Banner

Bırak ulan kızı / Hatıra defterimden



Tahammülü yüksek bir adam gibi gözüksem de hayatta tahammül edemediğim şeyler vardır. Densizlik veya haddini bilmemek bunların başında gelir. Kenan Doğulu'nun albümündeki gibi bir rütbe veya protokol düşkünlüğüm yok ama densiz insanların haddini bilmesi taraftarıyımdır.

Nelere kızarım mesela:
Yaşça büyüklere saygısızlık edilmesine. Bir evladın ana-babasını azarlamasına. Eşini sokakta veya başka insanların içinde azarlayan kadın ya da erkeğe (maalesef çoğu zaman erkektir azarlayan) Çocuğunu sokakta döven (özellikle kadın)lara. Bazen de haddini bilmez, durması gereken yerden habersiz sinir edici bir şekilde konuşup duran kişilere.

En dayanamadığım şey ise masum bir çocuk ağlaması, çığlığıdır. İçim parçalanır, canını yakan anne babası da olsa duramam yerimde. Dellenir, huzursuzlanırım ve olaya karışırım...

Genciz, lise çağlarımız. Bir pazar günü sokakta bir kız çocuğu haykırıyor. Çığlık çığlığa ağlayıp, imdat diye haykırıyor çocuk. Baktım; iki üç tane delikanlı. Bir tanesi çocuğu kollarından tutmuş, belediyenin kazdığı su kanallarına atmaya çalışarak korkutuyor.

—Bırakın lan kızı!.
Tarzında bir Yeşilçam efekti patlatmış olmalıyım herhalde ki; çocuğu bir kenara bırakıp 3 kişi birden üstüme geldi. Bir tanesi uçan tepikle saldırdı ki, nasıl oldu bilmem ama gelişine bir çaktım yumruğu yüzüne, çamurun içine düştü. Diğer ikisi ise hemen araya girdi.

—"A
bi niye kavga ediyorsunuz
? Etmeyin ayıptır." diye.
Ben ise "-Ben kavga etmiyorum. Kız çocuğunu korkutuyor. Bırak diye seslendim ama adam üstüme yürüdü" derken. Bir baktım ki sırtım duvara dayanmış. İki kişi kavga etmeyin diye diye ellerimi tutup, duvara yasladılar. Diğeri yerden bir tahta almış, burnuma burunuma vuruyor. Ben kurtulmak için çırpındıkça diğerleri "Aman abi kavga etmeyin!" diye hala ellerimi tutuyorlardı.

Uzun lafın kısası bir güzel sopa yedim. Ağzım, yüzüm kan içinde kaldı. Şükür ki burnum kırılmadı ama kızı da kurtarmıştım ya kötü adamların elinden...
Sonradan öğrendim ki; o it herif dayısı ya da amcasıymış kızın ve korkutuyormuş yeğenini. Nasıl bir sadist zevk alıyordu ise. Benim de sopadan yana nasibim varmış ki dilimi tutamayıp olaya karışmışım...

Sonra ne mi oldu? Bizim mahalleden bir dahaki geçişlerinde 3–5 arkadaş toplanıp biz de bir güzel dövdük onları. Ancak bunun benim sızlayan ve kanayan burnuma yararı olmadı tabi. Çünkü, askere gidene kadar burnum çeşitli aralıklarla kanamaya devam etti. Ta ki; burnumdaki bir kılcal damarı yaktırana kadar...

Bu olaydan bir kaç ders çıkardım :

1- Yurdum insanı öz yeğenine işkence etmekten zevk alacak kadar öküz olabilir.
2- Bilip bilmeden her halta burnunu sokmayacaksın.
3- Her zaman sırtını sağlam duvara dayamak iyi değildir.
4- Kavgayı her ayırmaya gelen iyi niyetli olmayabilir, ona da çakacaksın bir tane.
5- Kanayan burnun da olsa, kanını yerde koymayacaksın.

Yorum Gönder

0 Yorumlar