Banner

Masal yaratmak


Uykusuz gecesine son vermeyi düşünmedi bile. Gündüzlerin ve gecelerin arasındaki üç farkı öğrenememişti asla. Sessizce uzanmayı uyumaya yeğlerdi, karanlıkta gri duvarlardaki gölgeleri seyretmek en güzel hobisiydi. İstediği her şeye sahip olabilirdi o karanlıkta. Gölgelerde mutlu krallıklar yaratabilir veya yalnızlığını parçalara böler ve evrenin dört bir yanına savurabilirdi. Bir masalın bitimindeki üç elmadan birisini o karanlıkta bulabilir ve sonsuza kadar mutlu yaşayabilirdi. Belki bunların hiçbiri gerçekleşmez ve bir gün veya bir gece daha geçirir, biraz daha gömülürdü o karanlığa.

Uzun siyah saçlarını özenle taramış, en güzel elbiselerini giymişti o gece. Küskün bir alaca karanlığın gitmek için can attığı zamanlardı. Yüzünde hafif bir makyaj vardı. Amacı daha güzel görünmek değil gün doğumuna ona değer verdiğini göstermekti. İnsanlar böyle yapardı, bir şeye değer verdiği ölçüde dikkat ederdi kendisine. Evrendeki en güzel şeyin o sonsuz karanlığı uzaklaştıran güneşin doğuşu olduğuna inanırdı.  Güneşin doğuşu birçok olayın başlangıcıydı. Yaşam, umutlar ve masallar güneşin doğumu ile başlar o yerini geceye bıraktığında anlatılırdı. Gündüz hem yaşamak için hem de bir masalın başlaması için en doğru zamandı.

Sessizce salondaki koltuğuna oturmuş karanlık duvardaki gölgeleri seyrediyordu. Ellerinde ince bir kitap tutuyor ve kısık sesli bekliyordu. Her şeyi unutmuş ve kendini gecenin ritmine kaptırmıştı.  Açık pencereden ılık bir ilkbahar rüzgârı içeriye doluşuyordu. Eski günlerde masallar eşliğinde uyur ve onların dostluğunda giderdi renkli coğrafyalara. Sonrasında büyümüş ve masal anlatacak kimsesi kalmamıştı. Ardından kâbuslar gelmiş ve bir süre sonra onlar da gitmişti. Bu yüzdendi her gece kendisine anlattığı masallar. Uyumak için değil ama rüya görebilmek için anlatırdı masalları. Masallar olmadan rüyalar olmazdı ve rüyaların olmadığı her uyku gereksiz zaman kaybıydı. Yaşam onun rüyalarında gizliydi, kalanın pek de bir anlamı yoktu.

Onun gecelerde cereyan eden bu hayatını kimse bilmezdi.  Geceleri ve gündüzleri farklı yaşardı birbirinden. Gündüzlerde herkes ordusunun bir neferiydi o. Sıradan şakalar yapar, sıradan konular hakkında konuşurdu. İnsanlar gelip geçerdi hayatından ve o da diğerleri gibi umursamazdı gündüzlerde. Gecelerde ise farklı olurdu. Duygusuzluk pelerinini çıkarır ve yalnız ömrüne farklı hayatlar kurgulardı. Bu yüzdendi kendine anlattığı masalların gece gelişi. Duygularını kimse bilmez, kimse görmezse eğer asla eksilmezdi. Asla tükenmezdi ve asla herkes gibi olmazdı geceler boyunca.
Hep aynı masal kitabını tutardı elleri. Onlarca değil yüzlerce defa okumuştu onları ama yine de vazgeçemezdi onların büyüsünden. Her noktasına, her virgülüne kadar bilir, her satır arasını ezberden okurdu. Boş vakitlerinde masallar büyütür, onlara geçmişler ve gelecekler kurgulardı. Bir süre sonra ise kendi masallarını oluşturmaya başlamıştı. Asla tekrarlanamayacak masallar kurgulayıp bir süre boyunca onlarda yaşardı. Sonrasında gündüzleri hayatı, geceleri ise düşleri yaşardı.

