Banner

Varta(II)


vARTA(II)
Yalansız Geçen Hayatın Sonunda, Ünlemlerin Trafiğinde Sıkışmış Bir Kadın


Larisa, türküleri, yıldızları ve yeşil otları çok severdi. Sigara onun en büyük ilgi alanıydı ve bir baca gibiydi. Sigara veya tütünden konu açılınca onu tutabilene aşk olsun. En nefret ettiği şey ise antipsikotik ilaçlar ve bitmek bilmeyen psikoterapilerdi.

Sabahları gözlerini aniden açıp günün doğuşunu izlemek kadar keyiflisinin ne olduğunu kim bilir kaç kez düşünmüştür fakat onun için en keyifli yanı güne başlaması değil güneşin doğuşunu izlemekten kendini alamamaktı. Kaç mevsimdir güneşin doğuşunu kaçırmadı ve kaçırmaya da niyeti yok. Ardından kızartılmış ekmekler, çok az tereyağı, türlü türlü reçeller kadar doyurucu ve kendi deyimiyle bir o kadar da sağlıklı bir kahvaltı vazgeçilmezdi, kendini formda tutuyormuş. Sevdiği ise onun o kadar zayıf olmasına şaşıp kalıyor.

Ardından bir cehennem anı yaşanıyor: antipsikotik ilaçlarını almak. O esnada ağzından bir küfür yükseliyor sonra ise kısık bir sesle “zehir içsem bundan daha iyi” cümlesi. İlaçlar boğazından geçerken ölüm yanaklarına çarpan güllere dönüşüyor.

Şu illete yakalandığından beri yeni birileriyle tanışması çok riskli olarak görülüyordu. Ama söz dinleyen kim. Sırılsıklam aşık olmuştu bir kere.

Bundan sonra her şey değişmişti. Bir yandan çok mutluydu fakat bazı zamanlar donuyordu. Hep aynı yöne bakıyor ve bazı şeyleri çabuk unutuyordu. Karşılıklı konuşmalar sırasında kendi uydurduğu sözcükleri de araya sıkıştırıyordu. Bazı kelimelerin ardından kafiyeli konuşmasını saymazsak henüz hareketlerinde bir bozukluk yoktu. Bir gece çok şiddetli geçmişti. Sanırım ilkbahar erken gelmişti. Mayısın başlarıydı ve iki gün önce yağmur her taraftaydı. Aynanın karşısına geçti ve sürekli kendine donmuş bir şekilde bakıyordu. Aradan çok zaman geçti, o hâlâ aynanın karşısında. Birden bir gürültü. Ayna parçaları her yanda, kimisi ise yere yeni düşüyor. Sonra bir çığlık olabildiğince tiz bir ses. Ardından ağlamalar, sonrasında ise hiçbir şey hatırlamadığını söyledi. Galiba bayılmış. Sevgilisi hemen eve geldi ve tüm gece başında bekledi.

Sonraları ise herhangi bir değişiklik olmadı. O yine sigarasını içiyor ve sevgilisiyle bolca vakit harcıyordu. Kendine ahmak zannettiren terapilere gitmeyi aksatmıyordu. Sinemalara, adını pek takmadığı bir kafeye, kendinden geçtiği dinletilere ve hoş resim sergileriyle zaman geçiriyordu.

Yine bunlardan bir kaçını yaptığı bir günün bitmesine yakın sevgilisi onu evine bırakmıştı. Adamın adı garip bir şeydi. Sersemin teki. Ama onu niye çok sevdiğini bir türlü anlayamamıştım. Sevgilisinin yüzüne mutlulukla gülümsedi. Evine girdi ve sevgilisinin uzaklaşmasını bekledi. Ardından dışarı çıktı ve sarı sokaklarda tok, öfkeli, dehşetli ve hüzünlü bir ses tonuyla naralar atarak, koşarcasına uzaklaşmaya başladı. Böylelikle evlerden, türkülerden ve yeşil otlardan ayrıldı. Saatler sonra evlerle çevrili bir kabristanda defni tamamlandı. Sevgilisini orda gördüğümde adını sordum “Bruno..Larisa’nın Bruno’su…” diyerek hıçkırıklara boğuldu, feryadı figan etti, derken ağlamasını bitirdi. O günden sonra yüzünü görmedim zaten..


(bknz: VArTA(I) http://1milyonkalem.blogspot.com/2010/01/vartai.html)


Yorum Gönder

0 Yorumlar