Yanılmıyorsam Nasreddin Hoca’ya atfedilen bir sözdür bu.
Peki eski seneleri ne yaparlar?
Bir seneyi daha eskittik. Hem de ne çabuk geçti.
Herkesten bunu duyuyorum. “Zaman çok çabuk geçiyor.” Aslında bir günün saatleri azalmadı, sene hala- Şubat ayının yirmidokuz çektiği yıllar hariç- elli iki hafta ve 365 gün. Ama bize zaman çok hızlı geçiyormuş gibi geliyor.
Çocukluğumu düşünürsem, aklıma bir türlü geçmeyen, bana ebediyete kadarmış gibi görünen zamanlar geldiğinde, şaşkınlığım da bir misli artıyor. Örneğin, bir türlü geçmek bilmeyen tatil günleri.
Biliyorum, aslında bu da bir acaiplik. Çünkü o zamanlar, bana bir türlü geçmek bilmeyen tatil zamanları, sınıf arkadaşlarım için daha çabuk geçmiş olurdu. Okulu severdim çok; kitaplarımdan, defterlerimden ayrı kalmak zor gelirdi bana. Tabii o zamanlar küçük bir çocuk için bugünkü kadar oyalanacak, vakit geçirtecek olgu da yoktu ortalıkta. Ne bilgisayar oyunları, ne cep telefonları, ne öyle her yaz deniz kenarına, her kış karlı bölgelere seyahatler! Ebeveynimiz ara sıra plaja veya sinemaya götürürse bayram ederdik. Yakında oturan arkadaşlarımızla mahallede oyun oynardık bir de. Neyse, bu ayrı konu ama yine zaman konusuna dönersek, zamanda matematiksel olarak değişen bir şey yok ama galiba bizim algılamamız hızlandı.
Buna da sebep, meşgalemizin artmış olması, boş geçirdiğimiz vakit diye birşeyin hemen hemen kalmamış olması. Yani şöyle boş kalıp da,”Yahu vakit bir türlü geçmiyor” diyecek zamanımız kalmadı artık. Hep bir uğraştan ötekine koşturmadayız. Eğlencelerimiz, hobilerimiz bile planlı programlı.
Hem bu yalnız yetişkinler için değil, çocuklar için de böyle artık. Onların da okuldan arta kalan zamanları, spordan eğlenceye, saat saat belli. Ve onlar da zamanın çok çabuk geçtiğinden söz ediyorlar. Yani çocukken zamanın ağır, yaşlandıkça hızlı geçiyor olması tezinin de papucu dama atıldı. Zaman herkes için hızlı geçiyor artık ve herkes dili dışarıda peşinden koşuyor zamanın.
Böyle olunca da, daha dün gelişini kutladığınız “Yeni Yıl” çok kısa bir zaman sonra eskiyiveriyor ve kendinizi ona da veda için el sallarken buluyorsunuz.
Mevsimler de öyle. Zaten hava şartları açısından aralarında onları birbirinden ayıran kesin farklar da oldukça kalktı ortalıktan. Kış ortasında bahar havaları, yaz ortasında sel felaketleri, toprak kaymaları derken, hangi mevsimde olduğumuzu takvimin hangi ayı gösterdiği gerçeği ile ölçer hale geldik. Günler hızlı aktığından, aylar da bu hıza ayak uyduruyor ve bir bakmışsınız ocak derken, şubat , derken yaz gelmiş. Tatildi filandı ile uğraşırken de sonbaharı buluyorsunuz karşınızda. Ve arkası da malum.
İşte bu teranede sene de bitiveriyor ve yeni bir yıl bekliyor kapının arkasında.
Şimdi, önce geçen yılda neler olduğunu anlatırlar artık çeşitli televizyon ve radyo kanallarında. Bir bir hatırlarsınız: “Sahi ya, şu olduğunda ben şuradaydım.” “Ya bu olayda da filancanın düğününe gitmiştik.” “Ya sahi, ne felaketti?” “Hah. Hah.ha, ne komik olaydı!”
Ondan sonra da yeni gelen yıl içinde, binbir şey yapmaya niyetlenilir: “Artık sigarayı bırakacağım.” “Bu sene mutlaka önce bir zayıflamam gerek.” “Mutlaka lisan kursları, evet!” “Artık aklımı başıma alıp şu ilişkimi bir yoluna koymalıyım.” Vesaire vesaire.
Geçmiş olan yılda, pek de yararınıza olmayan olaylar yaşamışsanız, sizin veya yakınlarınızın sorunları olmuşsa, giden seneyle birlikte bu sorunların yok olmasını, menhus talihinizin yeni yılda size tebessüm etmesini ister ve gelen yılı bu hevesle karşılarsınız.
Herhalde biraz da bu yüzden, yeni gelen yıl, küçük bir bebek olarak gösterilir resimlemelerde. Bir bebek kadar taze, masum, suçsuz, ümit dolu, yeni bir başlangıç! Kucağınıza alıp, bağrınıza basmak istersiniz onu. Tüm ümitler ondadır.
Yeni yılda herşey güzel olmalı, dünyaya barış gelmeli, işler açılmalı, kazanç yerinde olmalı, uzun zamandır beslenen arzular gerçekleşmeli, mutlu olmak talebi nihayet yerine getirilmelidir kader tarafından.
Eskileştikçe yeni yıl, farkedersiniz aslında giden yıllardan pek farkı olmadığını ve en geç bitiminde, yüzleşirsiniz gerçeklerle yeniden. Yeniliği belki de, eskidiğinde size herşeyi yeniden idrak ettirmesinde gizlidir.
Ama böyledir bu işin kuralı. Her güzel şey yeni yıldan beklenir, her yılbaşında.
Tekrarlayalım öyleyse biz de her seneki klasik yeni yıl beklentimizi:
İkibinon’un (sayıyla 2010) hepimize sağlık, mutluluk, başarılar ve güzellikler getirmesi; hedeflerimizi, özlemlerimizi bu yeni senede gerçekleştirebilmemiz dileklerimizle.
0 Yorumlar