Banner

Kukla adam





Kız salonundaki koltuğunda oturuyor duvardaki saatine bakıyordu. Akrep le yelkovanın yolculuklarını izlemek hoşuna gidiyordu. Zamanın geçtiği hissedebilmek için güzel bir yöntemdi onun için. Genelde zamanın geçtiğini anlayamazdı. Hatta bazı zamanlarda zamanın yavaşladığını hissederdi. Birim zaman içinde aklından geçenlerin sayısı fazlalaştıkça o duygusu güçlenir ve kaybolduğunu hissetmeye başlardı. O akşamlardan birindeydi. Bu yüzden var saatinin üzerindeydi. Eğer zaman gerçekten yavaşlıyorsa bundan emin olmalıydı. Zamanda bir yavaşlama oluyorsa bir sorun yoktu. Ancak zaman kendi bildiği şekilde akmaya devam ediyorsa o zaman içinde büyük bir sorun vardı. 

Her ne kadar başka şeyler düşünmeye çalışsa da zihninde kendini sürekli tekrarlayan bazı cümleler vardı. O cümlelerin varlığı onu mutsuz yapıyordu. Başka insanlar ve onların yaptıkları aklına geliyor daha sonra kabuk tutmaya başlamış yaraları tekrardan kanıyordu. Geçmişten gelen bir yara bu şekilde kalıcı olurdu. Hele şimdiki zaman dilimi içinde yaşananlar aynı yaraya denk düşüyorsa daha kolay kanardı geçmişi. Aslında kimseye güvenemiyordu o. Kime güvendiyse bir şekilde ona ihanet etmişti. Etrafındaki herkes onun arkasından konuşuyordu. Yüzüne gülüyor ve arkasını döndüğünde konuşmaya başlıyordu. Onların söylediği cümleler önemli değildi sadece anlattıkları gibi birisi değildi ve bu farklılık canını yakıyordu. 

Aslında her şeyin temelinde onun farklılıkları vardı. Saç rengi farklıydı mesela, gülüşü farklıydı. Mutluluğu aradığı yerde farklıydı. Mesela uzun bir susuştan sonra söylediği ilk kelime herkesten farklıydı. Anlam arayışı içindeydi anlamsız bir dünyada. Bu yüzden herkese yabancı duruyordu. Siyah bir dünyaya düşen beyaz bir gölge gibiydi o ve o dünyada kimse beyazı sevmezdi. Beyaz olabildiği için farklıydı o. Gülümsemesinde gün doğumu saklı olduğu için farklıydı. O üzgün olduğunda güneşin battığı için farklıydı. Renkli kuşlar şarkılarında onun adını söylediği için farklıydı. Ve sistem farklılıkları sevmezdi. Bu yüzden hep dışlanırdı o.

Evinde koltuğunda oturmaya devam ederken saniyeler her zamanki gibi hareket etmeye devam ediyordu. Zamanı durdurabilmeyi diliyordu o vakitlerde. Eğer zamanı durdurabilirse daha fazla düşünemezdi ve daha fazla düşünemezse unutabilirdi. Eğer unutabilirse zamanın yavaşlamasından memnun olabilirdi. Neden farklı olduğu sorguluyordu çoğunlukla ve cevabını asla bulamıyordu. Cevapsız soruları sevmiyordu aslında ama sorduğu soruların cevapları olmadığı için sevmemesinin bir anlamı olmuyordu.

Siyah saçlarını kesmek istiyordu bazen. Siyah gözlerinin rengini değiştirmek, gülümsemesindeki bir heceyi silmek istiyordu. Bunları yaparsa herkes gibi olabilir, belki yalnızlığını bile unutabilirdi. İmkansızı düşlüyordu sadece. Kendini kimsenin tanıyamadığını düşünürdü hep. Bir isimdi onlar için, gülümseyen, fotoğraf çektiren, mutlu bir kızdı. Oysa kimse bilmezdi içindeki boşlukların büyüklüğünü. Birisi bilseydi sessizliklerinde saklı olan cümlelerin sayısını o an çıldırabilirdi. Bu yüzden kimse tanımazdı onu, korkarlardı gecelerinden.

Bu şekilde hissettiği zamanlarda kendinden kaçmak için bir yol arardı. Yoksa kendini daha derine sürüklerdi ve bunu sevmezdi. Bu yüzden kitap okurdu o. Aslında sadece okumakla kalmaz o kitabın içine girerdi. Hikayenin sokaklarında dolaşır, karakterleri tanır ve onu değiştirmeye çalışırdı. Çoğu zaman başaramazdı hikayeleri değiştirmeyi. Yine de denemekten hiç vaz geçmezdi. Ancak başka bir dünyaya gittiğinde unutabiliyordu yaşadıklarını. Bu yüzden bir süre önce aldığı hikaye kitabını aldı ve yavaşça açtı. Daha sonra rastgele bir hikaye seçti içinden ve okumaya başladı.

