Banner

ÇANAKKALE GEZİ NOTLARIM-9



Kabatepe Koyu yakınlarında iki ayrılan yolun sola giden sahil şeridini Kireçtepe şehitliğine kadar varıp Kireçtepe şehitlik ve kitabesini gördükten sonra, yaklaşık 20 km güney istikametinde bulunan Anafartalar mevkii ve Conkbayırı’na kestirmeden çıkmak yerine biz aynı yoldan Kabatepe’ye tekrar geriye geliyoruz.
      
Kabatepe koyundan sonra ikiye ayrılan yoldan bu kez sağa devam ederek Kanlısırt’a doğru ilerleyeceğiz. Ancak Kanlısırt’a doğru ilerlemeye başlamadan önce sizlere Kocadere Tanıtım Merkezinden bahsetmek istiyorum.
49-MEHMETÇİĞE SAYGI ANITI
Gelibolu’da Kanlısırt’a çıkan düzlükte kucağında yaralı İngiliz askerini taşıyan Mehmetçiğin mermer bir kaide üzerinde bronzdan yapılmış bir heykeli bulunmaktadır. Bu anıt 1995 yılında yapılmıştır.
Kabatepe tanıtım merkezine 2 km mesafede olan ve Kabatepe-Conkbayırı yolu üzerinde, Albayrak Sırtının güney ucundadır. Mayıs ayının başından itibaren bu bölgedeki savaşlar siper savaşlarına dönüşmüş, siperler arası mesafeler 7-8 metreye kadar düşmüştü. Siperlerde karşılıklı atışlar devam ediyorken iki siper arasındaki bir İngiliz subayı yardım istemektedir. Fakat hiç kimse yardım edemiyordu. Tam bu sırada Türk siperlerinden beyaz bir mendil sallanmış ve ateş kesilmiştir. Türk siperlerinden bir asker siperinden çıkarak yaralı İngiliz subayını kucaklar ve Anzak siperine bırakarak geri dönmüş ve ardından ateşe devam edilmiştir.
Bu olay karşısında Anzaklar büyük şaşkınlığa uğrarlar ve kandırılmış olduklarını anlarlar. Çünkü Avustralya ve yeni Zelanda’dan getirilen bu Anzak askerlerine gemilerde hep Türklerin barbarlığı ve kesinlikle onlara esir düşmemeleri gerektiği anlatılmıştı. Bu yaralı İngiliz subay üsteğmen Casey’di. Ya da sonradan Avustralya Genel Valisi olan Üsteğmen Lord Casey de bu olayın geçtiği anda o siperlerde bulunuyordu. Lord Casey anılarında bu olayı şöyle anlattığı bu olay anıtın üzerinde de yerini almıştır:

