(Kaldığı yerden devam..)
Erkin böyle bir cevap beklemiyordu. Ama Öykü'nün sorusunu bir an önce cevaplaması
gerekiyordu. Kendini fazlasıyla cahil ve yetersiz hissetti. "Olmayacak." diye düşündü, " Tanrım, yoksa bu geçici bir heves mi? Müzikten sonra şimdi de edebiyat.. Bu nereye kadar böyle gidecek. Hayır !.. Bu sorunun altında kalamam."
- Bence böyle bir söylentinin peşinden gidilmemeli. Zira ortada bir tarih var, hem de kolay kolay geçiştirilemeyecek bir tarih.
- Erkin, yaklaşık bir haftadır buraya geliyorsun, bir şeyler araştırıyorsun. Ama unuttuğun bir şey var, daha doğrusu önemsemediğin. Bir hedefin var, hırslısın. Ancak sorgulamıyorsun, körü körüne inanmışsın belli ki. Satır aralarını oku biraz, sana doğruları onlar söyleyecek. Sahi, bu "tarihsel roman" fikri nereden geliyor, dur, sorumu değiştireyim, bu romanı yazmakla neyi amaçlıyorsun?
O sırada müşterilerden biri Öykü'ye seslendi:
- Pardon, Rus klasikleri ne tarafta acaba?
- Hemen geliyorum beyefendi !.. Bir düşün bakalım, "amaç" nedir?
Müşteri, yanlış bir şey yapmış gibi bir surat ifadesiyle ve yapmacık bir şekilde gülümseyerek:
- Hay allah, ne kitapmış yahu, araya araya bir hal oldum, bir türlü bulamadım..
Erkin, "Amacım.. Sahi, bu onu ilgilendirmez ki. Olumsuz eleştrilere açık olmam gerekiyor, fazla umursamam yersiz.." diye düşündü ve hızlı adımlarla dükkandan çıktı.
2. BÖLÜM
Sabahın ilk ışıklarıydı. Korkut, bir kaç gündür ihmal ettiği Öykü'nün yanına bu kez mutlu bir haberle gidecekti. Öykü her zaman olduğu gibi daktilosunun başında, yeni imgeler peşindeydi.
Korkut içeri girdi, ve ciddi bir ses tonuyla:
- Bayanlar, baylar !... Charles Baudelaire'in veliahtı, genç sembolist şairlerimizden Öykü de bu akşam bize eşik edecek! (Sözlerini alkış efektiyle süsledi) Şak şak şak!!
Öykü gülümseyerek;
- Ben şiirlerimin iddialı olduğunu hiçbir zaman söylemedim tamam mı. Bilakis yeteneksiz olduğumu düşünüyorum sayende.
Korkut'tan cevap alamayınca ve neşeli tavırlar sergilediğini görünce ekledi;
- Ee, anlat bakalım. Nedir bu mutluluğun sebebi?
- Daha ne olsun prenses,daha ne olabilir ki!.. Hayallerim bir yıldız gibiydi, ama şu anda elimde tuttuğum simidin üzerindeki susamlardan farksızlar. Bak bu sözü de ekle şiirine, tam senlikmiş.
Öykü'nün bu sözlerine karşılık bozulduğunu anlayan Korkut, lafı geçiştirmek için hemencecik konuya girdi:
- Sana uzun zamandır bahsettiğim bir dergi var ya hani..
- "Tosbağa" mıydı kaplumbağa mıydı neydi, pek takip etmiyorum ama öyle birşeydi galiba.
- Evet,evet!.. Bugün cesaretimi topladım ve dergiye gittim. Yazılarımı bıraktım. Diğer amatör günü haftaya bugün, haftaya herşey belli olacak yani!..
- Hayatım, mühim olan yazılarını okuduktan sonra yapacakları eleştiriler değil mi? Bence şimdiden bu kadar sevinmemelisin.
Korkut neşesinden ödün vermeden cevapladı:
- Canım, beni yanlış anlama ama sana şaşırıyorum doğrusu. Günün her saati tutarlı olmak zorunda mısın sen? Okuduğun, örnek aldığın şairlere bak. Hepsi hayallerinin peşinden gitmediler mi? En ufak bir gelişme bile onları mutlu etmeye yetmiyor muydu?
- Haklı olabilirsin, ama..
- Bırak şimdi bunları.. Şiirine göz atabilir miyim?
- Sen bilirsin. Ama daha bitmedi,istersen daha sonra bak.
Korkut alaycı bir dille cevap verdi:
- Kızım, senin zamanlaman yanlış. Sen hiç Ahmet Haşim'in bu saatlerde şiir yazdığını duydun mu? Sizin tayfa şiirlerini akşam vakitleri yazar. Gece, sis, mor, takvim cart curt. Hatta dur ilk dize benden, bunu da ekle şiirine: Gece sessiz,gece, yeniliklere gebe..
- Al işte.. "Yenilik! " Nasıl bağırıyor dizenin içinde. Benim şiirimin ne CIA ile ne de IMF ile herhangi bir ilişkisi yok tamam mı? İnsanlar bu şiiri kendileri için okuyacaklar, anlayacağın Amerikan Petrol şirketlerini topraklarından kovarken değil!..