Okumaya başlamasıyla birlikte kendini terk edilmiş bir binanın giriş katında buldu. Duvarların bir bölümü yıkılmıştı. Gece vaktiydi. Dolunayın ışığı duvarlardaki yıkıntıların arasından binanın içine giriyor ve etrafı aydınlatıyordu. Havada asılı kalmış yoğun bir hüzün kokusu vardı. Onu solumak bile insanın adımları yavaşlatmaya yetiyordu. Binanın alt katında dolaşırken etrafını inceliyordu. Yerlerde biriken toz parçalarını ölçüyor, üzerlerine sinen yalnızlığı hesaplıyordu. Bir ayak izlerine bakıyordu ki evin içinde sürekli dolaşan bir çift ayak izi vardı. O ayak izleri sadece dış kapı ve merdiven arasında dolaşmıştı. Bu da üst kata çıkması gerektiğini söylüyordu ona.

Merdivenleri sessiz adımlarla tırmanırken etrafını incelemeye devam etti. Duvarlara asılı panolarda karmaşık resimler vardı. Her resim siyah, mor ve koyu bir maviden oluşuyordu. Elbette anlattığı hikayeler vardı onların ama o hikayelerin ne olduğu öğrenemedi. Belki hikaye karakterine sorabilirse öğrenebilirdi. Düşüncelerinin arasında ilerlerken bir üst kata çıkmıştı. Orası da giriş katı gibi boştu. Sadece ahşap parçaları serpilmişti etrafa ve her yerde talaş vardı. Talaşın üzerinde bir üst kata çıkan ayak izlerini gördü. Ahşaplar bir amaç doğrultusunda yontulmuştu sanki.

Bir üst kata çıkarken gördüğü tablolarda sadece siyah renk vardı. Sorulacak sorular listesine bir madde daha ekledi bu esnada. Üst kata çıktığında etrafta ahşaptan kollar gördü. Ahşaptan bedenler, ahşaptan bacaklar her yerdeydi. Ancak hiçbiri tamamlanmamıştı. Hepsi eksikti onların ve gördükleri o evde neler olduğunu daha fazla merak etmesini sağlamıştı. Her parça yetişkin bir erkeğin bedenini taklit etmek için yapılmıştı sanki. Ancak yapılırken beğenmemiş ve bir köşeye fırlatılmıştı. Nasıl bir hikaye vardı o evin içinde.

Tahtadan organların arasında dolaşmaya devam ederken bir üst kattan güçlü bir motor sesi ve kesik bir çığlık duydu. Daha sonra çok kısa bir zaman içinde çığlık sesi kendini tekrarladı. O kadar büyük bir acı vardı ki o çığlığın içinde büyüklüğü kızı korkutmaya yetmişti. Hızlı adımlarla merdivene doğru ilerledi. Daha sonra adımlarını hızlandırarak çıkmaya başladı merdivenleri. Artık tabloların içinde resimler yoktu.

En son basamağı tırmandığında karşısında büyük bir makine gördü. Makineye bağlı bir testere vardı ve kan kırmızısı bir renk etrafa saçılmıştı. Makineye bağlı bir adam vardı. Sağ eliyle sol omuzunu tutuyor ve onu doğru bastırıyordu. Kız gördüğü sahne yüzünden çığlık atmak üzereyken son anda durdu. Adamın sol kolu kopmuş bir şekilde yerde duruyor ve onun yerine ahşaptan bir kol yerleştirmeye çalışıyordu. Testerenin üzerinden damlayan kanda bu sebeptendi. Kız gördüğü görüntü karşısında hareket edemezken adamın makinenin üzerinde ayarlar yaptığını gördü. Bu esnada etrafındaki tahtadan organları fark etti. Adam tekrardan kendini makineye bağlayıp onu çalıştırdığı sırada hızlı adımlarla ona doğru koşup "sen, ne yaptığını zannediyorsun" diye bağırdı.

Adam sesi duyunca yattığı yerden doğruldu ve kıza doğru baktı. Ne söyleyeceğini bilmeden bir süre boyunca durdu, yapacak bir açıklama aradı ama bulamayınca susmaya karar verdi. Bu yüzden konuşan tekrardan kız olmuştu "dur sakın yapma." Ancak adam onu dinlemeyip tekrardan uzandığı sırada kız ona doğru koştu ve tahtadan elini tuttu "lütfen kendine yapma bunu."