Öyle gecelerden birisindeydi. Cam kenarındaki koltuğuna oturmuş, duvarlardaki gölgeleri seyrediyordu. Masal kitabını açmıştı. Onu köşelerinden tutuyordu ve okuyor taklidi yapmaya hazırlanıyordu. Anlatacaklarının hiçbirini kitaplar yazmayacaktı oysa. Kimse duymayacak, kimse bilmeyecekti. Uzak diyarların prensesini anlatacaktı gece yerini gündüze bıraktığında.
Hazırdı ve anlatmaya başladı. Derinden gelen sesi kısık ve etkileyiciydi. “Uzun zaman önce masalların gerçek olduğu bir diyarda” diye başladı anlatmaya “kendi yalnızlığında kavrulan güzel bir kız varmış. Saçları gece kadar siyah, gözleri deniz kadar maviymiş. O güldüğünde ilkbahar sırasının geldiğini zanneder ve ağaçlar çiçek açmaya başlarmış. Ancak o gülümsemezmiş ve ülkeye her zaman kış hâkimmiş.”

 “Rüyaların bile üşüdüğü bir gecede kız yalnız ömrüne devam ediyormuş. Yıldızlar bulutların arkasına saklanıp hatırlanmayı bekliyormuş. Güzel kızımız ise…” anlatırken kendinden geçmiş, farklı bir evrende farklı bir yaşamda yaşamaya başlıyordu. Kapının çığlıkları onu gerçeğe çekmeseydi başaracaktı da. Kısa ve kararsızca çaldı kapı. İlk kez çaldığında kız ne yapacağını bilemez haldeydi. Zaten yeni evini kimseye söylememişti ve korkuyordu sabahın beşinde kapısının çalmasından. İkinci kere çalmayınca kapı derin bir oh çekti, her kimse yanlış gelmiş olmalıydı. Eğer ikinci kez çalarsa polisi arardı fakat eski ahşap kapı fazla dayanamazdı zorlamaya. Korkuyordu ve kendini sakinleştirme girişimleri çaresizdi ve kapı ikinci kez çaldı.

Cep telefonu odasındaydı ve ev telefonu henüz bağlanmamıştı. Kendini yenmeyi bir parça olsun başardığında kapıya doğru ilerlemeye karar verdi. Yürürken adımları kısa ve sessizdi. Çığlık atsa duyan olmazdı, çok iyi biliyordu bu duyguyu. Kapı üçüncü kez çalmadığında parmaklarını ahşap kapıya dayadı ve bekledi bir sesin gelmesini. Beklediği sesi duyamayınca kapı deliğinden baktı dışarıya.

Dizlerinin üzerine çökmüş bir adam vardı. Başını yukarıya doğru kaldırmış, ellerini yüzünün hizasında birleştirmişti. Yalvaran bir görüntü vardı bedeninde. “Orada olduğunuzu biliyorum” dedi, sesi titreyen ve yakaran bir tınıdaydı.

“Yine belayı bulduk. Hem de yeni evimdeki ilk gecemde” dedi kız içinden kısık sesle. Adama baktığında ondan bir zarar gelebileceğine pek olanak veremedi. Herhalde yanlış gelmiş olmalıydı, belki ayrıldığı eski sevgilisini bulmayı falan amaçlamıştı. “Kimsin?” diye sordu, “gecenin bu saatinde kapımda ne işiniz var?”. Sesi kızgın ve öfkeliydi. Korkmasına çok da gerek yoktu sonuçta adam kapının diğer tarafında kaldığı sürece ona zarar veremezdi.

Kim olduğunu biliyordu elbette ama konu neden orada bulunduğuna gelince verecek geçerli bir cevabı yoktu. Aslında bu tarz bir durumla karşılaşırsa verebileceği cevaplar üzerine çok düşünmüştü. Ancak geçerli bir cevabı henüz bulamamıştı ve hala ne söyleyeceği konusunda hiçbir fikri yoktu. Bir tek cevap vardı ancak ona inanabilecek insan sayısının oldukça sınırlı olduğunu düşünüyordu, her ne kadar cevap gerçeğin salt hali olsa bile. “İsterseniz size bir hikâye anlatabilirim, her kelimesine kadar gerçek bir hikâye. İnanmazsanız, sessizce gider ve bir daha gelmeyebilirim.” konuşurken heyecandan kekeliyordu ve bir cevap beklentisi içine girmeden bitirdi cümlesini.