“ Biz Çanakkale yarımadasından Türklerle savaşarak ve binlerce insanımızı kaybederek Kahraman Türk milletine ve onun eşsiz vatan sevgisine duyduğumuz büyük takdir ve hayranlıkla ayrıldık. Bütün Avustralyalılar Mehmetçiği kendi evlatları gibi sever onun mertliği vatan ve insan sevgisi siperlerdeki dayanılmaz heybeti ve cesareti bütün Anzakları hayran bırakan yurt sevgisi insanlığın örnek alacağı büyük hasletlerdir. Mehmetçiğe minnet ve saygılarımla”.
İşte Mehmetçiğe saygı anıtı; bu olayda Türk askerinin yaralı düşman askerine yaptığı yardımı simgeler. Avustralya Genel Valisi Casey’e, 1964 yılında Avustralya’ya ilk atanan büyükelçimiz Baha Vefa Karatay güven mektubunu verirken, 1915 yılında Çanakkale’de üsteğmen olarak görev yapan Casey, şahit olduğu Türk askerinin yaralı bir yüzbaşıya yaptığı yardımı ve Mehmetçiğin ne kadar çok insan sevgisiyle dolu barışsever bir ruha sahip olduğunu anlatır.
50- KARAYÖRÜK DERE ŞEHİTLİĞİ
Kanlısırt yolunda çardak beldesi ve Gelibolu şehitliğinin girişi karşısındaki Arıburnu şehitliklerinden de bahsettikten sonra Karayörük Dere şehitliğine geçebiliriz.
Karayörük Dere Şehitliği; Mehmetçiğe Saygı Anıtı’ndan sonra yola devam ettiğimizde Kanlısırt'a varmadan 200 metre kalan bir mesafede yolun sağ tarafında, Yarımadadaki orijinal Şüheda Kabristanlıklarından birisidir. Aşağıya doğru uzanan merdivenlerden inilen yaklaşık 100 metre mesafelim yol bizi Karayörük Deresi Şehitliği’ne götürmektedir. Karayörük Deresi Şehitliği, Şevki Paşa Haritaları’nda 17 nolu paftada yer alan gerçek şehitliklerden biridir. Şehitlikte savaş sırasında 16.Tümene bağlı 48. Alayın cephesini oluşturan buradaki şehitlikte 1915 Mayısından itibaren şehit olan Mehmetlerimiz yatıyor. Burada 48. Alaya mensup askerlerin yanı sıra, aynı bölgede görev yapan 48, 63, 72, 74 ve 77. Alaylardan askerlerimizde yatmaktadır. Burada kimliği belirlenebilmiş 1153 şehidimiz vardır. Şehitlik 2006 yılında orijinal şehitliğin hemen yanı başına yapıldı.
Savaş sırasında bu bölge, askerliğin en temel kurallarından olan, emre itaatin yegâne timsali olacak bir olaya şahitlik etmiştir. 25 Nisan gecesi Yüzbaşı İbrahim Bey  bin bir güçlükle ele geçirilen Kanlısırt’ı boşaltma ve güvenli bir mevzi olan Karayörük Deresi’ne, çekilme emri veren Yarbay Saip Bey’in emrine itiraz eder. Fakat daha yüksek rütbeye sahip olan Saip Bey’in emri geçerli olacak ve zorlukla ele geçirilen Kanlısırt boşaltılacaktır. Fakat Avustralyalılar bu fırsattan istifade edemeyeceklerdir.
Bu durumun değerlendirmesini  27. Alay komutanı Yarbay Şefik Aker şöyle yapacaktır. “Fakat şu hakikati da ifade edeyim ki, Kanlısırt’ta tek başına kalan zayıf kuvvetimiz yeni bir kuvvetle beslenmeden ve taburun sol yanını emniyete almadan, birliği düşmana o kadar yakın bulundurmak doğru değildi. Şunu da söyleyeyim ki Avustralyalılar bu çekilmeden birşey kazanamadılar.”
51- KANLISIRT KİTABESİ
Albayrak sırtının bitiminde, Lone Pine Anıtının karşı çaprazında bulunan kanlı sırta doğru çıkarken sağ tarafta kalan bir kitabe görüyoruz. Kitabe, burada savaşmış ve büyük kahramanlıklar göstermiş 16.Tümen anısına dikilmiştir. Bu bölge 25 Nisan 1915 de Anzaklar tarafından zorlanmış ama Mehmetçik toprağını vermemiştir. 6 Ağustos'ta burası tekrar yoğun bir bombardıman altında kalmış ardından çok şiddetli bir Anzak taarruzu gerçekleşmiştir. Burada 5 gün boyunca boğaz boğaza çarpışmalar yaşandı.9 Ağustos'ta Kanlısırt'ın doğu kesimini ele geçiren Anzaklar savaşın sonuna kadar burasını ellerinde tuttular.
Gelibolu Yarımadasının en dar yerinde, Kabatepe ile Conkbayırı arasında kalan Kanlısırt’ın doğu ucunda Kanlısırt Anıtı bulunmaktadır. Buradaki tepe üzerinde kanlı muharebelerin cereyan ettiğinden ve Anzak ve Türk siperleri birbirlerine çok yakın olduklarından ötürü ölülerin siperden çıkartılıp gömülmesi olanaksızlaşmış olduğundan dolayı “Kanlı Sırt” adını alan buradaki Kanlısırt anıtı yarı konkav şekilde köfeki taşından levha halinde yapılmıştır. Bu anıtın üzerinde şu cümleler yer almaktadır: “Anzak Kolordusu, 6 - 7 Ağustos 1915 de Anafartalar Bölgesine çıkarma yapan 9. İngiliz Kolordusunun hedefine ulaşmasını kolaylaştırmak amacıyla, 19. ve 16. Tümenlerin savunduğu Arıburnu Cephesindeki Türk Kuvvetlerini yerinde tutmak için taarruz etti. 16. Tümen birlikleri, çok çetin geçen çarpışmalarda 1.520 şehit 4.750 yaralı verilmesine rağmen Kanlısırt’ı kahramanca savundu.”
On binlerce şehidimizin yatmakta olduğu Kanlısırt Bölgesinde şu anda herhangi bir şehitlik bulunmamaktadır. Buradaki muharebelere katılanların ve çevre köylüsünün anlattığına göre çok eskiden burada, şimdiki (Lone Pine) anıt mezarlığının güneyinde, etrafı tel örgü ile çevrili mezarlık halinde bir şehitlik varmış. Zamanla ağaçlandırmanın da etkisiyle sınırları kaybolmuş ve bu bölgede kabirleri belli olmayan 7.164 şehidimizin yattığı, ayrıca Eceabat Rumları tarafından yıkılan ve kitabesinde: “Ey zahir! Kaçan İngiliz, kalan Türk'e şan ve şeref bıraktı. Bunu en çok şu sırtta gömülmüş kalmış binlerce kahramana borçlu olduğunu unutma!” yazılı olan bir de Şehit Asker Abidesi olduğu anlatılmaktadır.

Kanlısırt’ın bitiminde sağdaki İngiliz Mezarlığının kenarında bir kanal görülmektedir. Deniz tarafından çıkartma yapan askerlerin kazdıkları bu tünel fark edildiğinde patlatılarak düşmanın çıkışına mani olunmuştur.
52- KANLISIRT LONE  PİNE ANZAC ANIT MEZARLIĞI
      (LONE PİNE TEK ÇAM ANITI VE MEZARLIĞI)
Gelibolu yarım adasının Kanlısırt tepesinde bulunmaktadır. Burada bulunan tek çam ağacından dolayı Tek Çam Anıtı isimi ile de adlandırılan bu şehitlik, yarımadanın en büyük Avustralya Anzak mezarlığı olup kilise şeklindedir.
Anıtın altında küçük bir ibadet yeri (şapel) yer almaktadır. Kanlısırt platosunun düzlüğünde bulunmakta olan mezarlık, klise biçiminde inşa edilmiştir. Anıtın batı yönü olan önü olarak kabul edilebilecek kısımda mezarlıklar bulunmaktadır. Anıt, Avustralyalıların ana anıtı, Yeni Zellandalıların dört anıtından biridir. Anıt, 1920- 1925 yılları arasında yapılmıştır.
Tek Çam Anıtında 4.228 Avustralya, 708 Yeni Zelanda askeri temsil edilmektedir. Mezarlıkta ise kimliği belirlenememiş 1.167 kişinin mezarı bulunmaktadır. Anıtın yüksekliği 16 m.dir. Savaşa katılan bütün subay ve erlerin isimleri, mezarları bulunamamış olanlar da dâhil olmak üzere anıtın kaidesindeki mermer kitabede yazılıdır.
Birçok kez el değiştiren Kanlısırt, Mustafa kemal sayesinde düşmana mezar olmuştur. İçinde klise bulunan tek anıt mezar olan bu anıta Tek Çam denilmesinin nedenlerinden birisi de, 6.Ağustos.1915’te bu sırtları ele geçiren Anzaklar bir tek çam ağacı ile karşılaşmışlardır. Tepeyi savunan Türkler siper hazırlamak ve gözetleme ile ateş sahasını daha iyi konuma getirebilmek için ağaçları kesmiş ve bir tek çam bırakmışlardır. Arıburnu Savaşları’na katılan bir askerin “Tek Çam” ismi ile bestelediği bir şarkı İngiliz askerleri tarafından çok sevilmiştir.

