1438-1439 yıllarıFerrara ve Floransada Ortodoksluk ve Katolikliği birleştirmeyi amaçlayan toplantılar düzenlenmektedir.
Hiristiyanlığın yüzyıllardır süren düşü; birleşme.
Katoliklerin, bütün mezheplerin katolikolması olarak hayal ettiği bir birleşme.
Hala bu hayal sürmekte.
Haçlı seferlerininde bir gayesi budur.
Her ne kadar Müslümanlarla savaşmak için düzenlenmiş gibi görünsede; yola çıkmışken Hiristiyanlığın diğer mezheplerinide "yola" getirmek amaçlanmıştır.
Mesela Dördüncu haçlı seferi (1200-1204); Mısır ve Kudüsü fethetmek için ordu hazırlanmış ama 4 yıl Konstantinopolis'i işgal etip yağmalamışlardır.
Başta bahsettiğimiz bu birleşme toplantılarına Bizanas İmparatoruda çağrılmıştı.
Fakat gidebilmek için Osmanlı Padişahı II. Murat Han'dan izin alması gerekiyordu.
Osmanlı Sultanı izin verdi ama şartlı bir izin.
Bizans İmparatorunun yanına 700 kişilik bir yeniçeri birliğide verdi.
Sultanın şartı; Ortoksların mezheplerini korumaları Katolikleşmemeleriydi.
Papa tarafından yapılacak baskıyı engellemek için de, Onu bir orduyla yollamıştı Vatikan'a.
***
Onaltıncı Yüzyılda Protestanlık yayılmaktadır.
Ortodokslarla birleşme düşlenirken bir Protestanlık çıkmıştı, Vatikanın başına bela. İleri gelenler, Papa ile Luther King'i bir araya bir türlü getiremiyorlardı.
Hal böyle iken bir Osmanlı Paşası;Kanuni'nin sadrazamı Makbul/Maktul İbrahim Paşa'nın 1533'te Avusturya elçilerine"Biz İstersek Papayla Luther'i Aynı Masaya Oturturuz" der.
"Kayserin kendi ülkesinde bile gücü ve itibarı yok. Bir konsil toplamayı bile başardı mı? Ben, Hristiyan hükümdarları toplantı yapmaya pekâlâ zorlarım. İstersem, onu hemen şimdi yaparım. Hristiyanlar, gut hastalığı, baş ağrısı ve başka nedenler bulup gelmemek için mazeret de gösteremezler. Bir tarafa Luther'i ve diğer tarafa Papayı oturtarak, her ikisinin de bu konsili yapmasını sağlarım".
(Kaynak: Zinkeisen, Geschichte des Osmanischen Reiches in Europa, II, Gotha 1853).
Ama yapmak Osmanlının işine gelmez; bu yüzdende Katolikliğe karşı hep diğer mezhepleri desteklemiştir.
Osmanlı sadece silahla değil politik olarakta gücünü gösterip onların bölünmesini desteklemiştir.
Birleşip güçlü bir orduyla Osmanlının Müslümanlığın karşısına çıkamamışlardır.
***
Roma İmparatorluğunun merkezi Roma idi.
Katolik idi ve Papada Romada, Vatikanda bulunmakta.
Birinci Constantinus’un (306-337) Roma İmparatorluğunun başkentini Roma’dan Bizans’a taşıması ve şehre Konstantinopolis (İstanbul) adını vermesiyle, buradaki kilise başpiskoposluk mevkiine yükseldi.
Böylece Bizans’ın daha önce bağlı bulunduğu Herakleia Perinthos Metropolitliği de Konstantinopolis’in yetki alanına girdi.
Altıncı asırda piskoposun resmî unvanı “Yeni Roma (Konstantinopolis) Başpiskoposu” ve “Ekümenik Patrik” idi.
Hıristiyanlık Doğu Avrupa’nın büyük bölümüne (Bulgaristan, Sırbistan, Romanya, Rusya) Konstantinopolis’ten yayıldı.
Bilhassa Osmanlılar'ın akınlarına hedef olmaya başladıktan sonra zaman zaman bazı Bizans imparatorlarının Doğu ve Batı kiliselerini birleştirme teşebbüslerine, patriklik şiddetle karşı çıktı.