O esnada kıza yakından bakma fırsatı buldu adam. Yüzündeki korkmuş ve endişeli ifadeyi inceledi. Daha sonra yüksek bir ritimde atan kalp atışını dinledi. "Engel olma bana" dedi sonra keskin ve sert bir biçimde "bu bedeni istemiyorum ben."

Bu sözler üzerine daha fazla şaşırmıştı kız hele bacaklarının da tahtadan olduğu görünce bayılacağını düşündü. Midesinden gelen bir sıvı boğazından yukarıya çıkmaya başlamıştı. "Ne yapmaya çalışıyorsun sen" dedi diğer eliyle adamın tahta olmayan diğer kolunu tutarak. Bir soru sormuştu ama alacağı cevap onu daha fazla korkutuyordu. Adam ona "kukla olmaya çalışıyorum" dediği sırada ise serin bir rüzgarın etrafında dolandığını hissetti ve gözleri kararmaya başladı.

Kız yarı baygın bir şekilde yere doğru düşerken adam onu belinden kavradı ve kendine doğru çekti. Daha sonra kızın yanına oturmasını sağladı. Bir süre boyunca hiç konuşmadılar, kız ise bayılmadı. Daha sonra "neden kukla olmak istiyorsun?" diye sordu. Adam "kukla olup bir kenarda unutulmak istiyorum ben. Silinmek istiyorum bu hayattan. Sonra kuklaları seven birisinin evinde kalmayı düşlüyorum."

Kız adamın gözlerinin içine baktı ki o gözlerden bir tanesi tahtadandı. Daha sonra adamın tahtadan olmayan elini tuttu "kukla olmak hiçbir şeye çare olamaz ki. O zaman öldür kendini. Kukla olursan kalbin olamaz ki senin. Kalbini sökemezsin mesela." Kız konuşurken adam kafasını çevirip sol tarafında masaya doğru baktı. Kız da o tarafa doğru bakınca tahtadan yapılmış bir kalp gördü. "Bunları istiyor olmazsın" dedi ardından "bunlar kendine yapamazsın."

"Bir kukla olsam" dedi adam "beni evine alır mısın? Canın sıkıldığın zaman dertleşir misin benimle? Mesela kuklan olsam senin ve geceleri yanında yatsam. Ne demek istediğimi anlamıyorsun değil mi?" Kız adam konuşurken ona sarıldı ve ağlamaya başladı.

"Ne gerek var ki kukla olmana. Buyur gel yalnızlığıma" yaşlarla dolu olan gözleri ile adama bakıyordu. Yalvarıyordu sessiz bir şekilde. Daha sonra adam kızı hafifçe geriye doğru itti "hadi git buradan. Beni tanımıyorsun ve bu yüzden bütün sözlerin. Lütfen uzaklaş benden."

Adam tekrardan uzanırken kız gitmek yerine onun üzerine uzanmayı tercih etti. Birbirlerinin nefesini hissettikleri sırada "gitmiyorum" dedi kız. Adam kızı üzerinden kaldırmaya çabalasa da tahta kolu yeteri kadar güçlü değildi. Aralarındaki mesafe bir arşından çok daha kısaydı. Kız kollarını adamın boğazına doladı daha sonra onun kulağına doğru eğilip "seninle birlikte bende kukla olmak istiyorum" dedi. Hayatı boyunca hiç bu kadar emin bir şekilde konuşmamıştı.

Adam kızın gözlerinin içine baktı onu daha önce bir çok kez vakitsizce uyandığı rüyalarında görmüştü. Belki yaşadıkları başka bir rüya başka bir hikayeydi. Hiç bir şey söylemeden kıza sarıldı. İkisi de ağlıyordu. Kızın göz yaşları adamın üzerine düştüğü sırada uzaklarda bir yerde bir yalnızlık şarkısı çalmaya başladı. "Ben hep seni bekledim" dedi adam kıza "ve sen hiç gelmedin."

...

Daha sonra bir yıldırım düştü gökyüzünden. Bir ses yankılandı uyuyan herkesi uyandıracak bir şekilde. O sesten sadece iki kişi korkmadı ve onlarda birbirlerinin gözlerinin içime bakmaya devam ettiler.

Kız hikayeyi bitirip kitabı kapattığı sırada koltuğunda birisinin daha oturduğunu fark etti. Kız ne söyleyeceğini bilemiyordu bu yüzden ilk konuşan adam olmuştu "ben hep seni bekledim." Sarıldılar ve ikisi de ağlıyordu mutluluktan. İnsan mutluluktan da ağlarmış diye düşündü kız adamın sol elini tuttuğu sırada.

Ve aşk tahta bir kalbin her şeye rağmen devam etmesiydi atmaya.

Yorum Gönder

0 Yorumlar