53- KIRMIZI SIRT SİPERLERİ (LAĞIM AĞZI)     

   
Kanlısırt Kitabesi’nden sonra hemen yakınındaki Lone Pine Tek Çam Anzak Anıtını da geçtikten sonra yolun sağ tarafında 125.Alay siperleri tabelasını görürüz. Tabela, varmış olduğumuz Kırmızısırt’ı işaret etmektedir. Yolun sol tarafındaki siperler de Anzaklara aittir. Yolun hemen sağında bir tünel ağzı görüyoruz. Burası 19 Mayıs saldırılarında çok zorlu geçen lağım savaşlarının geçtiği bir yerdir. Bölgenin en büyük özelliği 19 Mayıstaki hücumda binlerce Türk askerinin burada şehit olmasıdır. Bu şehitlerimizin kanı bu sırta adını vermiştir. 
Kırmızısırt’a gelince dikkatleri ilk çeken yolun sağ tarafındaki tüneldir. Bu tünellerle yapılan muharebelere lağım muharebeleri denmektedir. Lağım konusunu açacak olursak, liselerde görmüş olduğumuz Osmanlı tarihi derslerinde, Osmanlı Ordu Teşkilatı konusunda lağımcılar denen ve günümüz ordu teşkilatında istihkâm sınıfına tekabül eden bir sınıftan söz edilir. Bunlar kalelerin işgali sırasında surların altından tünel kazarak askerlerin kaleye girmesini sağlarlardı.
Çanakkale savaşları siper savaşlarına dönüşünce tıkanan hatları açmak için siperlerin altına bu tünellerden kazılarak düşman siperinin altına ulaşılır, yüklü miktarda patlayıcı yerleştirilir. Taarruz öncesinde bu mühimmat patlatılarak düşman siperlerinin göçmesine böylelikle de kolay ele geçirilmesine ve düşmana zayiat verilmesine olanak sağlanırdı.
Büyük Üstat Mehmet Akif Ersoy’un “Çanakkale Şehitlerine” adlı şiirinde de bahsettiği:
“…
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o aslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağımın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürtme de yer
O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de namert eller,
Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız tayyare.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
…” lağımlar işte bu tünellerdir.
Bu tüneli ziyaret ettikten sonra yolun karşısına geçecek olursak kendimizi 92 yıllık siperlerin içinde buluruz. Bu siperlerin içinde Türk Milleti olarak 19 Mayıs gününün bir önemi daha olduğunu öğreniriz.

Düşmanı denize dökme amacıyla 42000 muharip güç ile 13000 Anzak askerine karşı taarruz düzenlenmesine karar verilir. Taarruz öncesinde İngilizler balonlarla yapmış oldukları keşif sırasında çok sayıda Türk askerinin bu bölgeye doğru hareket halinde olduğu istihbaratına ulaşır. Türk askerinin olası bir taarruz hazırlığında olduğunu anlayan Anzak askerleri bu bölgedeki siperlerini güçlendirir. Bölgede toparlanan 42000 kişilik Türk askerinin içerisinde tıbbiyeli, üniversiteli diye tabir ettiğimiz gençlerde vardır. Cepheye gece varan bu 2. Tümen askerlerinin subayları arazide keşif yapma imkânı bulamamıştır. Tecrübesiz olan bu askerler, siperlerde gürültü yapınca düşman askerinin taarruz saatini önceden haber almıştır. Bunun sonucunda baskın niteliği taşıyacak olan taarruzun baskın niteliği ortadan kalkmış ve saat 03:40 da ki hücum emriyle siperden çıkan askerlerimize, onların taarruzunu bekleyen anzak askerleri bir milyona yakın mermi sıkarak 3500 şehit olmak üzere 10000 zayiat verdirmiştir.

Kırmızısırt Mustafa Kemal Atatürk’e “Biz burada bir darülfünun gömdük” dedirtmiştir. Bu başarısız Türk saldırısından 5 gün sonra siperler arasında kalan Türk şehitlerinin sıcaktan kokmaya başlamasından dolayı geçicide olsa bu askerleri gömmek için ateşkes zorunluluğu ortaya çıkar.

