Bir ilkbahar günü girmiştin hayatıma.
El kadardı gövden, kurşun kalem inceliğindeki bacaklarınla, sizleri yakalayıp oturttuğum kucağımdan, gözlerinizi kırpıştırıp bir an için yüzüme baktıktan sonra, iskemlenin yüksekliğine aldırmadan, bir hamlede aşağıya atlamıştın önce sen. Ayni şeyi, annenin karnını birlikte terkettiğin kardeşin de yapmış, o da atmıştı kendisini kucağımdan senin ardından.
Tanımadığınız bir insan, o kadar yabancıydı o zaman sizler için. Dünyaya geldiğiniz orman kenarındaki o bahçeli evde, annenizin sahibesinden başka insanlarla karşılaşmamıştınız henüz çünkü.
Evime taşınmanız için oniki haftalık olmanızı beklemem gerekmişti.
Sıcak bir temmuz günü, üzerine temiz bir mutfak havlusunun örtülü olduğu bir sepet içinde, arabamın arka koltuğuna koymuştum ikinizi de. Yol boyunca gıkınız çıkmamıştı.
Evdeki ilk günleriniz, yeni geldiğiniz ortamı yadırgayıp bodrum katında saklanmalarınız. Kardeşin daha sıcak kanlıydı, hemen ilk haftada kucağımda oturmanın keyfini keşfetmiş, boyunun iki katı büyüklüğündeki kocaman mırlamasıyla el koymuştu yeni sahibesine. Sen ise hala dikkatliydin, verdiğim mamayı yiyor, bütün hareketlerimi takibediyor ama aramızdaki mesafeyi korumaya kararlı görünüyordun. Üzerine varmamıştım. Neticede kendin karar verecektin ne yapacağına.
Sonra hiç unutamadığım, galiba geldiğinizin ikinci haftasındaki o öğleden sonra. Merdivenlerde oturmuştum, kardeşin büyük rahatlıkla kucağıma yerleşmiş, bariton mırlamasını koyuvermişti yine. Sen ise iki adımlık mesafeden yine bizi inceliyordun. Ben kardeşini okşamakla meşguldüm ki, bir anda bacağımda bir dokunuş hissettim. Hayretle ve sevinçle ilk defa yanıma sokulmuş olduğunu gördüm, patilerinden biri kucağımdaydı. Ardından ikinci patini yerleştirdin ve sonra da sessizce ve yavaşça oturdun kucağıma. Bu hareketin, sonraki ondokuz senelik tüm yaşamının bir simgesiydi sanki. Sessiz, çekingen, munis ve sevgi dolu bir varlığın yaşamı.
Sonrası yıllar süren kocaman bir aşk hikayesi.
Siz iki kişiydiniz, benim kalbimde ise ikinize de kafi yer vardı. Ve siz ikiniz de beni, küçük kalplerinizin tüm gücüyle sevdiniz.
Siz iki kediydiniz, birbirinin olabildiğince zıddı olan ve bu zıtlıktan doğan muhteşem bir renklilikle, bulunduğunuz ortamı sınırsız zenginleştiren.
Kardeşin; gürültücü, neşeli, harbi, oyuncu, hatta bazen kavgacı, güzelliği ve zerafetiyle gururlu, kaprisli, tombulluğa meyilli, çok kere kendisi kışkırtıp, oyun kızıştığında herkesten fazla yaygara yapan.
Sen; sessiz, yumuşak başlı, ince uzun yapılı, kocaman yeşil gözlerinin cazibesinin farkında olmayan ama senden daha güçsüz olan kardeşinin hegemonyasına tahammüllü ve bir adım geride kalmaktan hiç de gocunmayan.
Birlikte oyunlarınız, evin altını üstüne getirmeleriniz, yemek saatlerinde neredeyse boyumca zıplamalarınız, merdivenlerde bir at sürüsünün gürültüsüyle bir aşağı bir yukarı kovalamacalarınız, yorulduğunuzda ayni sepette veya ayni koltukta birbirinize sarılıp uyumalarınız.
