Banner

Super 8 (2011)

En büyük özelliği J.J. Abrams ismini taşıması olan Super 8, 110 dakikalık süresi boyunca bilimkurgunun dibine vuran bir Amerikan yapımı olarak karşımıza çıkıyor. Yapımcılığını, yönetmenliğini ve senaristliğini üstlenen J.J. Abrams, 50 milyon $ bütçeyle projeye imzasını atıyor fakat o da kendinden emin bir şekilde gişe hasılatını katlayacağını biliyor. Şimdiden üç katına ulaşan hasılatın gün geçtikçe artacağından tabi ki şüphe yok. Yapımın başrollerinde Joel Courtney, Kyle Chandler ve Elle Fanning yer alıyor.

1979 yılında, Nevada’da gizli bir askeri bölgeden trenle Ohio’ya çok özel ve gizli bir kargo taşınmaktadır. Trene gerçekleştirilen intihar saldırısı ile tren raydan çıkar. Bu kaza ile birlikte, kargo ortalığa saçılır. Aynı zamanda bir grup çocuk kendi imkanlarıyla bir zombi filmi çekip yarışmaya katılacaktır. Tren kazası ve çocukların film hayali bir noktada istemeden birleşir. Bu da dünya için yeni bir dönemin başlangıcı olacaktır.
Diğer bir yapımcı olan Steven Spielberg’ün de adıyla iyice bir merak uyandıran film, 80’lerin bilimkurgu ve macera çocuk filmlerini aratmıyor. Sektör uzmanlarının ve eleştirmenlerin olumlu yorumlarını alsa da eğer bu türü sevmiyorsanız asla içinizin ısınmayacağı bir projeyle karşı karşıyasınız. J.J Abrams’ın yönettiği bir filme kötü demek tabi ki doğru olamaz. Lakin konusundan mı yoksa döneminden midir nedir beğenemedim filmi. Belki de artık o kadar çok buna benzer projeyi oturup izledik ki artık böyleleri heyecan yaratmıyor bünyede. Gerçi bunları yazarken dün J.J. Abrams’ın “Fringe” dizisine tavsiye üzerine balıklama atladığımı ve pişman olmadığımı da belirtmem gerekiyor. Filmde birçok bilimkurgu klişesiyle selamlaşıyorsunuz. Konusunda da yazdığım için ipucu saymadığım en favori sahnem (ki zaten geri kalanını sevemedim) tren kazası idi. Zaten filmin ilk görüntüleri de bu sahne ile sinemaseverlere sunuldu. Can alıcı heyecanlıkta sahneler ve zaman zaman duygusal anlar yaşatan olaylar mevcut. Macera, bilimkurgu ve az da olsa dram iç içe girmiş durumda. İşte tam da bu noktada bu türde bir filmin içine duygusallık ne kadar girmeli ya da girmemeli emin olamıyorsunuz. Hani koltuğa kitleyecek sahneler beklerken ufak çapta dramlar sanki filmin hızını kesiyor. Diğer yandan filmin çocuk gözüyle ele alınması biraz eğlenceli bir hale gelmesini sağlıyor. Tabi dünyayı kurtarma görevi büyükler dururken çocuklara kalınca ara sıra durumun abartıldığını hissedebilirsiniz.

Çocuk oyuncuların orta karar bir performans sergilediklerini düşünsem de Dakota Fanning'in kız kardeşi Elle Fanning’in ilerde çok da başarılı bir oyuncu olacağından şüpheniz olmasın. Gerçi 1998 doğumlu olmasına rağmen küçük yaştan itibaren “I Am Sam” (lucyinthesky nickini kullanmama sebep olan film), “The Lost Room”, “Deja Vu”, “Babel”, “The Nines”, “The Curious Case of Benjamin Button” gibi projelerde kendini göstererek ilerde çok daha  önemli rolleri canlandıracağını ispatladı.

1966 doğumlu on parmağında on marifet J.J. Abrams, bir çok dizi ve filme attığı imzayla insanın başını döndürüyor. Bunlardan en göze çarpanlar: “Forever Young” (senarist, yapımcı), “Diabolique” (oyuncu), “Armageddon” (senarist), “Mission: Impossible III” (yönetmen, senarist), “Cloverfield” (yapımcı), “Star Trek” (yönetmen, yapımcı), dizilerden ise “Felicity” (senarist, yönetmen, yapımcı), “Alias” (senarist, yapımcı, yönetmen), “Lost” (yapımcı, yönetmen, senarist), "Fringe" (yapımcı, senarist) Bu kadar yapıma babalık ederken bir çok kez Emmy ve Altın Küre’ye aday oldu, bir kısmını da aldı. Eğer J.J. Abrams hayranı iseniz ya da "Bilimkurgu olsun, her koşulda izlerim" diyorsanız kaçırmayın. Fakat bu iki koşul yoksa filme çok da yakın durmayın.


Yorum Gönder

0 Yorumlar