Puslu bir ortamda arkada "Catch without arms" çalıyor yüksek sesle. Arkadaşım ve ben kapanmaya yaklaşan yaralarımızı kopartıyoruz. Büyük bir zevk alıyoruz göz yaşlarımızı yutarken. "Konu: hayat ve oyunlar" bu noktada nerede yanlış yapıp uyandığımızı anlamaya çalışıyoruz. Cevaplar çok basit aslında ikimizde biliyoruz, geri dönüş yok bunu da adımız gibi biliyoruz. Bu farkındalıktan kaçış yok mavi hap veya kırmızı fitil arasındaki ikilemde biz ikisini birden yutmuşuz. Bu yüzden de ne içtiğimiz biralar ne de tekilla shotlar bir işe yarıyor. Sadece kanıyoruz, sadece! İkimizde oyunların içerisinde sürüklenirken oyunun kurallarını öğrenmişiz yıllar önce belki. Hayat artık hamlelerden ibaret bizim için. Bunu yaparsam bu olur sonra ben bunu yaparım bu sırada karşı tarafın iki hamlesi var o zaman bende ikisine göre de oyun kurarım. Sonuç ben kazanırım, sonuç hiçbir şey, sonuç yalnızlık! Sonuç belli olduğuna göre oynamaya gerek duymuyoruz, nasıl olsa aynı oyunu milyonlarca kez oynamışız.
Yan masadaki yeşilli kızı işaret ediyorum arkadaşıma. Madem oyunlardan konuşuyoruz hemen iki sahnelik bir oyun sergileyeyim diyorum. Kız gözlerimin içine bakıyor, tanrım gözleri çok güzel. Gülümsüyor içim ısınıyor inanılmazdı. Bir yandan eridiğimi hissediyorum ama bu bir oyun. Başlatan oydu ve bu yüzden onun kurallarına göre oynamak zorundayım. Bana bakıyor doğrudan gözlerimin içine bakıyor hemde. Gözbebeklerindeki umudun büyüklüğüne şaşırıyorum, "uyanmamış" diyorum arkadaşıma dönüp. "Herkes gibi" diyor ve bende iki perdelik oyunu ve hamlelerini anlatıyorum. İlk perde o anda oynadığımız oyundu ikimizde birbirimizi tartıyorduk, ölçüyor, hesaplıyor ve bölüyorduk yaşadıklarımıza. Eğer sonuç 1 den büyük çıkarsa belki oyun değişebilir ve perde sayısı artabilir bu hesaplamaların sonunda. Gözlerindeki umuda bakarsak çok fazla şey yaşamamış son 2 saatte telefonunu sadece bir kere eline aldı bu erkek arkadaşının olmadığını veya sadece bir flörtünün olduğunu gösterir. Telefonunu aldığında mesajda yazmadı. Güzel güzel, sonrasında gülümsemesinden en ufak bir çarpıklık bile yok buda hala temiz kaldığını gösteriyor. İlk birasını içiyor hayatında bunu davranışlarından anlıyoruz hala bana bakıyor.
Sonra ben oyunu değiştirmeye çalışıyorum birazcık ve kaçamak bakışlara geçiyorum. Hamlem karşısında şaşırıyor demekki bu oyunu fazla oynamamış. Onu istiyorum bir yandan, yeşil gözlerindeki huzura ortak olmak da istiyorum. Bir tekilla shot daha ve onu arzulamaya başlıyorum. Kalkıp yanına gitmek için henüz erken oyun tam olarak açılmadı ama kahretsin ki ondaki bu beyazlık beni içine çekiyor. Bu esnada arkadaşımla oyunları örnek vererek konuşmaya devam ediyoruz. Herhalde onun kadar güzel bir örnek olamaz. Başımı çevirdiğimde o beni izliyor ve bende onu düşlüyorum. Oyun bu, herşey kuralına göre hareket ediyor. Bu yüzden mutluyum, arkadaşım ise bana acıyan gözlerle bakıyor. Biliyorum bu oyunlar beni bitiriyor ama olsun, mutluyum ben.
Artık oyunun bir sonraki aşaması yaklaşıyor arkadaşı sıkılmış belli ama yeşilli kız gitmek istemiyor ve bir 30luk daha istiyor. Güzel oyun devam ediyor. Şimdi oyunun 3 farklı ilerleme yolu var. İlkinde o benim yanıma gelir, ikincisinde ben onun yanına giderim ve üçüncüsünde de hiçbir şey yapmayız. Benim hamle yapmayacağımı biliyor ve bunun için oldukça rahat. Bende onun hamle yapmayacağını biliyorum bu oyunlarda daha çok acemi. Bu yüzden ya ben adım atacağım yada ikimizde oturacağız ve bu oyunun sonu birimizin gidişi olacak. Birbirimizi bir daha göremeyeceğiz elbette. Karşılaşsak bile o artık yeşilli kız olmayacak ben ise 2 bira 4 tekilla içmemiş olacağım. Büyük ihtimalle birbirimizi tanıyamayacağız. O kadar da mükemmel ki!