“Çabuk anlatsan iyi olur yoksa polisi çağıracağım” kız hızlı bir şekilde odasına gitmiş ve telefonunu almıştı bu zaman zarfında. Onun hikâyesini merak etmeye başlamıştı ve nasıl olsa evi karakola oldukça yakındı. Polisler çok hızlı bir şekilde gelebilirdi. Artık korkmuyordu.

“Teşekkür ederim beni dinleme lütfünü gösterdiğiniz için. Anlatacaklarıma inanmamakta özgürsünüz veya polisi çağırmakta da.”  cümlesi bittiğinde derin bir nefes aldı. Boğazı heyecandan kurumuştu ve bir bardak su için her şeyini verebilirdi ama bu anda pek bir önemi yoktu. “Aylar önce bir eskiciden bir pusula almıştım. Kuzeyi göstermeyecek kadar bozuktu, her gün farklı bir yönü işaret ediyordu bana. Yine de sevmiştim onu gümüş işlemeleri çok güzeldi. Bozuk olması da kendi hayatıma güzel bir göndermeydi, hiç bir zaman kuzeyim olmamıştı benim. Birkaç hafta geçmişti aradan, arkadaşlarla İstiklalde dolaşırken fal baktıralım dedik. Severim falları eğlencelidir, yalandan da olsa keyif verir insana. Kurgu yaşamlar güzel olur, eğlendirir insanı bir süre. Bir süre sonra sıra bana geldi. Masaya oturduğumda kadın çığlık atmaya başladı. Ayağa kalkarken masayı devirdi, gerçeği söylemek gerekirse korkmuştum. Bende lanetli bir eşyanın olduğunu söyledi. Kamera şakası gibi gelişmişti olaylar, afallamıştım. Ceplerimdeki her şeyi çıkardığımda pusulayı işaret etti. Lanetliymiş o, insanı en büyük acılarını çekeceği yerlere götürürmüş. Eğer onu izlersem sadece acı çeker, hayatımı boşa harcarmışım. Eğer yeteri kadar dayanabilirsem ödülüm acılarımdan daha büyük olurmuş. Yalan söyledim başlangıçta. Aylar değil yıllar oldu pusulayı takip etmeye başlayalı.”

“Anlattığın fantastik hikâyeye inanmayacak kadar çok yaşadım bu hayatı. Buna inanacağımı düşünüyorsan çok yanılırsın.” yeni bir taktik olmalı diye düşündü herhalde ama ne için bir taktik. Hırsızlar kapı çalmaz, kız tavlamak içinse kesinlikle yanlış bir yöntem.” inanmadığını söylese de bir an için inanmayı istemişti içlerinde bir yerde. Adamın ses tonu oldukça inandırıcıydı gerçeği söylemek gerekirse. Sadece bu yüzden devam etme şansını tanıdı ona. Eli hala telefonda hazırda bekliyordu.

