Banner

"Abla"dan, yeniden: ...demek isterdim! 34

Bu kez, yüksek ve arkalıklı bar sandalyesi görünümündeki Konsomasyon Taburesi üzerinde minicik bir kadın, gözlerinden göğsüne boncuk boncuk yaş yağarken, geniş masada oluklu kartonu çevirip kat yerlerini kör bir bıçakla ezmekle uğraşan “abla”ya anlatmakta; "Ben de çok gencim daha, ne bileyim? Doğru dürüst sertleşme bile olmuyor… Üstümdekiyle çıkıp gitmişim evden, yardım istemek ne kelime! Hem de kimden? Babamı annemi düşün, tek çocukları ben, seviyorum, onunla evleneceğim diye... Babam da annem de hiç beğenmediler taaa başından ama, ben unuturum bunu zamanla diye üzerime varmadılar… Çok acayip bir şey, soracak kimse yok, o zaman şimdiki gibi değil, kitap yok, TV’de her şeyin konuşulduğu, doktorlara sorulduğu zamanlar değil."

Cam cepheli dükkânın cam kapısı açılır, bir kadın raflarla özenle düzenlenmiş vitrinde gördüğü kumaş kaplı kutunun fiyatını sorar, ağlamaya ara vermiş minik kadın ile işine ara veren “abla”ya iyi akşamlar diler, gider. Sandalyenin tepesinde cezalandırılmış küçük bir okul çocuğu gibi duran minik kadın kimbilir kaçıncısını tükettiği kâğıt mendile yanağından çenesine yol yapmış gözyaşlarını kurulayarak devam eder; "çok üzüldüler ama, ne anneme-babama ne kendime dönüş yolu bırakmadım, zamanla benimserler diye düşündüm…"

Dükkânda, sık sık uğradığından, aralarında ahbaplık doğmuş “abla”dan başka kimse yok. “Abla” yine bu derece özele girmeye neden olacak ne yapmış olabilirim? diye düşünürken, bir yandan da acısını gözyaşlarına yükleyip akıtarak kurtulma derdindeki kadını tedirgin etmemek için yavaş hareketlerle işine devam etmekte…

"Onun ailesinden de kimse ile görüşmüyoruz, bir tek dayısı geliyor ara sıra hepsi o!"

Birden “abla”nın dikkati üçüncü kez geçen dayı lâfına çekilir; kaçışın planlanması ve gerçekleştirilmesinde önemli rolü olan dayı!

Hikâye, sessiz hıçkırıklarla devam eder, "çocuk olunca annemle babamla barıştık ama, öylesine… Ben halâ herkesin cinsel hayatı aynı sanıyorum, çocuk da nasıl olduysa o arada oldu işte…"

“Abla” aklında dayıyı evirip çevirmekle meşgul!

"İlgisiz, bazen eve bile gelmiyor, akademisyen ya bu, gören okumuş adam sanır, dayısıyla bizden daha fazla beraber…"

“Abla” kadının sözünü keser; "bu dayı" der, "biraz fazla ortada, çevrede değil mi? Bunda bir tuhaflık var…"

Ensestten söz etmek ister “abla”, aile için cinsellikte ruhu en az bedeni kadar yaralanan, başına geleni aklına sığdıramadığı için annesine bile söyleyemeyen çocuğun güvenerek yaklaştığı, ağabeylerden, amca ve dayılardan... söz etmek ister.

…demek ister ki, "o dayı yıllar boyu hep yanınızda, bunun bir anlamı olmalı, sonuçlarına bakılırsa açıklığa kavuşabilecek bir anlam!" Ve “abla” hiçbir şey demez!

Uzuuuun bir sessizlik, kâğıt mendil ve oluklu karton hışırtısı dışında hiç ses yok.

Hava iyice kararmış, “abla” yavaş yavaş silikon tabancasının fişini prizden çekip masayı toparlarken artık ağlamayan küçük kadın da sandalyeden aşağı kayar, "başını ağrıttım kusura bakma" diyerek özür dilerken “abla”, nerede hata ettim diyerek tüm yaşamını tüketmiş kadının dikkatini yine dayıya çeker. "Bilmem" der, "hiç öyle düşünmedim, o açıdan bakmadım, ama…"

Cam kapıdan çıkarken, hıçkırmaktan yorgun düşmüş minik kadın ağlamaktan kısılmış sesiyle, " ben" der “abla”ya "yine şanslıyım, 9 yıl sonra boşanıp kurtuldum, ikinci karısı 16-17 yıl oldu, halâ evliler…"

Yorum Gönder

0 Yorumlar