4.BÖLÜM
Hava sağanak yağışlıydı ve sokaklar İstanbul'a yakışmayacak derecede boştu. Korkut, derginin amatör günü için bütün planlarını erteleyip İstanbul'a gelmişti. "İşte hayatımı değiştirecek olan şehir" diye düşündü, "İstanbul". Taksi şöförü yağmur sebebiyle taksimetre konusunda Korkut'u uyardı, bu davranış Korkut'un hoşuna gitmişti. Taksimetre ne yazarsa yazsın bugün oraya gitmesi gerekiyordu ve hiçbir masraftan kaçınmamaya kararlıydı.
Taksi şöförü sıcakkanlı bir izlenim yaratmıştı Korkut'un gözünde, eğer dergide işe başlarsa ilk yazısında bu sıcakkanlı taksiciden bahsedecekti. Heyecanlıydı, zaten oldum olası soğukkanlı bir imaj çizememişti. Sohbet etmek istercesine "Sizin de işiniz zor abi" dedi, "Çekilmez İstanbul'un trafiği.." .
- Bak yine.. Az kaldı çarpacaktı şerefsiz evladı!.. Efendim? Haklısın tabii, çekilmiyor, ama eli mahkum.. İki dakika beklese yine geçecek karşıya ama beklemiyor ki!.. Aklım ermiyor, vallaha delireceğim. Üst geçitleri süs olsun diye yaptılar ya, hanımefendi maşallah..
Korkut iyiden iyiye keyiflenmişti. "İyi" diye düşündü, "Anlaşılan bana bir hayli malzeme çıkacak buradan.".
- Haklısın abi, her yer böyle, sadece İstanbul değil. İnsanoğlu bencil, beklemez ki.
- Vallahi geçen gün herifin tekini arabadan inip dövesim geldi. Toplanmışlar iki üç kişi bağırıyorlar. Polis ses çıkarmıyor, bir de yakınırlar, neymiş efendim polis asıyormuş kesiyormuş.. Asacak tabi!.. Herkes kendine düşen görevi yapsın gerisine karışmasın. Ben taksiciysem taksicilik yaparım, politikayla falan işim olmaz. Allah'a çok şükür, az buçuk geçinip gidiyoruz. Ama bu soytarılar... İşleri güçleri yok vatanı kurtaracaklar!..
Korkut tebessüm etti ve kendini taksiciden daha üstün hissetti. "İnsanlar ne kadar sığ" diye düşündü, "Akıl erdiremiyorum bazen."
- İyi de abi, susup otursunlar mı yani? Tamam haklısın bir bakıma da..
- Bunları asıp arkalarından ağlayacaksın. Bu beş kuruşluk kahramanlar yüzünden okuyamadı bizim dönem, baban bilir sen bilmezsin. Yok orada eylem varmış yok burada bilmem ne.. İşleri güçleri soytarılık..
Korkut onaylarcasına başını salladı, zira o an hiçbir şey Korkut'un moralini bozamazdı. Nihayet ulaşmıştı dergiye, taksimetrenin gösterdiği ücreti ödedi ve bir an önce yola koyuldu. Amatör günlerinin, özellikle yüksek tirajlı mizah dergilerinde oldukça yoğun geçtiğinin ve dolayısıyla bir hayli beklemesi gerektiğinin bilincindeydi. Ancak şansından olsa gerek, merdivenleri çıkarken fark etti ki çok sayıda amatör yoktu bu sefer, ya da çoktan gelip gitmiş olmalıydılar. Korkut tarifi zor bir duyguyu yaşıyordu o an, yazılarını/karikatürlerini haftası haftasına takip ettiği çoğu mizahçı, kendilerine ayrılan masalarda kendisi gibi amatör seviyesindeki yazarların ve çizerlerin çalışmalarını eleştriyorlardı. "İnanamıyorum" dedi, "Meğerse gözlüksüzmüş Barış. Ama nasıl olur? Üç yıldır kendini gözlüklü çizmiyor mu bu adam? Sahi, Kaptan da burada. Bir keresinde sohbet etmiştik ayaküstü, hatırlar mı beni acaba? Belki de yazılarımdan haberdardır, beni bekliyordur. Ama dur hele, yazıları Kaptan'a yollamadım ben. Yolladım mı acaba?.." . Daha sonra yazılarını gönderdiği yazarlardan biri olduğuna kanaat getirdiği Özgür'ün yanına gitti. Özgür aynı zamanda derginin editörüydü, bu sayede işlerini daha kolay halledebilirdi. Korkut önce duraksadı, daha sonra söze girdi:
- Özgür abi, merhabalar..
