24 Nisan 2010, Cumartesi sabahı, ata toprağına yüz sürme coşkusu sarmış akrabaların doluştuğu otobüs, -"abla"nın bir tahminine göre üçüncü rehberin gelmemesi, ikinci tahminine göre ise kül bulutu yüzünden ortaya çıkan aksaklıkların bir halkası olarak- değişik otellere dağılmış katılımcıların tümünü tamamlayana dek, Heraklion'la kaldıkları yer arasında ekstra gidiş-dönüş yapar. Heraklion Hanya arası, -bir saat sonunda, "abla" ile kardeşlerinin magnet alışverişi yaptıkları 20 dakika mola ile- 2 saatlik yolda, sempatik rehber Yorgo'nun anlattıkları:
"Heraklion çevresinde artık kurumuş enginar tarlaları göreceksiniz; üç türü var, birincisi, Türk enginarı gibi yetiştirme, biraz küçük, yarı yabanî olanı az dikenli, yabanî olanı çok dikenli, fena batıyor ama rağbet görüyor, 2,5 misli pahalı satılıyor... Piramit gibi çamlar, Avustralya'dan ithal, süs amaçlı Arokarya..." Dağ sırası üzerinde insan profiline benzer yüzey şeklini göstererek "Zeus'un profili... Osmanlı döneminde bir çok kaynak barındırdığından adı Sular Dağı'ymış. Minos Antik dönemine ait tapınaklar vardı, kutsal sayılıyordu. Şimdilerde, senede bir kere küçük kilise, adını aldığı azize adanan bayramda açılıyor..." Karla kaplı tepeyi göstererek "Eski adıyla İda Dağı, en yüksek yeri Psiloritis 2456 m. Tarımda ağırlık zeytinlik ve bağda, üzümün büyük kısmı kuru üzüme gidiyordu, zamanla talep azaldı, kuru üzüm çok daha ucuz olduğundan Türkiye ile rekabet edemedi, burası sofralık ve şaraplık üzüme yöneldi. Birazı Avrupa'ya ihraç ediliyor. Girit'e özgü üzüm cinsi şarap yapılıyor, büyük üretim olmadığından ihraç yok... Maalesef elektrik santrali petrolle çalışıyor, yavaş yavaş rüzgâr enerjisine dönülecek... Hava sıcaklığı en çok 35 derece, kışın kıyıda 10-15 derece, tipik Akdeniz iklimi, rutubet yok..."
Heraklion Körfezi'nde, üzerinde kale kalıntılarının bulunduğu taşlaşmış ejdere benzeyen "ada üzerinde, uzun yay boynuzlu yabanî keçiler -Kri kri- var, karışıp soyları bozulmasın diye adaya taşındılar... Ekonomik krize karşın emlâk fiyatları düşmüyor, Heraklion'da orta büyüklükte, orta karar bir daire 200 bin Euro... Girit'te bir üniversite, bir de yüksek okul var. Girit'in toplam nüfusu 650.000, Heraklion çevresiyle 200.000... "
"Kendimi tanıtayım, şoförümüz Vangelis, ben Girit'te Türkçe bilen ilk ve tek kokartlı rehberim, 95-99 arası İzmir'de yaşadım, 95'te İzmirli güzel bir kızla evlendim, Papatya isimli, serbest zamanda Türkçe öğretiyorum, çok reklam yapmıyorum ama ilgilenen çok, şimdilik 7 öğrencim var, gerekince mütercimlik de... Türkçeyi çok konuşkan kaynanamdan öğrendim. 4 sene İzmir'de iş aradım bulamadım, bulsaydım Türkiye'de kalırdım. Son işim kuru üzüm ticareti yapan bir Yunan şirketindeydi, mutlu değildim, az para alıyordum... "
Üstleri meyve yüklü portakal ağaçlarıyla dolu ovadan geçerken, "40-50 sene önce İspanyollar buraya, ressam -Yunanlı demek- El Greco'nun, kökenini araştırmaya geldiler, Fodila Köyü'nde büyükçe bir ev buldular, önüne bir anıt diktiler, 70'li yıllarda turizm akını başladı, köy tanındı, köylü iyi para kazandı. 90'lı yıllar başında Yunanlı bir tarihçi Venedik arşivine baktı, El Greco'nun Kandiye'de doğduğunu bulup kanıtladı, köylüler bunu kabul etmek istemedi, ama ev, anıt korunuyor... Şimdilik vilâyetler halinde ama, Girit AB talimatıyla bölge olacak, seçimler de aynı tarihte kolay olmayacak..."
"Portakal ve limon senede iki kere, yaz-kış ürün veriyor, son 20 yıldır avaokado da var... 800 bin hektarda 95 milyon zeytin ağacı var, en önemli ürün zeytinyağı, sofralık zeytin az... Zeytinin %95 ufak, %5 dağda yetişen iki cinsi var. Zeytinlerimiz çok ufak, yağ açısından ideal, 5,5 kg zeytinden 1 kg yağ çıkıyor, asit oranı çok düşük, koyu kıvamlı, koyu yeşil, Türkiye'deki sızma ya da sızma ötesi... Girit üretimi Türkiye üretiminden farklı katkı yok, rafine yok, sızma olarak çıkıyor...