       Her iki tarafın askerleri birbirlerini ilk defa gözlemleyecek, anzaklar Türk askerinin ölüme koşuşunu göreceklerdir. Böylelikle Anzak askerlerinin kafasındaki “Korkak Abdül”  imajı yerini “Coni Türk” imajına bırakacaktır.  Kırmızısırt’ı ziyaret eden her Türk için 19 Mayıs artık başka anlamalara da gelmelidir.
54-JOHNSTON’S JOLLY MEZARLIĞI
Kırmızısırt’ta bulunan mezarlık adını; Avustralyalı topçu subayı Albay George Johnston’dan alıyor.1919 yılında yapılan mezarlıkta 144 asker yatmakta Mezarlıkta ayrıca 36 asker anısına konulmuş sembolik taşlar bulunuyor.
Avustralya'nın ana mezarlığı olan Lone Pine mezarlığından hemen sonra Kırmızısırt üzerinde görünen mezarlık aynı zamanda Kanlısırt'ın da üzerinde bulunduğu 400 rakımlı platonun kuzeyinde yer alıyor. Bölge, Yarbay Johnston'ın emrindeki birliklerin ulaşabildikleri en ileri nokta olarak bilinmektedir. Mezarlık adını Yarbay Johnston'ın emrinde bulunan bir topçu subayın, karşı tarafın birliklerine şaka yapmasından esinlenerek, İngilizce "şaka yapma" anlamına gelen "jolly-up" deyiminden ve Yarbay Johnston'dan almıştır.
Mezarlıkta kimliği belli 1 Yeni Zelanda, 39 Avustralya askeri ve 141 tane de kimliği belirsiz asker olmak üzere toplam 181 müttefik askeri yatıyor. Mezarlığa gömülme işlemi mütareke döneminden sonra yapılmış.
Mezarlığın bulunduğu nokta çıkarmanın ilk günü olan 25 Nisan'da Kanlısırt(Lone Pine) ile beraber ele geçirilmiş fakat ertesi gün (26 Nisan akşamı) Türkler tarafından geri alınmış ve Müttefik kuvvetlerince bir daha ele geçirilememiştir.
Bu sırt boyunca yer alan Müttefik hattı 1915 Mayıs'ının ilk haftasında yerine oturmuştu. Bununla beraber çıkarma muharebesi başarısızlıkla sonuçlanmış, ne Anzak birlikleri ne de Seddülbahir'deki Britanya birlikleri Gelibolu Yarımadası'ndaki hedef noktaları ele geçirememişlerdi. Asıl amaç, Çanakkale Boğazı'ndan içeriye girip, burayı savunan tabyaları susturmaktı. Sonrasında ise teorik olarak Kraliyet Donanması İstanbul'a ulaşacak ve Osmanlı savaş dışı bırakılacaktı. İstanbul'a ulaşmak onların en büyük hayaliydi. Nitekim bir Avustralya Denizaltısı olan AE2, 25 Nisan sabahı boğazı geçmişti. Ve İngiliz komutanlar bu durumdan çok iyi yararlanmasını bilmiş, çıkarmanın ilk günü karaya ayak basan Anzak askerlerini "Haydi Avustralyalı! AE2 başardı, Sen de başaracaksın." diyerek motive etmişlerdi.
Anzaklar mevzilerini sağlamlaştırmaya çalışırlarken, Türk komutanları ise onların, mevzilerini daha fazla sağlamlaştırmadan bölgeden atılmaları gerektiğini düşünüyorlardı. Türk komutanların bu fikirleri sadece düşüncede kalmayacak 19 Mayıs'ta düşmanı bölgeden tamamen atmak için bir taarruz yapılacaktı.
18 Mayıs günü yaklaşık 42.000 Türk askeri doğudaki vadilerde toplanmıştı. Bu askerlerin büyük bir kısmı İstanbul'dan yeni gelen mektepli, eli daha hiç silah tutmamış olan Türk askerleriydi. Hatta bu Türk askerleri 18 Mayıs akşamı cepheye henüz gelmiş, sabahında taarruz edecekleri bu alanı keşif bile etmemişlerdi. Fakat İmroz Adası'ndan gelip, Kraliyet Donanması savaş gemileri için keşif görevi yapan Kraliyet Donanması Hava Kuvvetlerinin uçakları bunları görmüşlerdi. 19 Mayıs günü saat 03.00'da, yani tan vaktinden epeyce önce Anzak siperleri tamamen askerle dolu bir halde tüm hat boyunca hazır olarak Türk hücumunu bekliyordu.

Saat 03.00'dan kısa bir süre sonra, Türk askerlerinin süngülerinin parıltıları şu anda Kırmızısırt'ta mezarlığın bulunduğu yer ile kuzeydeki bir sonraki sırt olan Merkez Tepe arasında, bulutsuz gecede ilerlerken görülmüştü. Avustralyalılar ateş etmeye başladılar ve sabahın ilerleyen saatlerinde Anzak hattı boyunca özellikle burada, yani Kanlısırt Platosu'ndaki Merkez Tepe'ye ve Bombasırtı'na çıkan sırttan hücum eden Türk dalgalarına 948.000 tüfek ve makinalı tüfek mermisi yağdırdılar. Bir Avustralyalı bu olayı, düşmanı sürüler halinde vurdukları 'kanguru avına' benzetirken, bir diğeri ise siperlerin neredeyse üzerinde ayakta durup, tüfek namluları elle tutulamayacak kadar ısınana dek 'olabildiğince çabuk ateş ettiklerini' anlatır.

Kimi kaynaklarda da geri siperdeki Avustralyalı askerlerin ön siperdeki askerlere "Türk" öldürmek için para verip ön siperde bu şekilde yer satın aldıkları söylenmektedir. Yani savaş o gün Müttefikler için "Türk" öldürme oyununa dönüşmüştü. Fakat her öldürdükleri "Türk" genci kurulacak olan Türkiye'nin "Geleceği"nden çalınmıştı. Çünkü öldürdükleri askerlerin çoğu Mektepli Türk gençleriydi.
Türk tarafından yaklaşık 3.500 asker şehit olmuş ve 6.500 asker yaralanmıştı. Buna karşılık Anzaklar 160 ölü ve 468 yaralı vermişlerdi. Anzaklar Türklere karşı ilerleme kaydedemezken, bu hücumun başarısız olması, Anzak hattının tüfek ve makineli tüfeklerle yapılacak bir piyade hücumuyla alınamayacağını gösterdi. Anzak askerleri, 19 Mayıs'tan sonra Türkleri kendileri gibi cefa çeken kişiler olarak görmeye başlamış ve onların cesaretlerine ve başarılarına karşı saygıları artmıştı.
19 Mayıs hücumunun ve 24 Mayıs ateşkesinin Anzak tarafı için önemli sonuçlarından biri, Avustralyalı askerlerin kendi mermilerinin Türk mermileriyle aynı etkiyi yarattığını ve Türklerin de kendileri gibi insan olduklarını görmeleriydi.
Hiç şüphesiz Türk tarafı için en önemli ve en ağır sonucu ülkenin geleceğine ışık tutacak olan gençleri böylesine kolay kaybetmekti. 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı olarak gönlümüzde yer alırken, bilinmelidir ki 19 Mayıs aynı zamanda Çanakkale savaşında en çok gencin şehit olduğu gündür ve belki de gönlümüzde bu yeri de almalıdır.
55-4 TH BATTALİON PORADE GROUND MEZARLIĞI

