
Adam çirkindi. Sadece kendini düşünen, bencil, hırslı ve kinci...Kötücül bir yan vardı içinden taşan; gittiği her yere karanlık bir hava, alınan her nefese kötü bir koku gibi bulaşan. Ne kendine değer veriyordu, ne de etrafındakilere. Hayat onun için bir oyundu sadece gücünü her şekilde sınadığı, sınandığı. Kendi kalabalığında yalnızdı adam ama ne farkındaydı bunun ne de olsa bile umurundaydı bu durum. Sonra bir gün bir kadını sevdi. Kendi bile şaştı buna, aklı dağları denizleri aştı, yüreği içine sığmadı taştı. İnkar etti, kötü sözler söyledi önce, sevdiği ama sevilmediği kadına türlü türlü yanlışlar bulaştırdı. Sonra baktı ki kurtulamadı, için için yer etti bu sevgi içinde, duruldu birden adam. Kendi içine döndü gözleri, kendinden önce içindeki kötülükle tanıştı. Çok dolaştı kendinde, yanlışlarını toplayıp, birikmişliklerini boşaltıp, yaralarını sardı. Sevgi şifa oldu içine, önce kendini iyileştirdi sonra da çevresini. Kötülüğü kayboldu adamın bir anda. Gitgide büyüyüp, güzelleşti. Kendine yakın, kalabalık ve sevgili kaldı.
İki adam ve bir kadın vardı bu hikayede. Aynı kadını ayrı ayrı çok seven iki adam...Biri iyiliği kötülüğün karanlığında yitirip de kendini kaybedecek, diğeri kötülüğü iyiliğin aydınlığında yok edip kendini yeniden yaratacak kadar çok hem de...
Bu hikayeye şahit olanlar bir kez daha anladı ki; sevgi her insanda aynı durmuyordu işte. Söylendiği gibi kalmıyor, aynı dilden yazılmıyor, yaşanmıyordu yüreklerde. İçindeki saygıyla, güvenle, hırsla, kıskançlıkla, iyi kötü ne varsa hepsiyle bir yoğrulup durarak ya eksilip eksiltiyor ya da çoğalıp çoğaltıyordu seni başka başka sevgilerde. Ya şekil değiştirip bir hastalık gibi zehrini her yere yayıyor ve çirkinleşiyor, ya da şifa dağıtıyordu umudu yenileyip, ışığını kaybetmişlere...Sevgi adının karşılığını biraz da kendini yaşayan ve yaşatan yüreklerden alıyordu.
Görsel: Deviantart
2 Yorumlar
teşekkürler. sevgiler...