Şimdi oyunun devamına karar verecek olan benim. O benim olası davranışlarımı hesaplamakla meşgul. Tahmin edebileceği her hamleme karşın bir karşı hamle planlıyor. Onu fazla hafife almışım bunu fark ediyorum ve ona olan tutkum giderek artıyor. Benim sıram ve hamlelerimi seçiyorum. Onun yanına gidersem onun tahmin edemeyeceği bir sözle gitmem lazım ki bir anlığına hamlesini karıştırsın ve buda bana yaklaşma şansı verecek. Fakat bende onun tahmin ettiği biri ona yönelik bir hamle yapmayacağım. Bunun yerine biraz daha uzun bakışıyoruz. Ben ise bu arada bir kapanış hamlesi tasarlıyorum, bir bitiş hamlesi kurguluyorum. Onun hamlesi basit giderken bana sırtını çevirecek ve yüzünü son bir kez olsun göremeyeceğim. Bu şekilde yanına gitmediğim için cezalandıracak beni. Bu yüzden o çantasını alırken ona son bir kez bakıyorum. Onu bir daha göremeyeceğim biliyorum ama bu son bakış hayatımın geri kalanında onun hatırasını oluşturacak. Yeşil başka bir kıza onun kadar yakışamaz bunu hissediyorum. Hırkasının yeşilini ezberliyorum ve ne zaman o yeşili görsem o kız aklıma gelecek. Sonra planladığım gibi gidiyor. Tam yanımdan geçerken şarkı değişiyor, birkaç saniyelik sessizlik ve ben "hep böyle güzel kal" diyorum. Cümlemi duyuyor ama tepki vermiyor çünkü bu onun planlarında yoktu ve tepki vermek için geç kaldı. "Gözlerinin umudu hiçbir zaman azalmasın" diyerek ekliyorum ve onun bu cümleyi duymayacağını bilerek elveda diyorum ona. Çok güzeldi belki biz onunla...
Oysa bu iki perdelik bir oyundu ikinci perdenin "elveda" olduğunu bir oyun hemde. Sonra arkadaşıma dönüp "bu oyunu kaç kere oynadın?" diye soruyorum. Gülümsüyor, cevabı bende çok iyi biliyorum bu yüzden onun cevabını ben söylüyorum "milyonlarca değil mi?". Başıyla onaylıyor ve iki shot daha istiyoruz. Biri "Sonata Arctica, Draw Me" nin solosunda diğeri ise "Pain of Salvation, Undertow" un son sözlerinde söylenmek üzere. Bir oyunda böyle bitiyor bizse bir süre sonra hesabı ödeyip çıkıyoruz. Ardımızda kandan bir iz bırakarak yürüyoruz. Ben kendi kanıma basıp sendelediğim sırada yeşilli kız benim yanımdan geçiyor ama ben onu tanıyamıyorum...
not: Beni o kadar etkiledi ki bu hikayeyi yazdım ve bir ihtimal yarattım. Eğer bu yazıyı okursa ve kendini tanırsa orada ve hala benimle oynamaya devam etmek isterse bana ulaşabilir artık. İhtimal payının olmadığını biliyorum ama buda bir oyun. Hoşçakal yeşilli kız, hep böyle güzel kal.
Yan masadaki yeşilli kızı işaret ediyorum arkadaşıma. Madem oyunlardan konuşuyoruz hemen iki sahnelik bir oyun sergileyeyim diyorum. Kız gözlerimin içine bakıyor, tanrım gözleri çok güzel. Gülümsüyor içim ısınıyor inanılmazdı. Bir yandan eridiğimi hissediyorum ama bu bir oyun. Başlatan oydu ve bu yüzden onun kurallarına göre oynamak zorundayım. Bana bakıyor doğrudan gözlerimin içine bakıyor hemde. Gözbebeklerindeki umudun büyüklüğüne şaşırıyorum, "uyanmamış" diyorum arkadaşıma dönüp. "Herkes gibi" diyor ve bende iki perdelik oyunu ve hamlelerini anlatıyorum. İlk perde o anda oynadığımız oyundu ikimizde birbirimizi tartıyorduk, ölçüyor, hesaplıyor ve bölüyorduk yaşadıklarımıza. Eğer sonuç 1 den büyük çıkarsa belki oyun değişebilir ve perde sayısı artabilir bu hesaplamaların sonunda. Gözlerindeki umuda bakarsak çok fazla şey yaşamamış son 2 saatte telefonunu sadece bir kere eline aldı bu erkek arkadaşının olmadığını veya sadece bir flörtünün olduğunu gösterir. Telefonunu aldığında mesajda yazmadı. Güzel güzel, sonrasında gülümsemesinden en ufak bir çarpıklık bile yok buda hala temiz kaldığını gösteriyor. İlk birasını içiyor hayatında bunu davranışlarından anlıyoruz hala bana bakıyor.