4 Mayıs 1915’te bir gözcü tarafından tesadüfen vurulan, Avustralya kuvvetlerinden Albay Braund adı ile anılan Braund tepesinin güney yamacındadır. Hacın önünde beş sıra halinde 107 Avustralyalının mezarı bulunmaktadır. Altı kişinin birlikleri ve mezar kimliği belirlenememiştir.
Adını, bu alanda savaşan 4 üncü Avustralya Taburundan almaktadır. Kömürkuyu Deresi'ne bakan yükseltideki 270 metrekare alana sahip mezarlıkta, altısının kimliği tespit edilememiş 116 mezar bulunmaktadır. Civardaki iki küçük mezarlığında bu noktaya taşınmasıyla 1919 yılında inşa edilmiştir. 4th Battalion Parade Ground Mezarlığı'nda yatmakta olan askerlerin çoğu 25 Nisan 1915 çıkarma gününden, Haziran ayına kadar bu mevziye saldıran ve Mayıs ayının başındaki muhaberelere katılan Avustralyalı askerlerdir.

Mezarlığın kuzey yamacına adını veren Albay Henry MacLaurin'in mezarı da buradadır. MacLaurin 27 Nisan günü, Türk keskin nişancısının kurşunuyla öldürülmüştür Türk nişancıları savaşın başlarında Müttefik subayların korkulu rüyası olmuş; kısa süre sonra sadece er üniforması giyilmeye başlanmıştır.
56-COURTNEY’S STEEL’S POST MEZARLIĞI

Merkez tepede adını Anzak kuvvetleri 14. Tabur Komutanı Yarbay Richard Courtney ve Yabancı Kuvvetler Binbaşısı Thomas Steel’den almıştır. 1919 sonrasında inşa edilmiştir. Mezarlığın kimliği belirlenmiş 6 Avustralya askerinin ve bir kraliyet donanmasının I. Tümen denizcisinin mezarları bulunmaktadır. Kimliği belirlenemeyen 106 subay ve askerin mezarları da burada yer almaktadır. Özel anıtlarda 54 Avustralyalı asker, 2 denizci ve burada gömüldüğüne inanılan bir Yeni Zelandalı askerin adı yer alır.
Courtney’s ve Steel’s Post mezarlığından sonra haritada gördüğümüz sol geriye doğru ayrılan yoldan Yarbay Hüseyin Avni Bey ve Çataldere şehitliğine ulaşıyoruz. Yolu haritada gösterdikten sonra Yarbay Hüseyin Avni Bey Şehitliğine geçebiliriz.
57- YARBAY HÜSEYİN AVNİ BEY KABRİSTANI

Kırmızısırt’ı geçerek Courtney’s ve Steel Post mezarlığını geçtikten sonra, Conkbayırı’na doğru çıkarken ve Kanlısırt’ı da 1km kadar geride bıraktıktan sonra sağa sapan yolun ucundadır. Yolun sağında görülen tabela bizi yaklaşık bir km uzaklıktaki Yarbay Hüseyin Avni Bey Şehitliği’ni ve Çataldere Şehitliği’ni işaret etmektedir. Mezara, Conkbayırı’na çıkan ana yoldan, Yüzbaşı Mehmet Şehitliği’nin hemen güneyinden 600 metre uzaklıkta ince bir yolla inilmektedir. Çataldere Şehitliğinin merdivenleriyle çıkılan düzlüktedir. Toprak yoldan içeriye girdiğimizde bizi ilk olarak 25 Nisan günü 27. Alay ile bir ulusun kaderinin şekillenmesinde önemli rol oynayan 57. Alay’ın komutanı olan Yarbay Hüseyin Avni Bey’in kabri karşılayacaktır.
Yarbay Hüseyin Avni Beyin komutanı olduğu 57. Alay, düşmanın ilk çıktığı gün olan 25 Nisan 1915’te Yarbay Mustafa Kemal’in emriyle Conkbayırı Mevkii’ne gelen ve büyük kahramanlıklar göstererek düşman ilerlemesini durdurmuş, adeta savaşın kaderini değiştirmiş bir alaydır. 57. Alay Sancağı’na; Altın-Gümüş Kılıçlı İmtiyaz, Liyakat Madalyaları, Kılıçlı Mecidiye ve Osmaniye Nişanları ile Türk Harp ve Demir Salüp Müttefik Nişanları takılmıştır.
Yarbay Hüseyin Avni, 57.Piyade Alayı Komutanı olarak 13 Ağustos 1915 günü birliğinin çoğu ile birlikte şehit olmuştur. Bu tarih o yılın Ramazan Bayramının birinci günüdür. Şehit olduğu yerde gömülüdür.
Yarbay Hüseyin Avni Bey 13 Ağustos 1915’te Ramazan bayramının ilk gününün sabahında eşinden ve çocuklarından hasret dolu mektubu Binbaşı Zeki Bey’den ( 57. Alay 1. Tabur komutanı, 1915 yılında Avustralyalı savaş muhabiri C. Bean’e kendisinin isteği üzerine yarımada gezisinde kılavuzluk eden kişi) alır. Fakat ailesine gidecek olan cevap, Yarbay Hüseyin Avni Bey’in bu mektubu aldıktan birkaç saat sonra yanında patlayan bir havan topu mermisi ile şehit olduğu haberidir.
Hava kuvvetleri eski komutanı ve Cumhuriyet Senatosu başkanlarından emekli Or General Tekin Arıburun’un babası olduğunu bilinmektedir. Bu Arıburun soyadı kendisine Atatürk tarafından verilmiştir.
57.Alay Komutanı Hüseyin Avni Bey’in mezarı 1935 yılında şöyle bulunmuştur:  1915’te şehit olurken yanında bulunan 19.Tümen Komutanı Mustafa Kemal’in kurmay başkanı İzzettin Çalışlar'ın tarifi üzerine şu anda mezarının bulunduğu tepe kazıldığında, paslanmaz cephane sandıklarının tenekesine kasaturayla Osmanlıca olarak 57.Alay Komutanı yazılı parça çıkar. Yarbay Hüseyin Avni’nin üzerine konarak gömülmüştür. Bu şanlı komutanın orijinal mezarı Çataldere vadisinin içinde iken, 1915 Çanakkale savaşlarından 20 yıl sonra 1935 yılında mezarı, oğlu Tekin Arıburun tarafından şimdiki noktaya yaptırılmıştır.
Binbaşı Avni olarak tanınır. Çanakkale Muharebeleri'nin en şanlı alayının komutanıdır. Alayın tamamı bu muharebelerde şehit olmuştur. Muharebenin başladığı günkü mevcudundan sağ kalan yoktur. Alay Komutanı Avni de yarbay rütbesi ile 13 Ağustos 1915'de bir top mermisiyle şehit oldu. Alay Karargâhı üzerine düşen bir obüs mermisiyle şehit olan Yarbay Hüseyin Avni Bey'in üniforması İstanbul Harbiye Müzesi'nde sergileniyor.
58- ÇATALDERE ŞEHİTLİĞİ VE ANITI
Yarbay Hüseyin Avni Bey’in kabrini ziyaret ettikten sonra, hemen yanı başında aşağı doğru uzanan vadinin kuzey yamacındaki Çataldere şehitliği bizi beklemektedir.