"Balı meşhur olduğundan bu köyün adı Ballı, rumca Bali olmuş... Yolboyu küçük kilisecikler, kazalarda hayatlarını yitirenlerin akrabalarınca konmuş, içinde kandil ve ikona var, bazen üzerinde bir taç var ama genelde küçük bir kutu... Çok açık yeşil, upuzun karpuz modeli, biraz daha pahalı, burası Girit'in en lezzetli kavun karpuzunu yetiştirir..." Mola yerine girerken "saat 11 buçuğa gidiyor, 20 dakika kalalım"
"Turizm Girit'te doğudan başladı, batıya doğru gelişti, son yıllarda Hanya, Resmo moda oldular. En çok turist İngiliz, Alman, sonra İskandinav Ülkeleri, Hollanda, Fransa, biraz da eski Komünist ülke vatandaşları, Rusya, Romanya... Girit'in ekonomisi diğer adalar gibi değil, önce tarım, zeytinyağı, o bizim baş tacımız, Yunanistan ve Avrupa'ya da satılan sebze meyve... Diğer adalar sadece turizme dayanıyor... Hanya ve Resmo'nun peyniri meşhur. İnsanları biraz daha sert mizaçlı, mesela devam eden kan davaları var. Dağda hayat zor, bir de Girit'liler silahlara meraklı... Bir kaç sene önce dağda uyuşturucu üretimi, ticareti sırasında polisle çatıştılar, girilemeyen köyler vardı, şimdilerde polis halâ kontrol altına almaya çalışıyor, yaklaşık 2000 mağara var, birşey saklamak için ideal..."
"Osmanlı dönemi, 19. yy. çok kanlı geçti, hareket dağlardan başladı, başkent, Hanya'dan Heraklion'a kaydırıldı, iki kentin çekişmesi sürmektedir. Eskiden Kandiye'den Hanya'ya 2 günde ulaşılıyordu, Girit'i tam ortadan ikiye bölen dağ iletişimi kesiyor, doğu, batı lehçeleri bile farklı, kulağı açık olan hemen farkediyor, yemekler bile farklı, doğu sebze ağırlıklı, batı et, süt ürünleri, hayvancılık..."
"Yağmur getiren bulutlar Hanya'nın Beyaz Dağları etrafında hapsoluyor, böylece batı çok ağaçlı, yeşil, ılıman, doğu Girit çöl kadar kurak... Alp sıradağları Yunanistan'ı geçiyor, Girit'ten sonra Anadolu'da Toros'lara kadar uzanıyor. 25 yayla var, en büyüğü Zeus'un doğduğu mağaranın olduğu Lashiti yaylası... Nehirler mağaraların altından geçiyor, su sıkıntısı yok... Öğleye doğru yaklaşacağımız için yemek konuşalım. Girit mutfağı kendine özgü, en büyük özellik zeytinyağı, yıllık tüketim tüm Dünyada en çok, kişi başına 25 kg., Yunanistan'da 21 kg, İtalya'da 11 kg, Türkiye'de 2-3 kg. Keçi, koyun var, keçi sütü ve eti çok tüketiliyor, balık tüketimi daha düşük... Kış yağmurları sonrası ortaya çıkan otları Giritliler, haşlayarak, zeytinyağı, limon, tuz ilâvesiyle sıcak sıcak sofraya getirirler. Ben İzmir'deyken otlarımı Giritlilerden alırdım. Salyangoz bol, bedava, kümes hayvanları, ada tavşanı yeniyor. Baharat yok, doğal yalın basit yemekler. Düğünlerde Girit Pilavı yaparlar, et suyuna pilav lapası, üzerine limon ya da makarna haşlayıp üzerine keçi peyniri rendesi... Diğer Akdeniz ülkelerine göre 2 kat sebze ve meyve tüketiliyor. Yeni kuşak kırmızı ete yönelince burada da kalp hastalıkları çıkmaya başladı. 60'larda başlayan, yemek sağlık ilişkisini araştıran bir araştırmanın sonuçlarına göre Giritliler en uzun ve sağlıklı yaşayan çıktı"
"Tarihî açıdan, İkinci Dünya Savaşı'nda Almanlar Heraklion'u bombaladılar, Hanya'yı da ama çok daha az... Osmanlı 1645'te Hanya'dan başlayarak 1669'da Kandiye ile fethi tamamladı. 200 sene kaldılar, başta din değiştirmeler oldu, halkın yarıdan fazlası baskı görmeden Müslüman oldu, şimdi ailenin yarısı Müslüman yarısı değil... Kadılık kayıtlarını Heraklion Belediyesi koruyor. Osmanlı öncesi, Katolik Venedikliler, 4-5 asır boyunca Ortodoks yerel halka çok baskı yaptı, Osmanlılar gelince, bazı köyler papazlarıyla birlikte birden Müslüman oldu... 1821'den sonra durum değişti, ilk Yunan Devleti kuruldu, Osmanlı zayıfladı, bu Müslümanların büyük kısmı Ortodoksa döndü, Bu yüzden çok kan döküldü, çok katliamlar yaşandı. Çözüm olarak mübadele oldu, üç dalga halinde 35 bin Türk..." Otobüsün yumuşak bir kavisle geçtiği "Souda Körfezi, Nato'nun üs limanı, doğal en büyük liman... Musevîlerin 2000 yıllık geçmişleri vardı, ana dilleri Yunancaydı, Almanlar 1944'te tüm Yahudileri, Hanya'dan 300 kişilik cemaat, toplam 600 kişiyi bir gemiye bindirdiler, İngilizler gemiyi batırdı. Daha sonra, hikâyesi Nicholas Stavroulakis, Pamir Bezmen kitabı Lavanta Lavanta romanında anlatılan, cemaati olmayan sinagog onarıldı."