“İnanmanızı beklemediğimi en başta belirtmiştim zaten. Devam etmemi istiyorsanız büyük bir zevkle anlatırım gerçekleri. O günden sonra hayatım bu pusula olmaya başladı. Bir sene sonra üniversite kaydımı dondurdum, başka bir işler uğraşamıyordum çünkü. Sadece onu takip ettim geçen sürede, kalan her şey gereksizdi. Beni birçok farklı yere sürükledi pusula. İstanbul Üniversitesine gittim defalarca, sonra Bakırköy de bir ev, Sultanahmet de başka bir ev ve buradayım şimdi. İstanbul’un bir haritasını çıkarttım ve pusulayı takip ederek notlar aldım. Bu sayede arama alanım daralıyordu” anlatmaya devam ederken cebinden bir harita çıkardı ve açtı. Üzerinde işaretler, notlar ve oklar vardı. “Şu anda buradayım, neden belirli aralıklar gittiğim yön değişiyor inanın bana hiçbir fikrim yok. Pusula şu anda içeriyi gösteriyor. Anlattıklarım gerçek mi? Yoksa yalan mı? Bunu anlamanın tek bir yolu var. Eğer izin verirse…” konuşurken hala tereddütlüydü ve hala polisin her an gelebilme ihtimalini hesaba katıyordu. Son cümlesi üst katlardan gelen bir öfke dolu bağırışla ikiye bölündü ortasından “Gecenin bir köründe gürültü yapmak zorunda mısınız geri zekâlılar? Yemin ediyorum eğer devam ederseniz sizi doğuranı yaptığına pişman ederim! Şimdi kapayın çenenizi ve defolun gidin” adamın sesi kızgın merdivenlerde yankılandı bir süre boyunca.

“Verdiğim rahatsızlıktan dolayı özür dilerim” dedi adam. Sesi mahcup ve utangaçtı “İyi geceler dilerim”. Ayağa kalkmış ve merdivenlere yönelmişti. Düğmeye basıp kararan merdivenleri aydınlatmayı düşünmedi bile. Onun yerine karanlığa doğru birkaç adım attı. Birkaç adım attı sorularla dolu bir ömre doğru ve birkaç adım daha attı anlamsız bir yaşama doğru.

O karanlığa doğru ilerlerken ardından metalik bir ses geldi. Ahşap kapı gıcırdayarak açıldı yavaşça. Geriye dönüp bakmadı bile, o kalmayı değil gitmeyi bilirdi. Kız “gelebilsin” dediğinde duyduğundan emin olamadığından fazladan birkaç adım attı. Yavaşça geriye doğru döndüğünde kapı açıktı ve orada kimse yoktu. İçeriye girmenin ve pusulanın gizemini çözmenin vakti gelmişti artık. Bu düşüncelerin eşliğinde hızlı ve heyecanlı adımlar attı.

Kız kapıdan bir hayli uzakta duruyordu. Kollarını önünde kavuşturmuş bekliyordu. Neden polisi hala aramadığına dair hiçbir fikri yoktu. Eğer zamanı hesaplamayı hatırlamış olsaydı asla tükenmeyecekmiş gibi duran çok kısa bir süre geçmiş olduğunu bilirdi. Kapı biraz daha açıldığında adamı gördü. Kapının eşiğinde durmuş yüzünde biraz şaşırmış bir ifade ile bekliyordu. “İçeri gel!” diyerek davet etti kız. “Bu sana güvendiğimi göstermez kesinlikle sadece hikâyenin devamını merak ettim” hikâye kelimesine özellikle vurgu yapmıştı onun anlattıklarını yalanlayabilmek için.
“Teşekkür ederim her şey için. İnanın bana bunun benim için anlamı tahmin ettiğinizden daha büyük” dedi adam ayakkabılarını çıkarmadan hemen önce. Kızın gözlerinin içine bakmamak için çabaladı yoksa o mavilikte bir tutsak olarak kalabilirdi. Ayakkabılarını portmantoya yerleştirdikten sonra ileriye doğru iki adım attı. Pusulayı sol elinde tutuyordu ve o batıyı gösteriyordu yani tam karşısını.
Kız bir süre boyunca pusulayı inceledi aklından bir sürü düşünce birçok soru geçse de onları dile getirmedi. Tavandan yansıyan loş ışık onun gümüş yüzeyinden yansıyor ve onu biraz daha ön plana çıkartıyordu. Tam karşısında duran adam yirmi beşlerinde olmalıydı. Yüzünde masum bir gülümseme asılıyordu. Oldukça rahat bir şekilde giyinmişi, bol bir pantolon ve siyah bir gömlek vardı üstünde. Gözleri siyahtı ve derinden bakıyordu hayata. Anlattıklarına bağlıydı sonuna kadar en azından onun için gerçekti yaşadıkları. “Evet, seni dinliyorum. Hikâyene devam edecektin” sesi biraz daha yumuşamıştı.

