Banner

Bir Başına





Bir Başına


Yontma taş kaldırımlar ve yüzeysel pisliğin ambarı yollara, yağmur; günah çıkartan bir azizin günahlı bedeninden kaçarken, günahlarını biriktiren bir şehrin ortasına düştüğünü fark edememişti.

Yağmurdan hoşnut olmayan yabanıl yüzlü insanlar arasından sıyrılarak durağa ulaştım. Burada da yağmurdan saklanan insanların kindar yüzleriyle karşı karşıya kaldım. Ağızlarında yağmur damlalarına küfürler, beddualar. Otobüs göründüğünde şemsiyemi kapatarak, hızlıca kaldırımın ucuna geldim. Otobüs tam önümde durduğunda yüzümde ahmakça bir şaşkınlık olduğuna yemin edebilirim. Adımımı attığım an kargaşa ve nefessizliğe nasıl dayanacağımı düşünmeye başlamıştım bile.

Zar zor ortalarda kendime sığabileceğim bir boşluk bulmuştum, yanımdaki ıslak adamın marka paltosunun sürekli bana değmesinden oldukça rahatsız olmama rağmen oradan biraz daha ileriye gitmek için hiçbir çaba göstermemiştim.

Yolda bata çıka ilerleyen otobüs ani bir frenle çalkalandı. Herkes ne olduğunu anlayamadan tüm gürültü ortadan kayboldu. Lise üniformalı kızın elindeki telefon yere düşmüştü ki; düşmesiyle alması bir oldu. Mesajına yarım kalan yerden devam etmek için sabırsızlanıyordu, devam ettiğinde elastik parmaklarıyla geçen zamanı telafi etmeyi başardı. Bu özelliği sayesinde otobüsteki herkese çok iyi kafa tutacağını kendiside biliyordu. İneceği yere geldiğinde ayağa kalktı ve herkesin arasından koltuk altı kabarmış bir şekilde geçti. Boşalan koltuk tam önümdeydi ama oturmadan, yanımdaki ıslak adamdan uzaklaşmanın tek çaresinin bu olduğunu düşünerek ahlaksızca bir teklifte bulundum, yana çekilerek tüm koltuğu ıslak adama sundum. Adam bir an bile düşünmeden koltuğa tüm üşümüşlüğü ve ıslaklığıyla yığıldı.

Daha fazla nefessiz kalmaya dayanamayacağı mı fark etmiştim. İç organlarım dışarı çıkmak istermiş gibi baskı yapıyordu. Midemin bulantısı sanırım bu yüzdendi. Beyin hücrelerim teker teker infilak ediyordu. Yığın halinde insan yüzleri, uğraşları farklı, nefret dolu suratlar. Ben böyle düşünürken otobüsteki tüm insanlar bana bakmaya çalıştı hatta otobüs şoförü bile. Aşağılayıcı ve önemsiz bakışlar beni oldukça tedirgin etmişti. Nefessiz bu ortamda bunalım geçirmek ya da davranıştaki değişmeler elde bile değildi. Buradan sonrasını yağmurun altında yürüyerek devam etmek istedim ve yolcuların arasından geçerek iniş kapısına yöneldim. Başörtülü genç bir kız benden önce varmış olacak ki utangaç ve çekingen bir tavırla butona bastı. Dışarıya çıktığımda yağmurun bedenimi ıslatmasına izin vermek istemedim. Şemsiyemi açarak arkama doğru baktım. Başörtülü genç kız üniversite kapısına doğru ilerledi ve olduğu yerde; kızarıp, utanarak en nefret ettiği şeyi yaptı..

Ben ise olağan tüm şiddetimle ayaklarıma yüklenerek ciğerlerim patlayana dek koşmaya ant içmiş gibi koştum. Birden zavallı şemsiye rüzgâra daha fazla karşı koyamadı. Rüzgâr şemsiyemi, yağmur ise beni alt etmişti, madem öyleydi:

Tüm günahlarımı taşıyan şemsiyemi rüzgâra bıraktım. Gözyaşı ve yağmur birbirine karışmıştı, beynim allak bullak olmuştu.

Yorum Gönder

0 Yorumlar