"Hanya'yı Konya'yı görmek ne demek? Bir çok açıklaması var, ben tarihçi bir beyden duyduğumu size aktaracağım, Hanya'nın birkaç kilometre batısında Gonia diye bir yer var, Girit'e gidince hem Hanya'yı hem Gonia'yı görürsün, çünkü çok yakın... Arapların Peynir Şehri dediği Hanya, Yunancada Hanlar demek... Liman pahalı, kaliteli değil, benden söylemesi... Bulursanız kabak, patates, keçi peyniri, nane üzerine yufka serilerek yapılan Boureki tadmanızı, her derde deva, endemik, Diktamo Çayı almanızı öneririm, bir fincan kaynar suya bir tutam, üstünü kapatıp 2 dakika demleyin..."
Hanya'da, otobüsten, bir Fransız mimarın, Venedik Surları yerinde 1911'de yaptığı haç şekilli Kapalı Çarşı önünde inen katılımcılar, kapanmadan alışveriş etmek üzere çarşıya dağılırlar.
Her iki dönemin simgesi, -Hünkâr Camii'nden kalma- minareli ve çan kuleli Aya Nikola Kilisesi, önünde, bir kaç masanın olduğu ağaçlık küçük park, yan, arka sokaklarında coşmuş begonvillerden girilemeyen evlerle sarılı... Konuşmalarını duyan Türk öğrencinin yönlendirmesiyle kolayca limana inen "abla" grubu, minaresi kalmamış Küçük Hasan Camii önünden geçerek, Osmanlı döneminde minare formu verilen -anneannelerinin bindiği gemiden görülen son Hanya görüntüsü- Venedik Deniz Feneri karşısında bir lokantada, -boureki+portakal suyu için yaklaşık 10 Euro ödedikleri- lezzetli bir yemek yerler. Buluşma noktasına ulaşabilmek için kestirme arayıp bakınırlarken önlerine çıkan, Avcılar'da 2 sene önce pastacılık yapmış gencin, hevesli, neşeli rehberliğiyle otobüse ulaştırılırlar.
"Abla"nın bir üst kuşağı aile büyükleri için, kuşkusuz çok daha derin anlam taşıyan Hanya'dan ayrılıp bir saat sonra Resmo'ya varan grup, içinde küçük camisiyle geniş bir alana yayılmış Venedik Kalesi duvarlarını izleyerek kent merkezine ulaşırlar. Bakımlı Vali Konağı, Arkeoloji Müzesi'ne dönüştürülmüş Venedik Locası, 1645'te ucuna eklenen mescitten çok az iz taşıyan, -Venedik- Rimondi Çeşmesi, 1890'da bir Hıristiyan ustanın, öğrenerek yaptığı Girit'in en yüksek minaresi, şimdilerde konserler için kullanılan Osmanlı'nın bir medrese eklediği Mihrace Camii, Santa Maria Kilisesi, Mikrasiaton Meydanı'na girişte kullanılan, kemeri renkli asma resimli, sağlı sollu iki alemle süslü, alt kısmında ise yine sağlı sollu iki aslanın bulunduğu Venedik Osmanlı karışımı kapı, çıkışsız bir labirente benzeyen birbirine açılan dar, taş, ara sokaklar, sükûneti motorsiklet patırtısıyla bölünen siesta sakini Resmo'nun güzellikleri...
Limanda, ayrılmadan -yerel halkın bol tükettiği- frappe keyfi ardından yola çıkmak üzere, cafeler, lokantalar arasından otobüse yürürken "Türkiye patriot!" diyerek laf atanlara, bir de "selamünaleyküm!" deyip kendini tanıtan Mısırlı Necip eklenir.
Hanya'da detaylı yürüyüş için:
http://www.chaniacrete.gr/tr/
0 Yorumlar