Pusulayı koşarak takip etmek ve biraz daha beklemek arasında güç bir seçim yapmak zorunda kalmıştı. Elbette ki seçiminde kızın sözlerinin etkisi tartışılmazdı ve beklemeyi seçmişti. “Aslında hikâyemi anlatmıştım, detaylarının pek de bir önemi yok çünkü hepsi geride kaldı. Söylediğim gibi bu pusulayı takip ediyorum, onun sayesinde birkaç defa şehir dışına çıktım. Hatta bir kere az kalsın yurt dışına çıkıyordum. Bin bir türlü güçlükle karşılaştım bu süreçte. Vazgeçmedim ama. Çektiğim acıların büyüklüğü ödülümün boyutu hakkında ip uçları veriyordu bana. Sorularınız varsa eğer tüm içtenliğimle cevap verebilirim onlara” dedi adam hala o evde bir yabancıydı ve buna göre davranması gerekirdi.

“İlginç bir hikâyen var” dedi kız. Sorularının arasından seçim yapması gerekiyordu ve bu gerçekten de oldukça zordu. “Bir ismin var mı? Öncelikle bunu sormalıyım yoksa sana herhangi birisi demek zorunda kalırım” güzel yüzüne tebessüm yerleşmişti kızın, sorarken eğleniyor gibiydi.

“İsterseniz bana herhangi biri diyebilirsiniz benim için sorun olmaz. Hayatta oynadığım rolden çok da farklı değil sonuçta. Ancak izin verirseniz sizi Hayal olarak tanımak isterim hayallerime ulaşmamda bu kadar yardımcı olduktan sonra” onun gülümsemesine aynı şekilde karşılık vermişti. Kız pusulayı istediğinde yerden ona doğru attı. Kaybedecek hiçbir şeyi yok iken kazanacak bir şeyleri olabilirdi.
Kız pusulayı aldığında bir süre boyunca kendi etrafında döndü ok. Ağır bir biçimde yavaşladıktan sonra doğuyu gösteriyordu. Yani tam karşısını, kapıyı belki daha da ötesini! “Eğer anlattıkların doğru ise benim aradığım şeyde bu yönde. Eğer bu yönde gidersem çok büyük acılar çekeceğim ve sonrasında ve sonrasında hepsine değecek bir ödülüm olacak. Yaşadıklarımdan sonra daha büyük acılar olabileceğine inanmıyorum doğrusu ve kaybedecek hiçbir şeyim yok. Onunla işin bittikten sonra bende kalabilir mi?” güçlü maskesini düşürmüş zayıflıklarını ortaya çıkarmıştı uzun bir aradan sonra.

“Ne kadar da kötü bir ev sahibiyim! Lütfen otur rahatına bak. Güvensizliğim için üzgünüm, hayatın acı bir öğretisi işte. Meyve suyu içer misin? Onca soruma cevap verdikten sonra ağzın kurumuş olmalı.” Artık sadece yüzü değil gözlerinin içi de gülüyordu kızın. Bir şeyler biliyor olmalı diye düşündü adam. Mutfağa doğru giderken kız pusulayı hemen solundaki yemek masasının üzerine koydu. Adımları yavaş ve narindi. Adama doğru birkaç adım attı ve sağdaki kapıdan mutfağa girdi.
Bu tavır değişikliğinin sebebini anlayamamıştı ama bundan rahatsız olduğu da söylenemezdi. Kız mutfağa girene kadar onu takip etti gözleri ve sonrasında pusula ile bakıştı bir süre. Sonra onun mutfak dolabından bardakları almasını dinledi. Kısa adımlarla masaya doğru yürürken bir taraftan da konuşuyordu “her şey için teşekkür ederim tekrardan. Bu kadar iyi bir biçimde karşılanacağını hiç düşünmemiştim. Elbette onu sana verebilirim, umarım yardımı olur sana. Büyük bir zevkle!”