- Sen kimsin?
Korkut bu cevabı beklemiyordu. Ama kendini tanıttıktan sonra Özgür'ün takındığı bu samimiyetsiz tavrın değişeceğini düşünüyordu.
- Ben Korkut, yazılarımı göndermiştim size. Okudunuz değil mi? Aslında gönderdiğim yazıları ben pek ..
- Ne zaman gönderdin?
Özgür'ün tavrı değişmemişti. Ancak yüzündeki umursamaz ifade, Korkut'un heyecanını yok etmeye yetmiyordu.
- Tam olarak bir hafta önce, size göndermiştim.
- Bir bakalım. İsmi neydi "Politik şakalamalar" mı?
- Evet, benim gönderdiklerim, aslında ilk gönderdiğim biraz ..
Özgür ikidir Korkut'un sözünü kesiyordu ancak bu durumu da umursamadığı çok açık bir şekilde belliydi.
- " John Lennon'dan yöresel ezgiler: İmece all the people".. Oldukça basit bir kelime oyunu, aynı zamanda özgün değil.
- Ah,evet onu ben de beğenmemiştim aslında. Ama bir süredir bir dergide yaz....
Bu Korkut'un yarıda kesilen üçüncü cümlesiydi.
- Bak, şimdi söyleyeceklerim pek matah şeyler olmayacak. Yazılarına göz gezdirdim. Hangi dergide yazıyorum demiştin?
- Yerel bir mizah dergisiydi, düşük tirajlı. Kendimi geliştiremiyordum bu sebepten.
Korkut'un, kurduğu cümleleri önceden tasarlamış olduğu apaçık belliydi.
- Adın ne demiştin? Korkut değil mi?
- Evet.
- Korkut, bütün bu yazdıkların yerel dergilerde yayınlanabilir. Ancak bizim dergimizde yer alacak kadar mükemmel işler değiller, bunu sen de biliyorsun. Buraya her hafta yüzlerce amatör yazar/çizer geliyor ki hepsi de senin gibi, hevesli çocuklar. Yazdıklarının mükemmel olduğunu düşünüyorlar, hepsinin gözleri parlıyor çalışmalarını masalarımıza bırakırken. Peki Korkut şunu merak ediyorum, neden seni dergiye alalım?
Korkut bütün bu olanlar karşısında herşeye rağmen kendini savunmaya çalışıyordu.
- Bu dergide yazmalıyım, çünkü derginin misyonuna katkıda bulunabilirim. Güldürürken aynı zamanda düşündürebilmek fazlasıyla önemlidir, bunu bilir bunu söylerim. İnsanları kahkahalara boğmak yerine onların sorgulamalarını sağlıyorum bir anlamda, bu zannımca kutsal bir görev mizah adına.
Özgür alaycı gözlerle Korkut'a bakıyordu.
- Bu derginin tirajı neden yüksek biliyor musun peki?.. Bahsettiğin "güldürürken düşündürmek" olayı değil bu. Yeri geldiğinde herkese hitap edebileceksin. Söyler misin, John Lennon'u tanımasam bu şakaya gülebilir miydim?
Korkut cevap vermedi. Özgür'ün söyledikleri kendisinde soğuk duş etkisi yaratmıştı. Dergi, Özgür ve diğer yazarlar/çizerler, hepsi bir anda gözünden düşmüşlerdi sanki. Böylesi bir hayal kırıklığını ilk defa yaşıyordu. Gözünü Özgür'den ayırdı ve çevresine baktı. ..
(DEVAMI HAFTAYA)
1 Yorumlar
Also visit my web blog seo company in dallas tx