H.Avni Bey Şehitliğinden Sonra dere yamacına inen merdivenler bizi hemen dibindeki 2006 yılında yapımı tamamlanan Çataldere Şehitliğine ulaştırır. Çataldere Şehitliği zeytinlik mevkii olarak da ifade edilen yerdeki Mersinli Deresinin kuzey batı yamacındadır. Derenin güney doğu ucunda da Kesikdere Şehitliği bulunmaktadır. Buradaki Çataldere Şehitliği 25 Nisan 1915'ten sonra bu bölgede şehit olan 27. ve 57.Alay askerlerimizin anısına yapıldı. Aynı zamanda 1, 5 ve 6.Alaylara mensup askerlerimiz de burada yatmaktadır. Esas orijinal şehitlik bu mekânın doğusunda yer almaktadır. 19 Mayıs hücumunda şehit olan binlerce askerimizin 24 Mayıs ateşkesinde toplu olarak defnedildikleri yerdir.

Şehitlik bölgede çarpışan alaylara bağlı askerlerin yanı sıra 19 Mayıs Taarruzu’nda şehit olan askerlerinde yattığı bir yerdir. Şehitlik Şevki Paşa haritalarında 17 nolu paftada işaretlenmiş olarak bulunmaktadır. Zaten şehitliğin tespiti sırasında bu haritalar çok önemli işlevler görmüştür. Şehitliğin girişindeki kitabede ise: “Bu mevki, savaşın ana cephelerinden olan Arıburnu’ndaki Çataldere’nin doğusundaki Fundalık Sırtı yamacında  19. tümen cephesidir. Mayıs 1915 taarruzlarında 2. ve 5. tümen birlikleri bu bölgede savaşmışlardır. Bu şehitlik, 25 Nisan 1915’ten itibaren aynı yılın Aralık ayına kadar bu cephede çarpışma esnasında şehit olanlarla, yaralanarak sargı yuvalarında şehit olanların gömüldüğü yerdir. Ayrıca bu vadi içerisinde 24 Mayıs 1915 ateşkesinde oluşturulan hendeklere de şehitlerimiz toplu olarak defnedilmiştir. Bu şehitliğe 1. 5. 6. 27. ve 57. Alaylardan şehit olanlar defnedilmiştir. Bu şehitlikte yatan kimlikleri tespit edilebilen şehit sayımız 2835’tir.”  İfadeleri yazmaktadır.

Şehitliğin bulunduğu yer cephe geri olarak tabir edilen muharebenin yapıldığı tepenin gerisindeki alanının güney yüzündedir. Buradaki tepenin sırtında düşmanla burun buruna gelerek, ya da uzaktan atılan top mermisiyle yaralanan askerlerin tedavi edilmesi ve yaralarının sarılarak durumu iyi olanların tekrar savaşa devam edebilmesi için yaralanan askerlerin getirilerek tedavi edildikleri geçici tedavi merkezidir. Dere yatağının bu yüzü saldırı istikametine göre düşmanın görüş alanı dışında olması ve cephe gerisi olmasından dolayı yaralı askerler şehit cesetleri burada toplanmıştır.
59- BOMBA SIRTI YÜZBAŞI MEHMET ŞEHİTLİĞİ
Çataldere Şehitliği’nden geriye gelerek ana yola yeniden girmiş oluyor ve yola kaldığımız yerden Conkbayırı istikametinde devam ediyoruz. İleride bizi 57. Alay’a mensup bölük komutanı subaylardan biri olduğu tahmin edilen Yüzbaşı Mehmet Şehitliği karşılayacaktır. Çanakkale Savaşları’nda şehit olan yüzlerce yüzbaşıdan biri olan Yüzbaşı Mehmet’in şehitliği, savaşın en önemli noktalarından biri olan Bombasırtı’nda bulunmaktadır.

Sırta doğru tırmanırken yolun solunda bulunan Queen’s (Quinn’s) Post Mezarlığı’nın hizasında ve yolun karşı sağında yer alıyor. Çanakkale muharebelerinde şehit düşen 248 Türk yüzbaşısından biri olan Mehmet Bey hakkında detaylı bilgi yoktur. Ya da vardır da hala ortaya çıkarılmamış olduğundan bu asker ile ilgili kesin bir bilgi mevcut değildir. Mezar, Çanakkale Savaşı denildiğinde akla ilk gelen Bombasırtı mevkiinde bulunuyor. Mezarı sanduka şeklinde Yüzbaşı Alaattin tarafından yaptırılmıştır. Yapım tarihi hakkında bilgi tespit edilememiştir. Sanduka dört köşe küçük a harfini andırmaktadır. Ön kısmında ise yola doğru uzanan taraftan girişi olan üç tarafı alçak duvarlarla çevrili bir yapıya sahiptir.