Masanın yanına geldiğinde pusula herhangi bir yönü gösteriyordu amaçsızca. Onu aldığı sırada konuşmaya devam etti “onun yolu zordur. Ancak umudun ümitsizliklerinden büyük ise devam edebilirsin. Aynı hayat gibi, umudun büyük değilse yaşayamazsın zaten. Benden sana bir tavsiye …” Gördükleri karşısında nefesi kesildi. Pusulayı aldığında ok batıyı değil güney doğuyu gösteriyordu yani mutfağı. Birkaç an sonra kız ellerinde bardaklarla mutfaktan çıktı. Ok onu takip ediyordu ve kız gülümsüyordu.

“Şaşırmış görünüyorsun. Bir sorun yoktur umarım. Portakal suyu getirdim sana umarım seviyorsundur. Sahi bir sorun mu var?” diye sordu kız bardakları masaya bırakırken.
“S.. Se.. Seni gösteriyor” dedi şaşırmıştı ve kekeliyordu. Olaylara anlamlar yüklemeye çabaladı boşuna bir gayretle.  Düşüncelerinin uzak diyarlara gittiği bir andaydı.

“Hikâyeni anlatırken şüphelenmiştim biraz. Gittim dediğin yerler eski evlerim ve okulumdu. Kapıyı açmamın sebebi de buydu aslında. Eğer soramayacak kadar nazik olmasaydın sana söylerdim bunları. Başlarda bende olan bir şey için geldiğini düşündüm. Ancak bende değerli hiçbir şey yoktu. Sonra pusulayı aldım ve o seni işaret etti. Anlamlar yüklemeye çabalıyorsun olaylara inan bana aynısını bende deniyorum. Son üç yıl içerisinde birçok kez ev değiştirdim. Aynı yerde duramıyordum. Bazı zamanlarda şehir bana dar gelmeye başladı ve bende karşıma çıkan ilk trene binip herhangi bir yere gittim. Oradan da başka bir yere. Hatta bir süreliğine ülke bile değiştirdim. Eğer anlattıkların doğru ise bunlar da madalyonun diğer yüzüdür.” Dedi kız bilinmezliğin içerisinde bilinebilen bir parça oluşturabilmenin mutluluğunu yaşıyordu.

“Yani bunca zaman boyunca seni aradım ben. Hayatının aşkını arayan bir erkek gibi! Yani ben defalarca senin sokağından geçtim farkına bile varmadan. Sen benim ödülümsün!” adamın gözlerinde birkaç damla gözyaşı birikti. Yanaklarından süzülen yaşlar mutluluktan parladı loş ışıkta. Kızın gözlerinin içine baktı uzunca bir süre boyunca. O mavilikte hapsolmak istedi, o engin derinlikte boğulmayı diledi.

“Müsaadenle artık uyumam gerekiyor” dedi kız ama söz ver öğleden sonra tekrar geleceksin. Sanırım konuşacak çok fazla şey var. Adama sıkıca sarıldı o giderken. Hep hayatın mucizelerle dolu olduğuna inanmıştı, herhangi bir mucize görememiş olsa da. İlk kez inandıklarının gerçekleştiğine tanıklık etti. O dışarıya çıktığında uzunca bir süre boyunca bakıştılar. İkisi de ayrılmak istemiyordu ama düşünmek için zamana ihtiyaçları vardı. Bir çift söz söylemek istediler birbirlerine ama bunun için zaman çok erkendi. O zaman gelecekti bir gün ve o günün düşleriyle ayrıldılar birbirinden…


Kız odasına gittiğinde başını yastığına yasladı. Kendini çok mutlu hissediyordu. En çok da tekrardan rüya görebilecek olmanın mutluluğu vardı. Bir masalını daha bitirmiş, bir gün doğumunu daha en güzel şekilde karşılamıştı. Bir yerlerde öyle bir pusulanın gerçek olup olamayacağını merak etti. Belki başka bir sabah bu masala devam eder, onların aşkını baki kılardı. Her masal aşktan doğar, onla büyürdü zaten. Güneş gökyüzünü kızıla bulamaya başladığında gözlerini kapattı ve gözlerini kapatmadan önce duvarındaki bozuk saate son bir kez baktı.

Yorum Gönder

0 Yorumlar