Banner

Fısıltı #1 - #2 ve #3 Birarada

#1

Büyük bir hışımla çıkmıştı evden.. kaldırım taşlarını sökercesine , hızlı adımlarla yürüyordu. terk edilmiş bir kasabaydı sanki yaşadığı şehri ve sokak lambalarının sönük olmasına aldırış etmeden, sinirli tavrından hiç vazgeçmeyerek yürümeye devam etti.. hızlı, hızlı ve daha hızlı.. koşmaya başlamıştı. koşarken bir anda gözyaşlarından süzülen bir damla gözyaşı, yere düştü.. ve sonra daha fazla, daha fazla gözyaşı. ağlamak onu yumuşatmış olsa da, siniri hala geçmemişti.. sonunda o en sevdiği yere geldi; değirmenler! işte o an sinirleri yatışmıştı fakat, gözyaşlarının şiddeti kontrolden çıkmıştı.. çimlere oturup değirmenleri izledi ve ağlamasına engel olamıyordu. sessiz.. çok sessiz bir fısıltı duydu; ama nerden geldiğini anlayamadı ve buna aldırış etmekten de vazgeçip, kaldığı yerden ağlamaya devam etti..

...



özlemiş yalnızlığı..
çığlıklar kadar simsiyah,
değeri kalmayan yağmur tanelerinin
bir vücuda yapışmış kan emicilerinin
taarruzundan uzakta,
özlemiş yapayalnız kalmayı..

...

Sessiz kalmayı başardı sonunda. bedeni kanarcasına batmak istedi oturduğu yerde toprağa.. dudakları sızlayana kadar kemirdi ve yoldu etlerini. sonra hepsini tükürdü.



değirmenlere baktı, ağladı
avuçlarına baktı, ağladı
gökyüzüne baktı, ağladı
yüreğini tuttu, kanadı..

hiçbir yağmur bu kadar uzun süzülmedi yüzünde, gözyaşlarının süzüldüğü kadar.. yüzü kazılana kadar akıttı damlalarını, sonra yine sustu. bu acizliğinden kurtulmak istercesine, gözleri yalvarır gibi baktı değirmenlere..

sonra bir fısıltı duydu sessiz.. çok sessiz!

#2



uykudan uyandı.. o kadar ağladıktan sonra, uyuyakalmış çimlerin üzerinde. ufak bir çocuk gördü koşturan; pamuk gibi elleri, minik burnu olan..
izledi, izledi
ve
gülümsedi!
çocukluğunu özlemiş gibiydi.. altın renginde ufak bir oğlan çocuğuydu izlediği. kendine benzemiyordu hiç. ama çocuğun koşarken yüzündeki o gülümseme ile onu izlerkenki gülümseyişi aynıydı.. gözlerini ayırmadan izlemeye ve gülmeye devam etti.
mutluca..

arkasından annesi bağırıyordu çocuğa. ve çocuk düştü.. altın rengindeki saçları, elleri, parmakları, tırnakları ve üzerindeki her şey çamura bulandı. çocuk düştü ve ağladı.. çocuğu izlemeye devam etti ve o da ağladı. çocukla birlikte hareket ediyor, çocukla birlikte yaşıyordu olup biten her şeyi.. annesi çocuğa bir tokat attı. sonra sarıldı. sımsıkı sarıldı. ve ağladılar! annesinin de üstü çamur olmuştu..

yüzünü çevirdi.. kalktı ayağa ve yürümeye başladı. ayakkabılarının olmadığını fark etti.. çalınmış!
yüzünü gösterdi.. güneşe gözlerini kısarak baktı ve kollarını açtı. sarhoşlar gibi döndü ertafında.. fırıldak kadar hızlı!
yüzünü örttü sonra.. bir daha güneş göremeyecek gibi. ölüler gibi sarıldı bedenine, sardı kendini.. gözlerini tamamen kapattı!

sözü incitir dolunayı
ve çekirdek kabuğunu çatlatır kıskançlığı
inceden süzülür yüzünden aydınlığı
karanlık ..
gözleri kanlanmış. bulanık

değirmenlerden uzağa, kaldırımlardan taş duvarlara.. tümünü sildi yüreğinden ve yalnızlık pelerinini taktı yine sırtına. hem rüzgârlarında üşümüyor, hem de vücuduna akıttığı sıcak gözyaşlarında ısınmıyordu.. yalnızlık pelerini onu hiç sıcak tutmuyordu.

yine bir fısıltı..
-duyuyor musun beni? bana yardım et.
. ..anlamadı
-orda mısın? beni kurtarmalısın, ölüyorum.
. ..şaşkındı
-lütfen, lütfen duy beni. elimden tut!
. ..sessiz kaldı

artık aldırış etmeye başlamıştı duyduğu bu sese..
evet, fısıltı. gittikçe daha derinden gelen, gittikçe daha kalınlaşan ses.

yardım isteyen bir çaresiz ..