Bombasırtı; muharebeler sırasında karşılıklı siperlerin birbirine en yakın olduğu, hatta 8-4 metreye indiği bu nokta ayrıca kayıpların hat safhaya çıktığı, kahramanlıkların da tarih sayfalarına yazıldığı yer. 27.Alay’ın cephesi olan Bombasırtı aynı zamanda karşılıklı sigara ve hediyelerin atıldığı yer olarak anılan yerdir.
Bombasırt’ı, adını bu bölgede yaşanan şiddetli bombardıman faaliyetlerinden almıştır. Aynı zamanda bu nokta Mustafa Kemal Atatürk’e “biz ferdi kahramanlık sahneleriyle meşgul olmuyoruz. Yalnız size Bombasırtı vakasını anlatmadan geçemeyeceğim. Karşılıklı siperler arası 8 metre yani ölüm muhakkak… Birinci siperdekiler, hiçbiri kurtulmamacasına düşüyor, ikincidekiler, onların yerine giriyor. Fakat ne kadar imrenilmeye değer bir soğukkanlılık ve tevekkülle  biliyor musunuz? Öleni görüyor, 3 dakikaya kadar öleceğini biliyor, hiç ufak fütur tereddüt bile göstermiyor; sarsılmak yok! Okumak bilenler ellerinde Kuran-ı Kerim, cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler kelime-i şahadet çekerek yürüyor. Bu Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren hayret ve tebriğe değer bir örnektir. Emin  olmalısınız ki Çanakkale muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur." sözlerini söylettiren olayın yaşandığı yerdir.
 
60- QUEENS POST MEZARLIĞI
Adını AIF 15. tabur C Bölüğü komutanı 26 yaşındaki Yüzbaşı Hugh Queinn’s Post (Quinn’in Karakolu) muharebe esnasında en yoğun bombardıman altında kalmış bir yerdir. Alanın Türkçe adı Bombasırtı’dır. Bu mezarlık 1919 yılında inşa edilmiş, siper ve tünellerin üzerinde yer almaktadır. Mezarlığın kuzeyinde Cesarettepe, güneyinde Boyun bulunmakta ve mezarlığın yönü Monash Vadisine bakmaktadır. Bu Queens Post Mezarlığında 399 kişinin mezarı bulunmaktadır.
61-CESARET TEPE MEHMET ÇAVUŞ ANITI


Çanakkale Savaşlarında bir değil birçok Mehmet Çavuş vardır. Bu anıt 1919 yılında yapılmış olup 650 şehidi temsil eder. 600 metrekarelik bir alanda yapılmıştır.

Anıt Mehmetçiğin ölüm pahasına savunduğu Serçetepe, Kanlısırt ile tek ikmal yolu olan Şarapnel Vadisine tamamen hâkim olduğundan Türkler ve İngilizler için önemli idi. Her iki taraf da elinde bulundurmayı istiyordu. Bundan dolayı burada çok kanlı çarpışmalar olmuştur. Bu savaşlarda her iki taraf da birbirlerine birkaç metre mesafeye kadar yaklaşmışlardır. En kanlı savaş İlk çıkarma günü olan 25 Nisan 1915 günü olmuştur.
Kabatepe önlerine çıkarma yapılacak yeri belirlemek için 24 Nisan 1915 günü bu sahilin biraz açığına bir şamandıra konulmuştur. Aynı gün akşamı, bu bölgede kıyı gözetlemesi yapan Mehmet Çavuş, güneşin batışı sırasında denizde parlayan bu cismi görmüştür. Arkadaşlarına bu cismin yanına gitmek istediğini, çünkü bundan şüphelendiğini söyler. Yüzme bilen bir arkadaşı ile beraber bu cismin yanına gider. Bunun deniz dibine tespit edilmiş fosforlu bir şamandıra olduğunu görür. Arkadaşı bunu hemen batırmayı ya da alıp karaya çıkarmayı teklif eder. Mehmet Çavuş ise bunun İngilizler tarafından konulmuş bir işaret olduğunu anlamıştır. Düşmanı şaşırtmak için derhal şamandıranın ipini keser ve serbest bırakır. 25 Nisan 1915 günü sabahı çıkartma Kabatepe’ye yapılacakken, şamandıranın serbest kalınca varmış bulunduğu kayalık bir yer olan Arıburnu bölgesine yapılmıştır. Böylece Mehmet Çavuşun yaptığı bu akıllıca iş Çanakkale savaşlarının sonucu üzerinde büyük etki yapar.