Koşarken çarpıp kırdığınız vazolar, tırmandığınız perdeler, tırnaklarınızı bilediğiniz mobilyalar, tüy içinde kalmış kazaklarım, şallarım, giysilerim, şimdi gülerek hatırladıklarım, yaşattığınız güzellikler ve yaydığınız neşe yanında lafı bile edilmeyecek.
Her eve gelişimde verandadaki karşılamalarınız; geciktiğimde, arabamla sokağın köşesinden dönünce farkettiğim, pencerelerdeki bekleşmeleriniz.
Annemin vefatında ikinize sarılarak ağlamalarım, saatlerce kucağımdan inmeden, ellerimi yalayarak, göğsüme sokularak, yüzüme sürtünerek acımı paylaşmalarınız.
Eşimin ameliyatında ve sonrasında, yalnız geçirdiğim o bitmeyen gecelerde yamacımdan bir saniye uzaklaşmadan benimle oturup kalkmanız, benimle uyumanız, benimle uyanmanız, bana güç vermeleriniz,yalnız olmadığımı hissettirmeleriniz.
Gözlerimin içine bakıp ne dediğimi anlamanız, ne dediğinizi bana anlatmanız.
Bazen bir şeye kızıp azarlamış olsam bile, hiç gücenip kırılmadan benden esirgemediğiniz mırıltılı şarkılarınız.
Yıllarca bana attırdığınız kahkahalarım; sizlere baktığımda, bir duruşunuzu, bana bir bakışınızı gördüğümde tüm sıkıntılarımın, üzüntülerimin dağılıvermesi.
Sınırsız dostluğunuz, koşulsuz sevginiz, çıkarsız yakınlığınız.
Ve bütün bunlar, bütün bu ihtişam geride kaldı şimdi.
Çünkü şimdi yaşamımda yoksunuz ikiniz de artık!
Üç yıl önce kardeşin terketti önce bizi. Ve şimdi de sen !
Bir hayvan bir insanın nesi olur , nesi olmalıdır?
Kedisi, köpeği, atı, tavşanı, kuşu, balığı vesaire?
Yoksa arkadaşı, dostu, can yoldaşı, sevgilisi, bir tanesi, sırasında herşeyi?
Bir hayvan için bu kadar göz yaşı dökülür mü?
Bu sorulara başkalarının ne cevap verdiği umurumda bile değil. Benim gözyaşlarım dinmek bilmiyor.
Çok özlüyorum seni güzelim. Çok özlüyorum ikinizi de!
Biliyorum, herkesin birgün gideceği gibi, gitmeniz gerekti o kaçınılmaz an geldiğinde sizlerin de.
Benim de günün birinde buralardan gideceğim gibi. Ve belki de şu anki tek tesellimdir bu düşünce.
Ve o zamana kadar kalanlar bana, her gidenin ardından olduğu gibi, yine anılar.
Bir ilkbahar günü girmiştin hayatıma.
Ve soğuk bir kış gününde, hayatımdan çıktın gittin işte şimdi.
Çevreyi saran karların üzerinde silik bir pati izi bile bırakmadan ve beni ardında çaresiz, umarsız koyarak.
Yapabileceğim tek şey şu an, bana verdiğin, verdiğiniz herşey için, sizinle geçirebildiğim o şahane zaman parçası için tüm kalbimle teşekkür etmek ancak.
Yolun açık olsun küçüğüm.
7 Yorumlar
başsağlığı diliyorum. bir şekilde hayatımıza katılan ve bizde anılar bırakan her canlının yeri dolmuyor kolayca... taziyelerimi sunuyorum.
Erkan BAL
Diyecek sözüm çok yok. Sevgiyle
şu anda dostumun içi de yanıyor sizin gibi ve benim de...