Onlar, yeni tanıştığımızda, kendilerine benzemeyi istediğimiz kişilerdi.
Hep yukarılarda biryerlerde idiler, başımızı yukarı kaldırmak zorundaydık onları görmek için. Hem fiziksel, hem de ruhsal anlamda.
İdolümüz idiler onlar; onlar gibi konuşmak, onlar gibi yürümek, onlar gibi olmak isterdik.
Onlara sevdirmek isterdik kendimizi, bilinçli ya da bilinç altından. Bizi övsünler, yaptıklarımızı beğensinler isterdik.
Onlardan ilkiyle karşılaşmamız, tabii ki en fazla yer etmişti taze yaşamımızda.
„Bak, öğretmenin senin bu hanım! Onun sözünü dinleyeceksin. Öğrettiklerini öğrenmeye çalışacaksın. Uslu olacaksın. Tamam mı?”
“Tamam anne!”
Ve yukarıdan aşağıya önden iliklenmiş gri elbisesi içinde, uzun kumral saçları omuzlarına dökülmüş, zayıf bir kadın. Elini uzatıp sıkıca elimden tutuyor. Dudaklarında ve gözlerinin içinde dost bir gülümseme.
“Korkma gel. Bak seni yeni arkadaşlarınla tanıştıracağım.”
Yüz sene de yaşasam, o gri elbiseli kumral kadın ve o gülen gözler çıkmaz aklımdan.
Yaşımız ilerledikçe, boyumuza santimler eklendikçe ve bizler orta öğretim sınıflarını doldurdukça, onların da sayısına eklenmeler oldu.
Çekindik bazen onlardan, hatta korktuk. Fizikçimiz Nasıra’ nım örneğin. Ufak tefek gösterişsiz bir kadındı aslında, gümüş rengi saçlarını ensesinde topuz yapar, koyu renkli bir etek ceketle gelirdi okula.. Biz öğrenciler üzerindeki otoritesi ise, dış görünümüyle ters orantılı, kısaca devasa idi. Yüzümüze baktığında, içimizi okuduğunu hissederdik. Sınıfa girdiğinde çıt çıkmazdı, arkası bizlere dönükken bile kimin, ne yaptığını bilir, kaza ile onu kızdıracak bir hareket yakalarsa, dağarcığındaki en ağır sözü sarfederdi: „Hıh, sizin gibi sümüklüler yüzünden kızacak değilim tabii.“ Bu yeterdi! En az bir hafta kimse kımıldamaya cesaret edemezdi artık.
Arkadaş gibiydik bazılarıyla. Matematikçimiz Mustafa bey örneğin. Tüccar Mustafa idi lakabı öğrenciler arasında. Derse hep erken gelir, öğrencilere derslerinde yardımcı olması için kendi bastığı, problem çözümlerini içeren „fasikül“ leri, basım masrafını karşılayacak bir fiata satardı. Bir ayağı hafifçe aksadığından, yanında çantasını ve eşyalarını taşımak isteyen birkaç öğrenci bulunurdu daima. Sonra onlarla kantinde saatlerce oturur, çeşitli konularda çene çalardı.
Hayrandık bazılarına. Kimyacımız Nefise hanım örneğin. Her mevsim ince uzun endamına çok yakışan en şık tayyörleri içinde okula gelir, hiç makyaj yapmadığı halde, düzgün taralı saçları, asil duruşu ile hepimizi etkilerdi. Ders esnasında gözlerimizi ayıramadığımız bir özelliği de, her an bakımlı, uzun kırmızı tırnaklı güzel elleriydi. Dersi çok iyi anlatır, içimizdeki en dalgacımız bile, dersin sonunda neden bahsettiğini kavramış olurdu.
Kızardık bazen onlara. Kırılırdık. Haksız yere notumuzu kırdıklarına inandığımızda, ya da diğerlerine nazaran ayrımcı davranış gösterdiklerini düşündüğümüzde. Genç ve deneyimsiz yüreklerimizde, böyle bir sebepten açtıklarına inandığımız yaralar, bazen bizi sonsuz üzerdi. İyi bir not alıncaya veya ayrımcı davranış gösterdiğine inandığımız örneğin İngilizce’cinin, başka bir seferde bizi övdüğü ana kadar.
Bazen de aşık olurduk onlara. Herhangi bir öğretmenine, herhangi bir zamanda aşık olmamış öğrenci var mıdır? Resim hocamız Nejat bey örneğin. Siyah dalgalı saçları, yemyeşil gözleri, ustaca seçip giydiği şık kıyafetleri ve karma okulumuzun hemen tüm kız öğrencilerinin iç geçirmesine sebep olduğunun farkında değilmiş tavırları ile, kolunun altında resim kartonları ile ortalıkta dolaşır, okulun tiyatro grubunun da yöneticisi olarak, öğrencilerinin sanata ilgi duyması için uğraşırdı.
Erkek öğrencilerin kalplerinin atış hızını arttıran kadın öğretmenlerimiz de vardı elbette. Uzun sarı saçları, kalemle çizilmiş hilal kaşları ve aşırı titizliği yüzünden derslerini genelde ayakta vermesi ile ünlü edebiyatçımız Şecaat hanım örneğin. Kıt not vermesi alışkanlığından ve Türkçe konusunda da gösterdiği aşırı titizliğinden ötürü, bazı öğrenciler adının ilk harfini değiştirip “F” yaparlardı ama, öğrencilerinin, titizlenmesinin meyvelerini hayat boyu topladığını da kimse inkar edemez.
Her birinin kendi yaşam zorlukları, mücadeleleri, özel sorunları da vardı elbette. Ama bizler, bütün bunlardan haberdar değildik bütün bu zamanlarda. Okulun kapısından içeriye girdiklerinde, tüm dertlerini dışarıda bırakmış olarak, artık ancak tek bir şey idiler her zaman: Bizim öğretmenlerimiz!
Kimbilir kaçı hayattadır, kaçı artık aramızda değildir?
Onlar, bizim çocukluktan çıkmaya çalışan gencecik yaşamlarımızın yol gösteren ışıklarıydılar. Hiçbirini unutmadık. Bazılarının isimlerini unutmuş olsak bile, tarzlarını, tavırlarını, sözlerini, yüzlerini hiç unutmadık. Unutmayız da!
24 Kasım Öğretmenler günü, tüm öğretmenlere kutlu olsun!
Sevgili Işık, yorumunuza teşekkür ederim. Cevabı benim yerime adminimiz vermiş.Ona da teşekkür ederim. Dediğini yapmaya çalışacağım:)Görüntüyü ben de pek beğenmiyorum:)"Her paragrafa yorum isteği" beni gülümsetti. Yoruma cevap verilmemesinden yana değilim. Her yorum değerlidir. Selam ve sevgilerimle.
3 Yorumlar
Gerçi yorumlara genelde kimse cevap vermiyor.
Şunu belirtmek isterim paragafların aralarının çok açık olması hiç hoş bir görüntü vermiyor.