Gelibolu Arıburnu, Cesaret Tepe üzerinde; sayıca üstün Anzak kuvvetlerine karşı savunmasını gösteren ve onlara tepeyi vermeyen Mehmet Çavuş ve takımının anısına bir anıt yapılmıştır. Bu nedenle de bulundukları tepeye “Cesaret Tepe” ismi verilmiştir. Mehmet Çavuş’un yakın dövüşte süngüsü kırılmış, taş ve yumrukla karşı koyarken de şehit düşmüştür.
Mehmet Çavuş Anıtı kare bir kaide üzerine, 3.10 m. yüksekliğinde dört köşe bir sütundur. Kitabesindeki çapraz konmuş iki kılıcın üzerinde de Mehmet Çavuşun ismi yazılıdır.
Anıt, Mermerden yapılmış olup, bakımlı ve güzeldir. Anıtın üç yönündeki kitabelerde şunlar yazılıdır. Kuzeyinde; “Boğazın ilk bombardımanı 19 Şubat 1915, Donanma ile Boğazın zorlanması 18 Mart 1915” Doğusunda; “Arıburnu ve Seddülbahir’e ilk çıktıkları gün 25 Nisan 1915. Seddülbahir’den çekildikleri gün 10- 11 Kanun 1916” Batısında; “Anafartalar’a ilk çıktıkları gün 7 Ağustos 1915 Anafarta ve Arıburnu’ndan çekildikleri gün 10- 11 Kanun 1916”.
Mehmet Çavuş anıtından güneye doğru giden yol, birden biter. Aşağıya bakıldığında doğanın bir harikası görülmektedir. Burası Arıburnu yarları olarak bilinen ve Anzaklar’ın ilk çıktıklarında karşılaştıkları yerdir.
25 Nisan 1915 sabahı Bombasırtı’ndan hücuma kalkan bazı birliklerimiz, arazinin fundalık oluşu ve iyi bilinmemesi sebebi ile büyük bir coşku ile koşarken arazinin durumunu fark edememiş ve boşluğa uçmuşlardır. Ana komuta gemisi Queen Elizabeth’den dürbünle çıkarmayı (sahili) seyretmekte olan General Hamilton, ilk bu anı, “Gelibolu Günlüğü” isimli hatıratında şöyle bahsetmektedir : “Türkler çok cesur ve iyi savaşan insanlar. Karada hırsla üzerimize saldırdıkları yetmiyormuş gibi, şimdi de uçarak üzerimize geliyorlar” diye dile getiriyor.
26 Şubat 1915 günü boğazın denizden zorlanması sırasında düşman, donanma toplarıyla bataryalarımızı döverken, Seddülbahir’e de bir akıncı müfrezesi çıkarır. Bu müfrezeye takımı ile karşı koyan ve geri püskürten o sıralarda Eceabat’a yeni gelmiş olan Mustafa Kemal, Mehmet Çavuş’u hatıralarında şöyle anlatır:“Gece karanlığında yaralıları dolaştığım sırada Mehmet Çavuş adında birinin takımıyla düşmana atılışında, elindeki silahının kullanılmaz hale gelmesinden hücumuna taş ile devam ettiğini öğrendim. Emsallerine örnek olur düşüncesiyle hemen orada, kendisinin nişanla taltifini yukarı makamlara yazdım. Sonraları çok nam kazanan Mehmet Çavuş budur.” Diyor
Bundan başka, Gelibolu muharebelerinde “Bombacı Mehmet Çavuş” adlı birinin kahramanlıkları daha anlatılır. Karşılıklı siperlerin yakın olduğu kesimlerde, özellikle Kanlısırt ve Conkbayırı bölgelerinde (buralardaki mevziler arası 30-40 m, hatta bir ara 8-10 metreye kadar düşmüştü. İngilizler bol miktarda el bombası kullanıyorlardı. Birliklerimizde ise son derece kısıtlı el bombası vardı. Bazı gözü pek erlerimiz, mevzilerine düşen el bombalarını hemen kapıp, patlayıncaya kadar geçen beş-altı saniyelik kısa süre içinde tekrar geldiği yere, geri atıyorlardı. İşte bombacı Mehmet bunların ünlülerinden biriydi. Türk siperlerine düşen pek çok bombayı gerisin geriye düşman mevzilerine geri atarak, arkadaşlarının hayatını kurtardığı gibi, sayısı belirsiz düşman askerini de saf dışı etmişti. Onun için bu tür bombaları atmak adeta oyuncak olmuş, bundan zevk duymaya başlamıştı.
Gene bir gün bombayı düşmana geri gönderirken, nasıl olduysa biraz gecikmiş ve bomba sağ elinde patlamıştır. Yaralı olarak hastaneye kaldırılan Mehmet Çavuş gözlerini açtığında sağ kolu yoktu. Artık bomba atamayacağı için üzüldü, gözlerinden yaşlar boşandı. Ne var ki o, Bombacı Mehmet Çavuş olarak cephede nam salmıştı. Hastaneden çıkınca tekrar eski birliğine gönderilmesini istedi ve cephe gerisinde, taş ve bomba kullanarak sol eli ile günlerce çalıştı. Artık formunu bulmuştu. Bölük Komutanına çıkıp bomba atacağı en ön siperlerde görevlendirilmesini istedi. Tek kolu ile nice bombaları gene düşmana iade etmeyi başardı. Mehmet Çavuş sonunda gene bomba atarken şehit oldu. Duryolcu.com sitesindeki bir dörtlükte onun için şöyle deniyor:
“Kaldırdı dipçiğini Memiş
Bir top mermisi kolunu uçurdu ansızın
Al kanı sardı dört yanını
Neylersin Hak böyle demiş,”
Bu anıt, düşmanın hiçbir zaman ele geçiremediği ve bu nedenle “Cesaret Tepe” diye anılan tepede bulunmaktadır. Miralay Şefik Aker’in hatıralarında şöyle bir ifade geçmektedir. Yüksek Sırt’ta düşmanlarımızın Arıburnu ve Anafartalar’dan ricata mecbur olduklarını ilk ihbar eden ve biraz eratımızı şehit eden son bir lağım patlama mevkii olmasına binaen hatıra olarak iki taraf siperlerinin tam ortasında yaptırdığım ve halen ziyaretgâh olarak kullanıldığını işitmekte bulunduğum abidenin (bu abide yıkılarak yerine muntazam bir abidenin yapıldığını işittim)... Miralay Şefik Aker’in tarif ettiği yer Mehmet Çavuş Abidesinin tam olarak bulunduğu yerdir. Bu anıt, Kırşehir Çiçekdağ'lı Mehmet Çavuş (Mülazım) Canpolat için yapılmıştır.
Araştırmacı yazar Sayın Cemaleettin Yıldız şu bilgi yer almaktadır: “Mehmetçik Şehitler Abidesi yapılmadan önce aynı görevi buradaki Mehmetçik Abidesi görüyormuş. Büyük Anafarta Köylüleri “önceden biz orada Kuran okuyor, kazanlarla pilav pişirip şehitlerimiz için hayır yapıyorduk” diyorlar.
Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

Yorum Gönder

0 Yorumlar