Hayata dair dersler 1, İletişim
Hayata dair dersler 2, kurallar
Bu gün sizlere kabullenmekten bahsetmek istiyorum. Her anlamda kabullenmek
olarak düşünebiliriz aslında. O kadar geniş bir çerçeveye sahip bir kavram ki
kabullenmek sanırım hepsini anlatmaya gücüm yetmeyecektir. Bu sebepten dolayı
biraz daha özel ve bölünmüş bir anlatımı seçeceğim. Elbette bu kadar geniş bir
kavram üzerine konuşurken anlatacaklarımın okuduklarım ve yaşadıklarım ile
ilgili olduğunu tekrar etmek istiyorum. Bu yazı dizisini de bu sebepten
yazıyorum zaten bazı kavramların daha detaylı olarak açıklanması gerektiğine
inanıyorum.
Kabullenmeyi düşündüğümüz zaman iki çeşit kabullenme ile karşılaştığımızı görürüz.
Bunların ilki olumlu kabullenme iken diğeri olumsuz kabullenmedir. Olumlu
kabullenme diğerine göre nispeten daha kolaydır. Bunun içinde olumlu olayları
kabullenmemiz var. Yaptığımız bir başarıyı, olumlu bir gelişmeyi veya bizi
mutlu eden her şeyi bu sınıfın içine sokabiliriz. Genelde herkes olumlu
kabullenmeyi yapabilir. Sonuçta bu kabullenme güzel duyguları ve başarıyı
beraberinde getirir ve herkes bunları kabullenmek ister.
Elbette bu noktada olumlu kabullenmenin içinde birkaç farklı ayrışma
olduğunu görürüz. Bu ayrımlarda basitçe gerçek ve kandırma olarak
düşünülebilir. İlki gerçekten yaptığınız bir işin veya başınıza gelen bir
olayın olumlu sonuçlanması ile alakalı iken diğerinde ise kişinin olayın sonucu
çarpıtarak olumsuz bir gelişmeyi olumlu göstermeye veya görmeye çabalaması
vardır. Oldukça ince bir ayrım ile karşı karşıya kalıyoruz bu noktada. İlk
durumu açıklamaya çok gerek olduğunu düşünmüyorumdur. Üniversiteye kazanırsınız
ve bu sizin için olumlu bir kabullenmedir. Sonra bu başarınız ile gurur
duyarsınız. Diğerinde ise olumsuz bir olayı olumlu gösterme çabası vardır.
Üniversite örneğine gelecek olursak eğer bir dersten kaldıysanız veya sınıfı
geçemediyseniz bu durumu olumlu bir şeymiş gibi gösterme çabası hâkimdir ve bu
olayı kendisine ve etrafına olumluymuş gibi göstermeye çalışır kişi "zaten
okulumu seviyorum ben hemen bitmesini istemiyorum" diyerek.
Olumlu kabullenmeyi bu şekilde düşünebiliriz. İki farklı parçaya ayrılsa da
ikisinin de kişi üzerindeki etkileri güzeldir. Tabi ikinci bölümde kişi kendine
ve etrafına yalan söylediği için belirli miktarda sahteliği içinde barındırır
ama genelde bu çok büyük bir sorun oluşturmaz.
İkinci kabullenmenin ise olumsuz kabullenme olduğunu söylemiştim. Olumsuz
kabullenme olumsuz bir olayı kabullenme çeklindedir. Bu bölümü örnekler
üzerinden anlatmak istiyorum. Mesela üniversite örneği üzerinden gidecek
olursak eğer ve kişinin üniversiteden atıldığını düşünürsek bunun olumsuz bir
durum olduğunu görebiliriz. Bu noktada kişinin önünde iki seçenek vardır.
Bunlardan ilki "zaten bölümümü sevmiyordum" diyerek kendine yalan
söylemek diğeri ise içinde bulunduğu duruma üzülmektir.
