Söyleyecek sözü olan, derdi olan, bir şeylere öfke duyan insanların, kendilerini çok daha net ifade edebilmeleri özelliğini bugün Canan Tan’da bir kez daha gördüm. Güzel konuşuyor, kendisini çok iyi ifade ediyor.
Canan Tan, keyif için yazdığını, eczacı olduğunu, edebiyat eğitimi almadığını ve bunu yazarlık için çok da gerekli görmediğini söyledi. Yaşar Kemal ve Tarık Dursun K.’yı örnekledi. (Diğer dinlediğim söyleşide, söyleyecek sözü olan her insanın yazabileceğini belirten Ayşe Kulin de onunla aynı noktada duruyordu.)
Piraye’yi kendi miladı olarak niteleyen yazar, yayın dünyasındaki içten pazarlığı, farklı hesapları ve kendine dönük tutumları basında çıkan yorumlardan alıntılar yaparak ve okuduklarını değerlendirerek paylaştı. Konuşması bir tür kişisel iç döküş ve hesaplaşma gibiydi. Aslında sert bir üslubu olmadığını ama art niyetli yazılara sessiz kalmasının da bir tür kabul gibi algılanmasını istemediği için konuştuğunu belirtti. Kendisi için önemli olanı kestirmeden açıkladı:
“Ben çok okura ulaşmaktan yanayım. Aslolan okurlarımdır. Edebiyat camiasının ne dediği önemli değil.”
Anladığım kadarıyla en çok içerlediği yazı, Cumhuriyet Kitap Eki’nde çıkan bir eleştiri… Ad vermeden, “Türkiye’nin en ciddi yüzlü gazetesinin kitap eki”nde yayınlandığını söylediği yazıda geçen, “40 milyar böcek yanılmış olabilir mi?” sorusunun altında yatan anlam onu çok üzmüş. Yazıda, okurların, pisliklere yapışan pislik böcekleri gibi gösterildiğine dikkat çekti ve dolayısıyla kendisi gibi “çok satan”lara yönelik eleştirinin kabalığına ne kadar üzüldüğünü, kızdığını anlattı. Doğan Hızlan’ın bu yaz yayınlanan bir yazısından beğeniyle söz etti. O yazıda, son dönemde, kendisi, Elif Şafak, Ayşe Kulin vb. kadın yazarların erkek yazarlara göre neden daha çok öne çıktığının irdelendiğini aktardı.
0 Yorumlar