Banner

Kafes’lendik...

Son birkaç yıldır her yeni haber, ortaya atılan her belge ve gündeme düşen her iddiayla “şok” olmayı da alışkanlık haline getirdik/getirdiler...

Öyle ki, her yeni sarsıcı bilgide “ne kadar kansız insanlar varmış” demekten kendimizi alamıyoruz. Nasıl böyle bir oluşumun içerisine girerler, nasıl böyle vahşet senaryoları üretirler, nasıl masum insanların ölmesini önemsemezler, nasıl hak etmedikleri makama oturmak için bu kadar vahşetin altına imza atarlar, diye...

Cevabını bulmak elbette güçtü...

Çünkü gözünü kan bürümüş, kana susamış insanlar nerede, hangi makamda, hangi kurumda, hangi kuruluşta veya hangi ülkede olursa olsun benzer işleri yapmaktan çekinmediler/çekinmeyecekler de...

Örneklerini çok gördük...

Sadece bizim ülkemizde bile Dersim’de neler yapılabildiğini...

1960’da ne zalimlikler, ne vahşilikler yapılabildiğini...

12 Eylül’e gelmeden ve 12 Eylül sonrası ne insanlık dışı işler yapabildiklerini ve bütün bunları yapanların insanlıktan nasibini almamış, kana susamış insanlar olduğunu hep birlikte gördük, bazılarımız bizzat yaşadı, bazılarımız tüyler ürperten iddiaları hikâye tarzında dinledi...

Hafıza tazelemek isteyenler “Bu kalp seni unutur mu?” adlı diziyi izleyip, ne şerefsizliklerin yapıldığını bir daha hatırlasın...

Sonra Ayışığı”na kapıldık...

Sarıkız’la sarsıldık...

28 Şubatçılar çıktı meydana, 27 Nisan’da bir kez daha çirkin yüzlerini gösterdiler...

Doymuyorlardı!

O kadar adi, o kadar alçaklardı ki, dünyayı versen doymayacaklardı...

Sonra Ümraniye’de bir gecekonduda ortaya çıkan silah ve mühimmatlar, yıllardır adı hep kulaktan kulağa yayılan “Derin Devlet” paranoyasının “Ergenekon” olabileceğini gösterdi.

Suçlamalar hep bir terör örgütünü gösteriyordu ve diğer terör örgütleriyle de kol kola...

Birisi sağda, birisi solda ama aynı amaca hizmet ediyorlardı...

Yetmedi “İrticayla eylem planı” çıktı, altındaki imza “onun” denmesine rağmen 48 saat bile içeride kalmayan çiçek gibi albaylar, jet hâkimler, “gönüllü” avukatlar, “gerçeği araştıran savcılara yüklenen” vatanseverler(!) gördük...

Çoğundan iğrendik tabii...

***

Şimdi de “kafes” adı verilen bir başka iğrenç planla tanıştık...

Hayli detaylı ve çok ince(!) düşünülmüş planı okurken tüyleriniz diken diken olabilir ama ben bütün detaylardan değil de, bir tek eylem hazırlığından iğrendim, nefretim katbekat arttı...

Koç Müzesi’ne hediye edilen Uluç Ali Reis Denizaltısı’nda 14 Kasım 2008 tarihinde TNT kalıpları bulunmuştu...

Kafes planına göre bu TNT’ler patlatılacaktı...

Buraya kadar olanı her terör örgütü planlayabilir...

Ama ya diğer detay...

Denizaltındaki bomba patlatılacaktı ama bunun için oranın kalabalık olması gerekiyordu...

Böylece daha çok ses gelecek, daha çok acı çekilecek, ülke daha çok karışacaktı.

Kalabalık kimlerden oluşacaktı?

Masum öğrencilerden...

Minik yavrularımızdan...

Bunun için “denizaltının reklâmını okullarda daha çok yapma” fikri ağır basmış ve öğrencilerin çok geldiği bir zamanda patlatılmayı planlamışlar...

İşte bundan iğrendim...

Elbette daha önce Müslümanlara yönelik yapılanlar...

Alevilere yönelik iğrenç planlar...

Kürtleri hedef alan planlar...

Hükümeti devirmek için kurgulanan senaryolar...

Belli bir cemaate yönelik olanlar...

Fişlenenler, telefonu dinlenenler, e-maili didik didik edilenler...

Daha neler neler...

Hepsi iğrençti elbet...

Şimdi de gayrimüslimlere yönelik iğrenç planlar kafes’te...

Batıda ülkeyi zora sokan “bakın Müslümanlar katil” dedirtecek senaryolar...

Ve göçüp giden binlerce masum insan...

Ülkeye hediye bırakılacak karartılmış bir gelecek...

Bunların hepsi iğrenç..

Ama öğrencileri denizaltına toplayıp, TNT’leri patlatma fikri bir insandan çıkmış olamaz.

Yok, bu kadar aşağılık insanlar bu ülkede barınıyor olamaz...

Yoksa yanılıyor muyum, çok mu var?
Naif Karabatak
23 Kasım 2009

Yorum Gönder

0 Yorumlar