- Ahh kelebekler!.. Gece, ışıl ışıl parlıyor!.. Halbuki kafasını beş metre aşağıya indirse çöpü karıştıran insanlar görecekler "sembolcü" şairimiz.
Öykü gülümseyerek ,
- Sen şiirden ne anlarsın ki..
- Aaa. Öyle deme. Dün akşam uyku tutmadı bir şiir yazdım ben de.
- Uyku tutmayınca yazılan şiirin edebi değeri nedir söyler misin, ama doğru, küfür etsen dahi şiir sayılıyor değil mi.. Korkut Bey ve beslendiği köklü gelenek!..
Öykü Korkut'un hareketlerini taklit ederek ekledi,
- Uyan artık uykundan uyann, uyaan esirler dünyası!.. Enternasyonalle kurtulur bu insanlık!...
- Öykü!..
- Tamam, sustum. Yazdığın şiiri bana okumayacak mısın?
- Yaa prenses, okuyayım da şiirimle alay et değil mi? Asla okumam.
- Sözüm söz! Dalga geçmek yok, nihayetinde şiir saygıyı hak eder. Ama ondan önce bir şey sormak istiyorum sana, şiirinde Irak savaşından mı bahsettin yoksa Çekoslovakya işgalinden mi?
- Normandiya çıkartmasından!.. Al yine başladın işte.. Dinle de şiir gör bakalım..
Korkut cebindeki kağıdı çıkarttı ve ciddi bir ses tonuyla okumaya başladı şiirini..
siyah-beyaz-siyah
zıtlar sevişirken zamanda
"acak/acak"
ölü doğacak bu dizeler
idealistin daktiosunda !
arayacak
gün batımında
kainattaki güzelliği !
ama
yıkanamacak aynı nehirde ozan
keza kitapları
anlattı
anlatacak !
ve bir anlık saltanatı olacak
soframızdaki soğanda
kalem tutan ellerin !
ozan
soğan
ben
ve toprak !
Öykü şiiri beğenmemişti. İsteseydi Korkut'a gerçek fikirlrini söyleyebilirdi, ama onu kırmaya hakkı olmadığını düşünüyordu. Bu dizelerin "şiir" sayılamayacağını, ancak meydanlarla "nutuk" olarak okunabileceğini düşünüyordu. "Bunlar" diye düşündü, "Bütün bunlar insanları bilinçlendirmekten veya güdülemekten öteye geçemez.". Bir ikilemin içindeydi Öykü. O'nu kırmak aklının ucundan bile geçmezdi ancak bütün bunlar hiçbir anlam ifade etmiyordu onun gözünde. "Hayır" dedi içinden, "Bütün bunları ona söylemeye hakkım yok. En zor zamanlarımda yanımda olan o değil miydi? Ama gün geçtikçe farklılıklarımız gün yüzüne çıkmaya başlıyor,neredeyse ortak paydamız kalmadı gibi. İlk zamanlarda böyle değildi,ama suç bende değil, olmamalı. Hayır! Ben kesinlikle bir paranoyağım! Sorun üretiyorum, durmadan sorun üretiyorum. Bu zehirli düşüncelerle duygularıma zarar veriyorum. Sahi, Erkin niye gelmedi bugün? Son bir haftadır gelmediği olmamıştı, yoksa dün söylediklerime mi kırıldı? İnsanları kırmaktan, onları üzmekten başka yaptığım hiçbir şey yok, evet ben bir paranoyağım!.."
Sessizliği bozan Korkut oldu:
- Nasıl ama? "Soğan" imgesinin hoşuna gideceğini düşünmüştüm.
- Evet, oldukça beğendim. Sen dergiye geç kalmyor musun?
- Dergiden ayrıldım biliyorsun, Ya "Tosbağa" ya hiç bundan sonra!..
- Sen düpedüz kumar oynuyorsun!.. Ne zaman ayrıldın dergiden?
- Üç dört gün önce. Düpedüz kompradorluk vazifesini üstlenmiş bir dergide yazamazdım.
Öykü Korkut'un hareketlerini taklit ederek:
- Pis kompradorlar!..
Korkut, Öykü'nün esprili taklitinden sonra onu ne kadar sevdiğini bir kez daha anladı.
- Yahu, şu alışkanlıklar ne fena. Dergiden ayrıldım ama elim yine kaleme gidiyor. Bak dinle " Küba'nın milli bilim dalı: Castroloji " Nasıl kelime oyunu ama, komik değil mi?
Öykü bahsi geçen şakaya karşılık olarak tebessüm etmesi gerektiğini anladı ve ekledi : " Sahi, sen Castro'yu sevmez miydin? Niye alaya aldın adamı şimdi?"
- İnce mevzular ayak üstü konuşulmamalıdır!.. Vakit geldi, adios amigos!
Öykü "Ben bir paranoyağım" diye düşündü, "Evet, kesinlikle bir paranoyak!.."
2 Yorumlar
merakla bekliyorum. kalemine sağlık. Ama ben şu ilk bölümün sonlarında ki ferit'de takıldım kaldım.