Son zamanlarda çokça okuduğum ve okuduğumdan çok daha çokça beğendiğim bir yazar Murat Menteş. Kendisi romancı ve şair kimliğinin yanında afilifilintalar.com adresinde de muhtelif konularda yazılar yazmakta. Dün onun İsrail’in son azgınlığıyla ilgili yazısını okurken onun teklifleri öyle hoşuma gitti, konuya yaklaşım tarzı beni öyle cezp etti ki, onun önerdiği tarzda bir yazı kaleme almak fikri düştü zihnime.
Menteş (bu yazının da başlığını çaldığım) söz konusu yazıda, İsrail’in şımarık çocuk imajının artık sıktığından, diplomasi, siyaset ve medya yollarıyla bu konunun üzerine sınırlı oranda gidilebildiğinden bahsetmiş. Bahsetmiş ve eklemiş Menteş: “Fakat sanat öyle değil”. Önerisi şu Menteş’in: Tüm sanatlar ve sanatçılar aracılığıyla İsrail’i –centilmen Yahudilere sataşmamak kaydı ile- “küresel şamar oğlanı” yapmak. Fıkralar, şarkılar, filmler ve bunlar gibi çeşitli sanatsal yollarla İsrail’i “ti”ye almak.
Dedim ya; zaten bu fikir aşırı derecede kafama yatmıştı ki bugün İsrail’de malum operasyonları destekleyen protesto gösterilerini izlerken daha da heveslendim bu yazıya. Zira malum gösterileri izlerken “sanki bu –yine Menteş’in deyimiyle- şavalaklar Menteş’in kendileriyle ilgili yazısını okumuşlar da dalga geçmek isteyenlere malzeme vermeye çalışıyorlar” diye geçti aklımdan. Malum şavalaklar, insani yardım projesinin önderliğini üstlenen ve bu yardıma en çok destekçi gönderen “insani” ülkemizi “ırkçılık” ve “terörizm” ile suçluyorlardı!
Evet evet, yanlış duymadınız: “İsrail” bizi –veya hiç fark etmez, bugünkü kimliğiyle herhangi bir ülkeyi- “ırkçı” ve “terörist” olmakla suçluyordu. Uluslar arası sularda, hakkı olmayarak, üzerindeki en tehlikeli(!) şey “tırnak makası” olan, “insani” yardım amacıyla yola çıkan, içinde 11 aylık bir bebeğin ve her dinden temsilcinin yer aldığı “insani” bir konvoya tereddüt etmeden askeri çıkartma yapıp önüne gelene ateş eden, 19 yaşında bir gencin başını tam 4 kurşunla hedef alan “terörist” İsrail; kendisini “kutlu ırk” olarak gören İsrail bir başkasını –üstelik hiçbir doğruluk payı olmadan- “ırkçı” ve “terörist” olarak itham ediyordu. Gel de dalga geçme arkadaş.
Ama bir bakıma onlara da hak vermek gerekiyordu. Öyle ya; “insani” olan ne kadar bu vahşi siyonizmin karşısında yer alıyorsa, din, dil, ırk gözetmeksizin mazlumun yanında olmak bu siyonist anlayışa göre ırkçılık oluyor ve o mazlum insanlara yardım edip onlara zulmedenlerin karşısında tavır almak da terörist bir eylem niteliği taşıyordu. Uzun lafın kısası, “insani” olanın sınırlarında yer alan her şey bu iğrenç siyonizme ters düşüyordu.
Yine dün okuduğum yazılardan birisinde yazar “İsrailli bir yetkilinin Yahudi vatandaşları Türkiye’yi terk etmeye çağırdığını” yazıyor ve dalgasını geçerken ekliyordu: “ey siyonist İsrail. Sen bizi kendin gibi zorba, katil, terörist mi sandın?”. Öyle ya, o yetkilinin kafa yapısına göre bizim ülkedeki Yahudilere baskı yapmamız hatta onları öldürmemiz muhtemeldi. Ancak atladığı bir yer vardı yetkilinin: Biz Yahudiliğin karşısında değil zulmün, haksızlığın, vahşetin ve bugün bunların tümünü temsil eden siyonizmin karşısındaydık. Bizim dinimiz “sizi öldüreni siz de öldürün” demiyor aksine “size taş atana ekmek atın” diyordu! Ancak bunu nereden bilecekti o yetkili: Onun nefreti; aklını, vicdanını, kişiliğini ve hatta dinini kemirmişti. O çözümü ölümde görüyordu. İnsanlığı yozlaşa yozlaşa bir tek öldürmeyi bırakmıştı onun zihninde!
Bu yazı uzar gider… Velhasıl sevgili okur ben herkesi, naçizane, Murat Menteş’in çağrısına kulak vermeye çağırıyor, bu yolda ilk adımı da böylece atıyorum. Zira yine onun deyişiyle “bu şavalakları dürtmek bize düşüyor”.
0 Yorumlar