Fatih Sultan Mehmed Han, İstanbul’un fethini gerçekleştirdiği sırada, son Patrik İkinci Athanasios, iki kilisenin birleşmesine karşı çıktığı için görevi bırakmış ve yerine tayin yapılmamıştı.
Fatih Sultan Mehmed, İstanbul’u aldıktan ve Ayasofya’yı da camiye çevirdikten sonra Ortodokslara dinî hayatta serbest olduklarını, bir patrik seçerek patrikhanenin faaliyete geçirilmesini bir fermanla bildirdi.
Fermanda patrikhaneye çok geniş haklar tanınıyordu.
Fatih’in hiçbir mecburiyeti yokken onlara bir takım dinî imtiyazlar tanımaktaki gayesi; doğu ve batı kiliselerini birbirinden ayırmaktır.
Esasen, ikiye bölünmüş bir Hıristiyanlığı bu siyasetiyle devam ettirmek istediği tezi, akla ve mantığa uygundur.
***
Ortodokslukta kendi arasında 3 bölümdür.
Rum, Ermeni ve Süryani ordodoksları.
Rumlar İstanbulu, Ermeniler Erivanı, Süryaniler Mardini merkez edinemişlerdir.
Senelerce Osmanlı himayesinde yaşamışlar ve halende Erivan hariç diğer iki merkez Osmanlının mirascısı Türkiye'nin içinde yer almaktadır.
Onların dinlerini hakkıyla yaşayabilmeleri bize Ata mirasıdır.
Fakat nedense son yıllarda Rum Patriği, Ruhban okulu dendikçe bizi afakanlar basmakta.
Özelikle belli medya bri çığırtkanlığa başlamakta, sanki Ruhban okulu açılırsa işgal edileceğiz.
Bir baksanız bu yazıları yazanlara, ya Robert Koleji, ya Galatasaray lisesi ya st bilmem ne azizi fransız kolaji mezunudurlar. Bir çoğu misyonerler elinde, hatta papazlar rahipler elinde eğitim görmüşlerdir.
Madem sorun yabancı okul sorunu diğerleride kapatılsın.
Hem bu okul Rum gençlerini kendi dini inançlarına göre yetiştirecek.
Türk çocuklarını alıp gizliden gizliye eğitmeycek diğerlerinin yaptığı gibi!
Allah aşkına nedir bu yıllardır bölünme, işgal edilme korkusundan çektiğimiz.
Her fırsatta ufacık kırıntıları bile önümüze büyütüp büyütüp bölünme korkusu olarak getiriyorlar.
Yıllardır bizi korkularımızla yönetiyorlar.
Son aşamasıda yeter bölünelimde kurtulalım artık olacak.
Halka bunu söyletmeye uğraşıyorlar.
"Kaç zamandır siz dışarıdan biz içeriden bir türlü bölemedik"
Çünkü unuttukları bir şey var; yukarıyı iyi okuyun:
Biz böleriz, bölünmeyiz.
Budur bizim fıtratımız.
***
Son bir söz; bu Ruhban okulun açılmamasını biz değil başkaları istememekte.
Eğer onlar isteseydi çoktan açılırdı.
Ne istediler de, türkiye Cumhuriyeti olarak biz yapmadık.
Ayasofya'yı bile müzeye çeviren zihniyet; Ruhban okulunu hayli hayli açardı şimdiye kadar.
Onlar kim mi?
Yukarıyı dikkatli okumamışsınız galiba!
- Genel
- Edebiyat
- __Şiirler
- __Öykü
- __Kitap
- __Mizah
- __Bilim Kurgu
- Makaleler
- __Günlük
- __Denemeler
- __Gazete
- __Köşe Yazıları
- Kültür Sanat
- __Sinema
- __Tiyatro
- Özel Günler
- __23 Nisan
- __Kadınlar günü
- __Anneler günü
- __Babalar günü
- __Sevgililer günü
- __Öğretmenler günü
- Kampanya vs.
- __Anket
- _Röportaj
- _Günün konusu
- _Günün sorusu
- Seyahat
- _Gezi
- _Tatil
- _Fotoğraf
- Spor
- _Yarışma
- Sağlık
- _Yemek
0 Yorumlar