Televizyoncular köyde çekim yaparken öğrencilerle de sohbet ediyorlardı. Programcı, öğrencilere büyüyünce ne olacaklarını sorup, geleceğe dair planlarını öğrenmek istiyordu. Böylece bizim bölgede, kırsal kesimde yaşayan küçüklerin büyük hayalleri olup olmadığını da izleyicilerine aktarabileceklerdi.
Klasik cevaptır ya; “Doktor olacağım, mühendis olacağım, avukat olacağım” deneceği sanılıyor. Ama olmuyor, farklı cevaplar geliyor. Çoğunlukla “öğretmen olacağım” diyorlar. Çok uzaktan gelip kendilerine hayatı öğretmeye çalışan öğretmenlerine imrenerek...
Belki hasta annesini doktora yetiştiremediği için kaybetmenin acısıyla “doktor olacağım” diyenler de var elbet...
Yine programcı çocuklara “yaşadığın yere hizmet etme şansın olsa köyüne ne yaptırırdın?” diye soruyor...
Çocukların “fabrika yaptıracağım, iş merkezleri açacağım, kültür sitesi yaptıracağım, dev otogar, kocaman park, sinema, tiyatro” demesini kimse beklemiyor ama “tuvalet yaptıracağım” demesini de ummuyor ama cevap böyle...
***
Hayallerimizin büyük olması için gerçekleşen küçük hayallerimizin olması gerekiyor. Hayal görmek içinse bir şeylerin farkında olmak...
Bu okumakla, televizyon izlemekle, gezip görmekle yani bir şekilde farklılıkları bilmekle mümkün. Bilmediğin neyi hayal edeceksin ki?
Yaşlıların bugünkü birçok sebze ve meyveyi gençliklerinde hayal etmeleri mümkün değildi. Onlar yetiştirdiği meyve ve sebzelerden başka bir şey olmadığını sanırlardı. Yine yaşadığı yerin dışında, başka yerlerde çok daha farklı imkânların olabileceğini düşlemeleri bile zordu...
Ama devir değişti...
Şimdi dünya bir tuş kadar hepimize yakın...
Televizyonda görüyor, sinemada izliyor, gazetelerde, kitaplarda, dergilerde ve internette her bilgiye, her farklılığa bizzat şahit olup, “bizde de olsa” diye hayal kurma şansını yakalıyoruz.
Zaman zaman hayallerimizi de çalıyorlar, gerçeklerimizi çaldıkları gibi...
Ama hayallere perçin vurulmuyor onlar ne kadar düşlerimizin gerçekleşmesine engel olsalar da biz inadına daha güzel hayallerle dünyamızı süslüyoruz.
Daha iyi yaşam bunların başında gelir...
Kardeşçe, barış içerisinde yaşama arzusu her yürekte var...
Eskisi gibi değil elbet, “samanlığın seyran” olduğu günler çok gerilerde kaldı. Şimdi villaları seyran edemeyen yığınların üzerine ölü toprağı serilmiş. Ha bire alıyor, ha bire bir kenara atıyorlar ama buna rağmen de varlık içinde yokluk çekiliyor, kalabalıklar arasında yalnızlık çekiliyor...
Elbette her şey kötü değil...
Geçmişle kıyaslayacaksak eğer, çok farklı bir dünyada olduğumuza kuşku yok. Zaman öyle çabuk geçiyor, dünya o kadar hızla değişiyor ki, daha dün neyi hayal ettiğimiz, bugün nelere burun kıvırdığımızın farkında bile değiliz.
Dün “olsun diye” ne mücadeleler verdiğimiz birçok şey bugün var ama biz farkında değiliz.
Dün hayal edemediklerimiz bugün hayatımızın bir parçası haline gelmiş ama biz çok daha farklı şeyler arzulayabiliyor, özlüyor, hırslanıyor, çalışıyor, çabalıyor ve daha iyi bir yaşam için mücadele ediyoruz.
Zaten hayat bir mücadeleden ibaret değil mi?
***
Yazımın başına aldığım bir köyümüzde geçen diyalog şimdi çok gerilerde kaldı.
