterince kışkırtmıştı zaten, bir de müziğin içime içime güm güm vuruşları, ruhumu ve bedenimi dansa kışkırtıyordu. Adımlarımı müziğin vuruşlarına uydurup dans eder gibi ahenkle uça uça yürüdüm.

Müziği çoktan duymaz olmuştum ama içimdeki müziğin coşkulu vuruşlarıyla ve dans eder adımlarla evime kadar geldim.

Bu coşkuyu sevdiğim iki müzik adamının ruh-u keman ve ruh-u tamam müzikleriyle kahve eşliğinde tamamladım. Tamamlandım.

Size de, sabah şeriflerimin yansımaları ile, kendinizi tamamlayan güzelliklerle bir ve bütün olduğunuz, tamamlandığınız, bir gün ve bir yaşam diliyorum...



Hülya Bilge GÜLTEKİN



...

Yorum Gönder

1 Yorumlar

Uzağa Giden Kadın dedi ki…
Ne hoş martı kanatlarında güze başlamak. Çok sesli ve çok renkli memleketimizin notalarını hissedebilmek. Nice sabahlarımız olsun.

Selamlarımla