Kişi bu iki durumdan herhangi birini yapabilir ve iki davranışının sonucunda
da farklı olaylar yaşayacaktır. Bu esnada başka bir örnekle devam edelim ve
diyelim ki kişi kız arkadaşından ayrılmış olsa ve bu ayrılık onun istemediği
bir şekilde olsa. Son zamanlarda bunu çokça görüyoruz etrafımızda ya hani hatta
o kişi aldatılmış olsa. Farklı bir kabullenme aşamasına geldiğimizi görüyoruz.
Kişi ya sevgilisinin onu terk edip başka birisine gittiğini gerçeğini kabul
edecektir ya da kendine yalanlar söyleyecektir. İsterseniz o yalanlara biraz
bakalım.
İlk çeşit yalanda o böyle bir şey yapamaz vardır ve kişinin kabullenmeme
isteğinden doğar. Birçoğumuzun deneyimlediği bir olaydır aslında bu. Sebepleri
farklı olsa da birçoğumuz bu duruma aşinayızdır ve bu aslında
"reddediş" aşamasıdır. Bu aşamada kişi olayı reddeder ve kabul etmez.
Hatta olayın gerçek yüzünü ona anlatmaya çalışanlara da karşı çıkar.
İkinci aşamada kendini kandırma vardır ve daha çok "zaten bana göre
değildi o" gibi cümleler sarf edilir. Bu da oldukça yaygın bir davranış
biçimidir. "Kaçış" ismindeki bu aşamada kişi olaylardan kaçar ve
kendi zihninde olayın farklı bir yanılsamasını üretir. "Zaten ayrılmayı
düşünüyordum ben" gibi bir cümle bu aşamanın içinde söylenir.
Aslında kabullenme konusunda bu maddeyi biraz daha detaylandırmak istiyorum
çünkü burada henüz anlatmadığım bir aşama daha var. "Suçlama"
ismindeki bu aşamada kişi kendisini veya karşısındakini suçlar. "Hep benim
yüzümden böyle oldu" veya "onu yeteri kadar sevmedim" diyebilir
kişi. Hatta "ona hep yanlış davrandım", "onu fazla boş
bıraktım", "hep yanlış insanı buluyorum" gibi cümlelere bu
aşamada sıkça rastlanır. Bence kabullenmenin en önemli bölümü budur çünkü bu
bölüm kabullenme ile büyük bir tezatlık içindedir.
Daha önce söylediğim gibi iki çeşit suçlama vardır. Bunlardan ilki kendini
diğeri ise bir başkasını suçlamaktır ve suçlama devam ettiği için kabullenme
asla gerçekleşmez. Kabullenme gerçekleşemediği için de kişi olayın etkisinden
uzun bir süre kurtulamaz. Eğer bir ayrılıktan bahsediyorsak günlerce, aylarca
hatta yıllarca bu acı devam edebilir. Örneklere geçmek gerekirse bir kızı
tanımıştım. Hikâyesi ise şu şekildeydi eşi onu terk edip gittiği için büyük bir
boşluğa gitmişti ve takıntılı bir hale bürünmüştü. Eşinin onu neden terk
ettiğini yıllarca düşünmüştü ve bu düşüncelerle geçen her anında hayatından
uzaklaşmıştı. Onunla böyle bir dönemde tanışmıştım ve benden yardım istemişti.
Ona elimden gelen tüm desteği sundum ve uzun bir süre sonra takıntılarından
kurtulabildi. Bu süre boyunca yaptığımız konuşmalarda ona aşılamak istediğim
tek bir düşünce vardı "her şey senin suçun değil." O tüm olayların
sebebini kendisine yüklediği için bu yükün altından çıkamıyordu ancak gerçekte
eski eşinin de birçok hatası vardı ve o hatalardan sadece kendisi sorumluydu.
Bir başka benzer örnekte ise bir kız tanımıştım ve onunla da uzun bir süre
boyunca konuşmuştum. O da benzer bir şekilde onu terk eden eski erkek
arkadaşına takıntılı duygular besliyordu. Neden onu terk ettiğini sürekli
olarak sorguluyor ve ileriye doğru adımlar atmakta güçlük çekiyordu. Ona da
benzer kelimelerle yaklaştım ve her şeyin onun suçu olmadığını söyledim. Belki
onun hataları vardı ama bir insanın bir başkasının hatalarını sırtlaması ağır
bir yüktür ve bu yükle başa çıkmak oldukça güçtür. Ona elimden geldiği kadar yardımcı
olmaya çalıştım. Fakat o asıl kabullenmeyi onu terk eden eski sevgilisi ile
konuşma fırsatı bulduğunda yaşadı. Eski sevgilisi onunla birlikte olmadığı için
terk etmişti ve bu noktada kendi üzerine aldığı tüm hataları bıraktı ve
hayatına devam etti.