Sonra ben oyunu değiştirmeye çalışıyorum birazcık ve kaçamak bakışlara geçiyorum. Hamlem karşısında şaşırıyor demekki bu oyunu fazla oynamamış. Onu istiyorum bir yandan, yeşil gözlerindeki huzura ortak olmak da istiyorum. Bir tekilla shot daha ve onu arzulamaya başlıyorum. Kalkıp yanına gitmek için henüz erken oyun tam olarak açılmadı ama kahretsin ki ondaki bu beyazlık beni içine çekiyor. Bu esnada arkadaşımla oyunları örnek vererek konuşmaya devam ediyoruz. Herhalde onun kadar güzel bir örnek olamaz. Başımı çevirdiğimde o beni izliyor ve bende onu düşlüyorum. Oyun bu, herşey kuralına göre hareket ediyor. Bu yüzden mutluyum, arkadaşım ise bana acıyan gözlerle bakıyor. Biliyorum bu oyunlar beni bitiriyor ama olsun, mutluyum ben.
Artık oyunun bir sonraki aşaması yaklaşıyor arkadaşı sıkılmış belli ama yeşilli kız gitmek istemiyor ve bir 30luk daha istiyor. Güzel oyun devam ediyor. Şimdi oyunun 3 farklı ilerleme yolu var. İlkinde o benim yanıma gelir, ikincisinde ben onun yanına giderim ve üçüncüsünde de hiçbir şey yapmayız. Benim hamle yapmayacağımı biliyor ve bunun için oldukça rahat. Bende onun hamle yapmayacağını biliyorum bu oyunlarda daha çok acemi. Bu yüzden ya ben adım atacağım yada ikimizde oturacağız ve bu oyunun sonu birimizin gidişi olacak. Birbirimizi bir daha göremeyeceğiz elbette. Karşılaşsak bile o artık yeşilli kız olmayacak ben ise 2 bira 4 tekilla içmemiş olacağım. Büyük ihtimalle birbirimizi tanıyamayacağız. O kadar da mükemmel ki!
Şimdi oyunun devamına karar verecek olan benim. O benim olası davranışlarımı hesaplamakla meşgul. Tahmin edebileceği her hamleme karşın bir karşı hamle planlıyor. Onu fazla hafife almışım bunu fark ediyorum ve ona olan tutkum giderek artıyor. Benim sıram ve hamlelerimi seçiyorum. Onun yanına gidersem onun tahmin edemeyeceği bir sözle gitmem lazım ki bir anlığına hamlesini karıştırsın ve buda bana yaklaşma şansı verecek. Fakat bende onun tahmin ettiği biri ona yönelik bir hamle yapmayacağım. Bunun yerine biraz daha uzun bakışıyoruz. Ben ise bu arada bir kapanış hamlesi tasarlıyorum, bir bitiş hamlesi kurguluyorum. Onun hamlesi basit giderken bana sırtını çevirecek ve yüzünü son bir kez olsun göremeyeceğim. Bu şekilde yanına gitmediğim için cezalandıracak beni. Bu yüzden o çantasını alırken ona son bir kez bakıyorum. Onu bir daha göremeyeceğim biliyorum ama bu son bakış hayatımın geri kalanında onun hatırasını oluşturacak. Yeşil başka bir kıza onun kadar yakışamaz bunu hissediyorum. Hırkasının yeşilini ezberliyorum ve ne zaman o yeşili görsem o kız aklıma gelecek. Sonra planladığım gibi gidiyor. Tam yanımdan geçerken şarkı değişiyor, birkaç saniyelik sessizlik ve ben "hep böyle güzel kal" diyorum. Cümlemi duyuyor ama tepki vermiyor çünkü bu onun planlarında yoktu ve tepki vermek için geç kaldı. "Gözlerinin umudu hiçbir zaman azalmasın" diyerek ekliyorum ve onun bu cümleyi duymayacağını bilerek elveda diyorum ona. Çok güzeldi belki biz onunla...
Oysa bu iki perdelik bir oyundu ikinci perdenin "elveda" olduğunu bir oyun hemde. Sonra arkadaşıma dönüp "bu oyunu kaç kere oynadın?" diye soruyorum. Gülümsüyor, cevabı bende çok iyi biliyorum bu yüzden onun cevabını ben söylüyorum "milyonlarca değil mi?". Başıyla onaylıyor ve iki shot daha istiyoruz. Biri "Sonata Arctica, Draw Me" nin solosunda diğeri ise "Pain of Salvation, Undertow" un son sözlerinde söylenmek üzere. Bir oyunda böyle bitiyor bizse bir süre sonra hesabı ödeyip çıkıyoruz. Ardımızda kandan bir iz bırakarak yürüyoruz. Ben kendi kanıma basıp sendelediğim sırada yeşilli kız benim yanımdan geçiyor ama ben onu tanıyamıyorum...
not: Beni o kadar etkiledi ki bu hikayeyi yazdım ve bir ihtimal yarattım. Eğer bu yazıyı okursa ve kendini tanırsa orada ve hala benimle oynamaya devam etmek isterse bana ulaşabilir artık. İhtimal payının olmadığını biliyorum ama buda bir oyun. Hoşçakal yeşilli kız, hep böyle güzel kal.
1 Yorumlar