Banner

Sonsuza kadar sonbahar...


"Lake of Tears_ Forever Autumn" çalıyor arka planda. Bense yazmak istiyorum birkaç satır belki kısa bir hikaye belki de bir roman. Sadece yazmak istiyorum asla son bulmayan bir sonbaharı. Ağaçların yapraklarını dökmeyi asla bitiremediği, renklerin yavaşça gitmesinin asla sona ermediği bir sonbahar düşlüyorum. Hiçbir zaman karın yağmadığı, asla da denize girilmediği. Böyle bir son bahar düşlüyorum çünkü yüreğimin yangınları sadece sonbaharda azalıyor. "Zaten ayrılık mevsimi" diyorum kendime "yalnızlığında bu yüzdendir". Bunların hiçbiri gerçek olmayacak biliyorum, yalnızlığımın mevsimlere bağlı olmadığını da biliyorum. Yine de sonbaharın hiç bitmemesini düşlüyorum.

Yıllar önce bir adam tanımıştım. Hangi mevsimde olursa olsun onun için hep sonbahardı. Hep yağmur yağardı üzerine. Gözleri hep ıslaktı ve ağlayamayacak kadar da duygusuzdu. Güneş ona hiçbir zaman yüzünü göstermezdi ve hiçbir zaman göremedi bulutların arasından dolunayı. Sonra bir gün dayanamadı ve bir cümlenin son kelimesinde astı kendini. Biliyorum çünkü yanındaydım onun. O kadar ısrar etmeme rağmen yaptı bunu hemde. "Son baharların sona ermesi lazım" demişti dün gibi hatırlıyorum "ölmeliyim ki yeniden doğayım." O ipin ucunda sallanırken cümleler kırılmaya başladı bir sonbahar yıkıldı onunla birlikte. Dün gibi hatırlıyorum gri bulutların gözlerinden yansımasını ve boynuna doladığı ipin gerilmesini.

Dündü evet! O yeniden doğamadı. Bir "yalnızlığın" dokuzuncu harfinden astı kendini. Neden bunları yaptığını anlayamamıştım. "Sonbaharları severim ben, hep yağmur yağsa ne olabilir" diye sormuştum ona. Gülümsemesini çok iyi hatırlıyorum. Hafif çarpıktı ve sol köpek dişi parlıyordu. Elini omuzuma koyup sıkıca sıkmıştı. "umarım hiçbir zaman uyanmazsın" dediğinde kelimeleri fazlasıyla anlamsızdı benim için. Uyuyormuşum gerçekten, onun görmeyi bıraktığı düşü görüyormuşum. Beni uyarmıştı en aslında, "intiharlar tek kişiliktir evlat" demişti "bir kez bu yola girdin mi geri dönüş yoktur. Şimdi dön geri ve hayatını yaşa, mevsimleri yaşa". Onu dinlemedim ve o kendini aptal bir "yalnızlığın" dokuzuncu harfinden asarken hiçbir şey yapamadım.

Evet, onu dinlemedim ve uyanmak için elimden geleni yaptım. Şimdi toz pembe bir rüya görmüyorum herkes gibi, belki sadece bir düşten uyanıp bir kabus görmeye başlamışımdır. Belki sadece atladığımda bu kabuslardan da uyanacağımdır, bilemiyorum.  O dayanamamıştı, benimde gücüm yok daha fazla. Sana "beni takip etme" diyorum "hayatını yaşa, düşlerini yaşa". Dinlemiyor, peşimden geliyorsun. Ben bir "ayrılığın" yedinci harfine tırmanıyorum sırtımda uzunca bir ip. Bir ucunu "ğ"nin kuyruğuna bağlıyorum diğer ucunu da boynuma. Sen gözlerimin içine bakıyorsun, nedenlerimi merak ediyorsun mevsimlerden sonbahar. Üzerime yağmurlar yağıyor. Atlamak için hazırlanıyorum aynı onun yaptığı gibi. Sana bakmayı bırakıp altımdaki boşluğa bakıyorum kendimi. Aslında intihar etmek değildi amacım, amacımız. Sadece bir "aşkın" ikinci harfine düşmeyi umuyoruz atlarken. Boşluğun diğer tarafında belki vardır diye. Sana söylüyorum bu yolun dönüşü yok, vaktin varken dön geri. Bizim yaptığımızı yapma. Git hayatını, düşlerini yaşa, sakın uyanma evlat. Bu yolun dönüşü yok!!

Boşlukta düşerken yağmur duruyor bunu hissediyorum, güneş açıyor ardımdan. Boynumdaki ip geriliyor ve ayak parmaklarım sert bir zemine değiyor ve sonra karanlık…
  

Yorum Gönder

0 Yorumlar