Banner

ZAMANI OLMAYAN MEKTUPLAR

“Nereye” diye soruyor...

“Bilmiyorum” diyorum buz gibi umursamaz bir sesle. Gerçekten bilmemek mi benimkisi yoksa tamamen umursamamak üzerine uydurulmuş güzel bir kılıf mı tüm bu söylediklerim...Belki her ikisine de sığınıyorumdur soruları cevaplarla çoğaltmamak adına kim bilir...

Ama bildiğim bir şey var ki; ne kadar zorlasam da kendimi gözlerimin önüne o ana dair, sana dair hiçbir şey gelmiyor. Sessiz, kırgın ve uzak zamanlardan geriye yüzü olmayan bir adam kalmış sadece belleğimde. Ve o adam, bulduğu her fırsatta belleğimden gün yüzüne çıkarıp da kendini, oturduğu yerden ağır ağır kalkıyor, açıyor kapıyı ve tek kelime etmeden çekip gidiyor.

“Ne zaman” diye soruyor...

“Çok oldu” diye geçiştiriyorum, hatırlayamayacak kadar çok hem de...Hani belleğin unutulmuş bölgesine atılan ve bir daha şimdiki zamana geç(e)meyen, yaşanıp yaşanmadığı bile bir süre sonra bilinmeyen, yarı gerçek yarı rüya, belli belirsiz anlar vardır ya işte onun gibi...

Oysa az önce kapanmışcasına kapıya bakıyor buluyorum kendimi, kulaklarımda belirsiz bir zamana ait ayak sesleri, kendi kendimi yalancı çıkararak içten içe, her adımda benden biraz daha uzaklaşmasını dinliyorum.

İşte böyle anlarda, hani belleğin sana sormadan habersizce tüm ağırlığıyla üzerine abandığı ve senin kayıtsız şartsız teslim olduğun zamanlarda, hiçbir şeyin değişmediğinin bir kez daha farkına varıyorum içim ürpererek. Oysa her seferinde öyle çok yalan biriktiriyorum ki üşümemek adına, öyle çok umursamazlıklarım oluyor ki, kendime yetmelerim, yetmediğimde yok saymalarım, avuntularım...Ama olmuyor işte, ne kadar sağlamasını yapsam da kendi içimde, bir yerinden hep fire veriyor hayat, tutunmalarım hep eksik kalıyor, bir ucu hep sana çıkıyor bütün bu kaçmaların. Ve bütün bu gitmeler var ya hani içimin duvarlarına ellerinle kazıdığın, hepsi yalan aslında, hep zamansız, hep yarım..

Düşünüyorum da şimdi tanıdığım her insanda senin yüzünü arıyorken ve her giden taşıyorken senin ayak seslerini nereye gittiğinin bir önemi kalmıyor aslında, ya da dönüp dönmeyecek olmanın...

*Her sene bu zamanlarda yazılıp da, hiçbir zaman yollanmayan karalamalar bunlar. Zamandan bahsettiğime bakma sen, bunlar aslında zamanı olmayan mektuplar. Yıllar geçmiş olsa bile üzerinden ya da sadece birkaç saniye ne farkeder ki, sen hala aynı yerde aynı şekilde kaldıktan sonra zaman “şimdi” değil midir...Ve her nerede olursa olsun, ne kadar saklamaya çalışırsa çalışsın bir baba her zaman kızının yüreğindedir.


**Görsel:
Deviantart

Yorum Gönder

4 Yorumlar

aysema dedi ki…
İki kez arka arkaya okudum. Giden baba, babanın kız çocuğunun yüreğinde bıraktıkları beni ağlattı. Şimdi öylece yazdıklarına bakıp duruyorum. Güzel'i işaretledim olmadı, Etkileyici dedim, yetersiz kaldı anlatımın için...

Ne desem eksik kalacak Beenmaya'm... Ama bazen yaşadıklarımız bizi üzse de aynı zamanda bizi zenginleştiriyor mu ne? Yoksa bu usta işi satırlar nasıl yazılırdı ki...
Sevgilerimle...
Bazıları böyle yazar saklar bir köşede zamanı olmayan mektupları Kimimiz de içimizde saklarız. Her hakükarda o zamanı olmayan mektuplar yazılar ve bir şekilde saklanır. ne mektuplar saklı şu insanoğlu'nun zihin defterinde.

Kalemine sağlık çok hoş ve güzeldi.
beenmaya dedi ki…
@aysema: sevgili aysema'm bugün okuduğum kitabında da hasan ali toptaş "en doğurgan birikimler bilmeden biriktirilenlerdir" diyordu. ne kadar da dğru aslında biz biraz da yaşamımıza farkında olmadan katılanlarla yaşıyor değil miyiz zaten...

kocaman sevgiler benden...
beenmaya dedi ki…
@siyah kelebek: çok haklısın ne gizli satırlar var aklımızın ve yüreğimizin köşelerinde...

çok teşekkürler sevgimle :))