Kâhta Kaymakamı Coşkun Açık, ilçeye bağlı köylere mutat geziler yapıp, köylünün taleplerini bire bir not alarak sırasıyla gerçekleştirmeye çalışıyor. Şeffaf bir yönetim anlayışı benimsediğinden bunu kaymakamlığın sitesinde de yayınlıyor.
Şöyle bir göz gezdirdim; köylü vatandaşlarımızın ne gibi talepleri olmuş diye...
Uzun yıllarımı Köy Hizmetlerine verdiğim için biliyorum ki, köylü vatandaşlarımızın çok isteği olmazdı. Yol isterlerdi mesela, su isterlerdi, bir de elektrik...
Yaşam için gerekli olan bu üç istekten başka sağlık ocağı ve özellikle de ebeydi istekleri...
Bunun dışında bir taleplerinin olduğunu pek duymadım, görmedim...
Zaten yol, su ve elektrik medeniyetin ilk kapısıydı. Yol olacak ki, kente gidile, yeni şeyler görüle, yaşadığın yerden farklı yerlerin de olduğu biline. Elektrik olacaktı ki aydınlana, su olacaktı ki kana kana içile...
Köyün ortasına bir çeşmeden başka bir şey de istememişlerdi...
Şimdi köylerde neredeyse her evde su var...
Stabilize yolların yerini asfalt aldı. Çocuklarını okula göndermeyenler, şimdi okul istemeye, hatta Bilgi Teknolojileri Sınıfı talep etmeye başladı...
Kanalizasyon istiyorlar köylü vatandaşlarımız; fosseptik çukurunun bu zamanda yüz karası olduğunu biliyorlar....
Köy odası istiyorlar; taziye evi, toplantı ve kütüphane olarak kullanmak üzere...
Köylerinin yakınına kadar stabilize yol isteyenlere karşın, şimdi köylerinin içinin yollarının yapılması, asfaltlanması, hatta parke taşlarla döşenmesini arzuluyorlar...
Okullarının yenilenmesi, bilgisayarlar, internet bağlantısı, projeksiyon cihazları, yabancı dil ve daha neler neler...
Bütün bunları okuyunca çok mutlu oldum. Demek ki kısıtlı ihtiyaçların yerini farklı ihtiyaçlar almış, hayaller büyümüş, talepler artmıştı...
Ve en güzeli bütün bunları garipsemeyen, kabullenen, yerine getirmek için uğraş veren, not alan, bunu sitesinde yayınlayan ve bu şekilde de kendi kendisini o işi yapmaya mecbur eden yöneticilerimiz vardı...
Bizim gerçeklerimizi çaldıkları gibi hayallerimizi de çaldılar yıllarca...
Ama biz inat ettik, düşlerimizi büyüttük, hayallerimizi gerçeğe döndürecek insanlar yetiştirdik...
Bugün bütün engelleme çalışmaları hayallerimizi yeniden yıkmak için olsa da, inanın bu günler geçecek ve biz çok daha güzel yarınlarda kardeşçe yaşayacak, insanca yaşamanın hazzına varacağız...
Yeter ki önyargılarımızı yıkalım, yeter ki bize tuzak kuranların çirkin yüzlerini iyice ezberleyelim...
Naif Karabatak
28 Aralık 2009
- Genel
- Edebiyat
- __Şiirler
- __Öykü
- __Kitap
- __Mizah
- __Bilim Kurgu
- Makaleler
- __Günlük
- __Denemeler
- __Gazete
- __Köşe Yazıları
- Kültür Sanat
- __Sinema
- __Tiyatro
- Özel Günler
- __23 Nisan
- __Kadınlar günü
- __Anneler günü
- __Babalar günü
- __Sevgililer günü
- __Öğretmenler günü
- Kampanya vs.
- __Anket
- _Röportaj
- _Günün konusu
- _Günün sorusu
- Seyahat
- _Gezi
- _Tatil
- _Fotoğraf
- Spor
- _Yarışma
- Sağlık
- _Yemek
0 Yorumlar