Benzer örnekleri bir anne çocuğuna karşı da hissedebilir. Anne çocuğunun
yaptığı tüm yanlış davranışların yükünü üstüne alabilir ve bu anne için oldukça
büyük bir yüktür. Hatta gördüğüm kadarıyla bu tarz bir yük anneleri
tüketebilir. "Onu doğru yetiştirseydim böyle olmazdı" gibi bir cümle
bir anneyi hayata küstürebilecek güve sahiptir. Ancak anne oğlunun yaptığı tüm
davranışların yükünü üstlenemez. Sonuçta oğlunun bir kişiliği ve kimliği vardır
ve yaptıklarından kendisi sorumludur.
Örnekler çoğaltılabilir elbette ancak anlatmak istediklerimin yeteri kadar
açık olduğunu düşünüyorum. Kabullenmeyi öğrenmemiz gerek bizim. Erkek
arkadaşınız sizi terk ettiği zaman "demek ki o benim için yanlış
biriymiş" demeyi bilmeniz gerekiyor. Bunu yaparak benim yüzümden terk etti
gibi anlamsız suçlamalardan da uzaklaşmış oluruz. Hatta kabullenmek kişinin ne
yaşarsa yaşasın mutlu olabilmesini sağlar. Hastalıklarda böyledir mesela. O
hastalığı kabullendiğiniz an onunla yaşamayı öğrenirsiniz. İnsanlarla da
böyledir o insanı kabullendiğiniz zaman onunla veya onsuz yaşamayı
öğrenirsiniz. Bir işten kovulduğunuz zaman suçu kendinizde aramak yerine demek
ki bu iş bana göre değilmiş diyebilmeli veya patronlar yüzünden demeyi
başarabilmeliyiz.
Elbette bu noktada küçük bir ayrıntı var ki kabullenmek tüm suçu karşı
tarafa atmak değildir. Kabullenmek daha çok sebep her ne olursa olsun bu olay
oldu diyebilmektir. Sonuçta kimin suçlu olduğu olayların sonucunu
değiştirmeyecek kız arkadaşı onu aldatan adama hiçbir fayda sağlamayacaktır. Kabullenme
aşamasından sonra kişi olayları inceleyerek hata yaptığı noktaları görebilir ve
gelecek için onları düzeltebilir.
Son söz olarak bir olayın tüm sorumluluğunu tek bir insanın almasının yanlış
olduğu tekrar etmek istiyorum. Eğer elinizi kaynar su dökerek yakarsanız bu
sizin hatanızdır ama bunun içinde yer çekiminin payının olduğunu unutmayın veya
ocağı çok açarak demliğin sapının ısınmasını sağlayan bir başkasının payı
unutulmamalıdır.
Kabullenebilmeyi öğrenmek gerekli. Şu hayatta yapması en zor ikinci şey olsa
da yine de kabullenebilmeliyiz. Ancak bu şekilde mutluluğa ulaşabiliriz.
- Genel
- Edebiyat
- __Şiirler
- __Öykü
- __Kitap
- __Mizah
- __Bilim Kurgu
- Makaleler
- __Günlük
- __Denemeler
- __Gazete
- __Köşe Yazıları
- Kültür Sanat
- __Sinema
- __Tiyatro
- Özel Günler
- __23 Nisan
- __Kadınlar günü
- __Anneler günü
- __Babalar günü
- __Sevgililer günü
- __Öğretmenler günü
- Kampanya vs.
- __Anket
- _Röportaj
- _Günün konusu
- _Günün sorusu
- Seyahat
- _Gezi
- _Tatil
- _Fotoğraf
- Spor
- _Yarışma
- Sağlık
- _Yemek
0 Yorumlar