#3

her yutkunduğunda ağzına bir kan tadı gelmeye başladı. bir süre sonra burnu da kanamaya başladı. başı ağrıyordu çok. bu sesler, en çok beynini yoruyordu.. iç ses gibi başlıyor, sonra büyüyordu gittikçe. ve bu durumdan daha da korkmaya başladı kendi içinde. ne yapacağını bilemez bir şekilde..



...


özgür bırakılmış ruhlar seçmeli
güneşte esmerleşmiş ve sapkın olmayan
bağırdığında sesini duyabilecek insanların olduğu,
korkmadan koşabilecek hür sokakların bulunduğu,
çığlıkların aydınlığa kavuştuğu bir dünya..
ruhlar ve çocuklar oynamalı hüzne bulanmış bulutlarda


...



vücudunda yaralar çıkmaya başladığını fark etmedi bir süre. parkta olup bitenleri izlemek için bir ağacın altına otururken ağrılarını hissedince fark etti. bazısı açık, çoğu kapalı yaralardı ve etraflarında morluklar oluşmuştu.. uzanınca ağrı hissetmedi yine ve aldırış etmedi bu duruma. önünden hoş bir kadın geçiyordu ve arkasından onu izleyen bir sürü erkek gördü.. ince topuklarıyla geziyordu kadın ve fıstık yeşili bir elbisesi vardı üzerinde. çekici bir kadındı..


değirmenlerden, dalgaların sesinden ve kır kokularından iyice uzaklaşmıştı artık. taş duvarların örüldüğü, insanların rahatça yayıldığı kalabalık bir ortamdaydı. ve buralar tehlikeliydi.. bir yaban gibi hissetti kendini, buralara yabancı bir insan.. o kadar kalabalıktı ki etraf, istediği yalnızlığa buralarda kavuşamazdı. fakat buraya kendi isteğiyle de gelmemişti.. kafasındaki ses onu kontrol ediyordu sanki ve nerden geliyorsa ayakları oraya doğru gidiyordu. ses yakınlaştıkça daha da yorgun hissediyor kendini, duruluyordu bir köşede.

ağaçları seyretti bir süre. yaprakları kurumuş.. kökleri de güneşten bunalmış iyice gömmüşler kendilerini toprağa. böylesine güzel bir yaz mevsiminde yaprakların kuruduğunu şaşırdı ve her şeyin böylesine ters gittiğine de anlam veremedi. birileriyle konuşmak istiyor ama sessizliğinden ödün vermiyordu.. kimseye, kimselere ihtiyacı yokmuş gibi davranmaktan vazgeçmiyordu.
sonunda
sonucu
hiç
iyi
olmayacak bir
sonu
yaşamak gibiydi
bu
son.
ve son kez gidivermeli buralardan, uzaklaşmalı aydınlık mekânlardan.. esintinin bungun bir ruh hâli bırakmayan, yağmurun ıslatan yerlerine gitmeli dünyanın.
nasıl bir son bekliyorsa onu, o sonu en güzel şekilde yaşamalı ve yaşatmalıydı kendince..

gün ağardı, deniz buruk ve dalgalar dingin
martıların gökyüzünde sevişmeleriyle birlikte, izlemeye doyum olmayan bir aşk hikâyesi gibi..
gün çok ağırdı, deniz soğuk ve dalgalar yorgun
vücudundaki yaralarla birlikte, bu acının rutinleşeceğinin bilincindeydi..
son bir kez gün ağrıdı ve arkasına bakmadan çiçekleri de, böcekleri de yudum yudum içti su niyetine.. sonra bulutlarıyla dünyaya ağladı, dünyaya kustu.. insanlara yalvardı, insanlara sustu..
hepsinin niyeti aynı diye,
hepsinin derdi aynı diye..

fısıltıyı duydu! aldırmayacağına yemin etmişti ama kulağına gelen ses o kadar tanıdıktı ki..
altın renginde saçı olan o ufak çocuğun annesine bağırışı gibiydi bu ses.. fısıltıdan çok, bir çığlık gibi kulağına ilişti. ve gözünün önüne anlık bir şekilde geldi çocuğun yüzü.. yardım ister gibiydi.
sese doğru yürüdü. gözleri kapalı.. ve derin derin nefes aldı.
çocuğu bulmak zorundaydı

Yorum Gönder

0 Yorumlar